Veba ve Koronavirüs

Çaresiz insan sürekli kurtarıcı arar. Ne yazık ki bizim toplumumuz da geçmişten bugüne sürekli kurtarıcı araya gelmiştir. Türkülerle de çağırır olmuştur. Örneğin Aşık Mahsuni'nin "Neredesin" Türküsündeki "Bir daha gel gel ha Samsun'dan/ sarı saçlım mavi gözlüm nerdesin" dizelerinde olduğu gibi.
 
Koronavirüs salgını ülkemizde gündeme geldiğinde bir çok muhalif sosyalizm ve devrimi anımsadı. Otoriter iktidardan canı çok yanan insanlarımızın bazıları Koronavirüs'e neredeyse devrimcilik yüklediler. Kimisi Koronavirüs'ün çok eşitlikçi davrandığından dem vurdu. Tanınmış felsefecinin sözlerine atıfta bulunarak Koronavirüs sonrası ortaklaşmacı bir toplum oluşacağı hayallerine bile kapılanlar var.

Koronavirüs'e demokratlık yüklemek veya herkese eşit davranma atfetmek doğru değildir. Eğer ille de kitlesel ölümlere neden olan salgının virüsüne demokratlık veya eşit davranma yükleyeceksek bu vebadır.

Tüm dünya halklarını etkisi altına alan büyük insan kayıplarına neden olan virüs salgını ilk kez yaşanmıyor. Geçmişte de büyük insan ölümlerine neden olan salgınlar yaşandı.  Bu salgının en çok etkili olduğu Veba ile Koronavirüs'te yaşanılanları karşılaştırdığımızda aradaki farkı görmek olanaklı oluyor.

Her iki salgınında ortak özelliği Çin'den başlamış olmasıdır.

Veba salgını tüccarların Çin'den satın aldıkları, özellikle kürkleri Avrupa'ya satmasıyla 1347 yılında başlamış ve dört yıl sürmüştür. Ölü sayısı kesin olmamakla birlikte, kimi kaynaklara göre 100 milyon insan yaşamına yitirmiştir. Tarihçiler Avrupa nüfusunun üçte birini yitirdiğinde buluşmaktadırlar.   

Hıristiyanlık 673 yıl önce veba salgınını "Ahlak bozulması ve Tanrının kullarına verdiği ceza" olarak değerlendiriyordu. Bugün de adlarının önünde "Prof" olan bazı şahsiyetler "Ahlak bozulmasından dolayı Tanrı'nın verdiği cezaya" hatta kimileri "çocuk evliliklerin yasaklanmasına" bağladılar.

Din ulemasından ayrı olarak Diyanetin de her akşam yassı ezanı sonrası camilerden Konoravirüs'ten kurtulmak için dua okuması yönetenlerin de Tanrı'ya bağlamış olduğunu gösteriyor.

Veba salgınında Papazlar hastalar ile sürekli temas halindeydiler. Bu yüzden bir çok papaz yaşamını yitirdi. Günümüz Türkiye'sinde ise başta din uleması ve Diyanet kadroları Koronavirüs'ten korunmak için halkla temastan uzak durmaktadırlar.

1347 yılındaki veba köylü, din adamı, feodal bey ve kral ayrımı gözetmiyordu. Örneğin Aragon Kralı 4. Pedro ve eşi Leanor, İngiltere Kralı ve kızı Jon ile Cnterbury'de iki başpiskopas yaşamını yitirenler arasındaydı.  Günümüzde ise büyük burjuvazi, yönetimin en tepe noktasında olanlar, parti genelbaşkanları, din uleması ve tarikat şefleri sıkı bir şekilde kendilerini koruyarak Koronavirüs tehlikesinden uzak duruyorlar.

Demem o ki; Koronavirüs'ün herkese eşit davranmasının olanağı yok. Ölenler yine halktan insanlar.

Günümüzden yaklaşık 24 yıl önce devlet çetesi Susurluk'ta kamyona çarpmasıyla bütün pislikler açığa çıkmıştı. Ardından "temiz toplum" sloganıyla bir dakika karanlık eylemi gerçekleşmiş ve "hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" denilerek yazılıp-çizilmişti. Bugünlerde yine kimileri "hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" diyerek güzel günlerin geleceğini vaat etmeye çalışıyor. Aaah! ah! yurdumun güzel insanı. Hediye paketindeki bir şişe kolonya ile maskeyi çaresizlik içinde kabul edenlerin nelerin olabileceğini düşündüğünü hiç sanmıyorum. Henüz daha turpun büyüğü heybede hele bir Koronavirüslü günler geçsin seyrel o zaman memleketi...



Comments