Divan (*)
Divan, 1998
tarihinde Türkçe olarak yayınladığında Amerikalı bir psikiyatrist Irwin D. Yalom’un bir romanı olarak
karşımıza çıktı.
Sistemin
gelişmişliği bireyi daha da yalnızlaştırdığından kendini daha az tanır,
bilir hale geldi. Önce kendini sonra çevresini tanıma isteği insan
psikolojisini konu edinen roman, öykü ve görsel sanat alanlarına daha fazla
ilgi gösterir oldu. Bu ilgi toplumun aşağı kesimlerinde değil de “orta
sınıftan” geliyor olması da; (1) Aşağı kesime göre olayları kavramada, anlamaya
çalışmada daha “uyanık” olması, (2) Teknolojik ürünlerle ilk bu kesimin
tanışması nedeniyle birey üzerindeki olumsuzluklardan ilk etkilenen olması, (3)
Yaşam tarzı olarak içinde bulunduğu ilişkilerde, çok çeşitli ilişki içerisinde
olmasına rağmen daha çok yalnızlık yaşıyor olması ve (4) Gerek okumaya, gerekse
görsel sanat etkinliklerini izlemeye hem zaman hem de ekonomik olarak elverişli
olmasından ileri gelmektedir.
Bu beklentiye
denk düştüğü için Yalom okunan bir yazar durumuna gelmiştir.
Belle, zengin
bir ailenin çocuğudur. Babası eve ve ev halkına mikrop taşınacak diye ödü
kopuyor. Bu yüzden Belle’yi 14 yaşına kadar okula göndermiyor, özel öğretmenler
eve geliyor. Ve baba, kızı Belle’yi severken eldiven takıyor. Kızından da
mikrop alacağı endişesini yaşıyor. Belle böyle bir ortamda, insan sıcaklığından
uzak, dokunma ve dokunulma tadını almadan büyüyor. Bu yüzden, Dr. Trotter’ı
baştan çıkaran Belle insan dokunuşlarına kendini bırakıyor. Hem de kafası estiği
her bara girip, bir erkeği “ayartarak” neredeyse her gece yapıyor bunu. Ama en
çok Dr. Trotter’i istiyor. Yaşlı Trotter belki de Belle için sevgiliden çok bir
“baba” oluyor. Öyle ya en çok Dr. Trotter’ın öğütlerini dinliyor, ona verdiği
sözlerde duruyor.
Belle’nin babası tipik bir kent soylu, her
ilişkisini parayla ölçüyor. Örneğin Belle’ye doğum gününde ütülenmiş dolarlar
armağan ediyor. Belle “bu pis dünyada” çocuk doğurmak istemiyor. Kocası çocuk
çok istediği için sürekli kavga ediyorlar. Evliliklerinden birkaç yıl sonra
kocasının libidosu sıfırlanıyor ve Belle’nin kocasıyla olan cinsel yaşamı
bitiyor. Yazar burada, bu olay kadını, kabına sığmayan deli-dolu kadını
gireceği ilişkilerde önünü açabilmek için belki de bilinçli olarak kocasının
libidosunu iflas ettiriyor ve kadını “özgürleştiriyor” (!)
Dr. Trotter
evli “Evet, çok yalnızım. Karımla yıllardır birlikte yaşıyorduk, bir alışkanlık
vardı tabii. Ben hep işim için yaşamışımdır; evlilik, hayatımın kıyısında bir
yerlerde durmuştur. Karım, insani
yakınlık ihtiyacımı hastalarımla giderdiğimi söylerdi hep (abç) Haklıydı
da.” (43) Ama Belle ona psikoterapiye geldiği yaşlarda Dr. Trotter kendini
beğenmiyor “Bir baksana bana!” diyor Ernest’e. “İki değnek, git gide
kötüleşiyorum, çirkinim, suratım kırışıklıklar içinde, şiş şiş, her tarafım
sarkmış, döküldükçe dökülüyorum.” (25)
Sevgisiz
ilişki içinde kötü ve uzun süren evlilik yaşamış, kendini beğenmeyen bir
psikiyatrist. Baştan çıkaran çekici ve Dr. Trotter’ın ifadesiyle “güzel bir
kadın”
Dr. Trotter
süreç içerisinde Belle’ye karşı farklı şeyler, belki de çok uzun süredir
hissetmediği, geçlik yıllarında duyduğu heyecanı duymaya başlıyor. “Onu sevdim”
diyerek, ilişkiyi tanımlamış oluyor.
Roman Dr.
Trotter bölümüyle başlıyor ve yazar buna “giriş” diyor. Romanın
karakterlerinden psikiyatrist Ernest, psikiyatride kariyer yapmış önde gelen
isimlerinden olan ama “hastasıyla
uygunsuz biçimde cinsel ilişki kur”makla suçlanarak meslekten men edilmiş
Trotter’e soruşturmasını yapmakla görevlendirilir.
Yazar’ın bu
bölümü kitabın başına yerleştirmesinde iki amaç olsa gerek; çünkü romanın diğer
bölümlerinde ne Dr. Trotter var, ne de Dr. Trotter öncesine geri dönüş.
İki amaçtan
birincisi;
Dr. Trotter
statükocu psikiyatri anlayışına karşı ve kendine Jung’u dayanak yapıyor. “Jung’un, her hasta için yeni bir terapi
dili bulma anlayışın tartışmıştım...Ben hadiseyi Jung’tan da öteye götürdüm.
Her hasta için yeni bir terapi icat edilmesin önerdim, her hastanın tamamen
kendine özgü olduğu nosyonunu ciddiye almamız ve her biri için tamamen kendine
özgü bir psikoterapi geliştirmemiz gerektiğini savundum.”(Sf. 13)
Ve Dr.
Trotter bu tezinden hareketle Belle’ye yaklaşır. Doktor-hasta ilişkisinden “sevgili”
ilişkisine uzanan yolculuk bu hareket tarzıyla başlar. Trotter şu sonucu
çıkarır: “Saçma görünüyor ama, yine de şu
anda bile, doğru olanı yaptığıma inanıyorum. Bazen kader bizi öyle durumlara
düşürür ki, doğruyu yapmakla yanlış yapmış oluruz.” (Sf. 45)
Burada
“doğru” olanın “yanlış” olması, mevcut psikatri ahlakına göre hastanın
“iyileşmesi” için uygulanan yöntemin çelişmesidir. Dr. Trotter’ın bu sözünü
Ernest roman boyunca zaman zaman hatırlayacaktır.
Yazar,
Ernest’i başka bir kariyer sahibi psikiyatrist, hem de Ernest’in gözetmeni olan
Marshall’a tanımlatır. “Ernest’in ilaç
araştırmalarında mükemmel bir birikimi olan zeki ve düşünceli bir geçtir. Ama
terapist olarak...çok disiplinsizdir, çok hürmetsizdir, ikonoklasik denilecek
bir tavrı vardır. Daha da kötüsü bu kural tanımazlığın marifet sanır, ‘yenilik’
veya ‘deneysellik’ gibi adlar altında itibar kazandırmaya çalışır.”(Sf.
403-404) Başka bir yerde de “Ernest....abartılı
ve fevri adamdı... Ama hepsinden beteri, tam bir yeni yetme edasıyla putları
yıkma işine soyunuyordu Ernest: Disipline, meşru otoriteye, ondan çok daha
fazla vukuf sahibi sebatkar analistlerin onlarca yıl çalışıp didinerek ortaya
koyduğu bilgiye saygısı pek kıttı.” (Sf. 151)
Bu romanın
olumlu tipi ve yazarın taraf olduğu belki de kendinden bir şeyler katarak
yarattığı roman karakteri Ernest’e Dr. Trotter zemin oluşturuyor veya olumlu
karakter Ernest’in ip uçlarını veriyor. (Kural tanımaz statükocu anlayışa karşı
çıkan bir psikiyatrist daha vardır; Seth Pande. Bunu ayrıca ileride değerlendireceğim.)
Roman ve öykü
yazarları gerek olayların geçtiği mekanlarda, gerekse eserlerin karakterlerinde
kendi gerçekliklerinden yararlanırlar. Kimi yazarlar olmak isteyip de olamadığı
bazı yanlarını roman karakterinde yaratırlar. Bazen de olaylar ve gelişmeler
karşısında kendi psikolojik durumlarında faydalanarak eserin karakterinde
yeniden üretirler. Yazar genellikle olumlu tipi kendine yakın bulur hatta bazen
bu olumlu tipten yana da taraftır. Bu yüzden Divan romanında da Yalov’un biraz
da Ernest olarak düşünmekte yanlış değildir.
İkincisi;
Romanda
uzunca yer tutan Ernest-Carolyn ilişkisidir. Ernest doktor, Carolyn hastadır.
Carolyn amacı Ernest’i baştan çıkarıp, meslekten atılmasını sağlamaktır. Dr.
Trotter’ın başına gelen Ernest’in de başına gelir.
Dr. Trotter,
Belle’nin yaptıklarını anlatıyor; “Kafayı
bana takmış güzel bir kadın, her gün beni düşünüp mastürbasyon yapıyor, onunla
yatayım diye bana yalvarıyor, hiç durmadan benimle ilgili fantezilerini
anlatıyor, menimi suratına sıvamaktan ya da çukulatalı çöreğin hamuruna
katmaktan bahsediyor.”(Sf. 25) Belle, anlattığı porno düşünceleriyle Dr.
Trotter’ı baştan çıkarmaya çalışıyor. Ne ilginçtir ki Dr. Trotter da bu porno
düşüncelerle tahrik olmaktan öte “pornocu” kadına sevdalanmaya hazır!
Carolyn’de
Ernest’e benzerlerini anlatıyor “Carolyn
hayalinde onun düğmelerini çözüşünü. Ernest muayene sandalyesinde otururken
önünde yere diz çöküşünü, pantolonunun fermuarını açıp onu ağzına alışını...
Ernest’i tekrar tekrar tam orgamz noktasına kadar getirip sonra ağırdan almaya
başlama, yumuşayana kadar bekleyip en baştan işe girişme düşüncesi çok hoşuna
gidiyordu... Hala orgamz olamamışsa Ernest’i yere sürükleyerek fantezisine
devam ediyordu. Ernest onun eteğini sıyırıyor, donunu ise çıkarmaya bile gerek görmeden alalacele kenara iterek içine
giriyordu.” (Sf. 274)
Dikkatli
okuyucu gerek romanda, gerekse benim alıntıladığım bölümlerde baştan çıkarcı
–birisi aşık edici- kadınlar hep porno filmlerinin sahnelerinde görülen
görüntülerle fantezilerini anlatıyorlar. Romanı bir bütün olarak
değerlendirdiğimde bir sonuca gitmek olanaklı oluyor: Sevgi temeline oturmuş
sağlıklı, “estetik” değer içeren “sanat” inceliği taşıyan sevişme anlatımları
bulmak mümkün değil, o halde ya yazarın kafası veya tercihi porno ilişkilerden
yana ya da piyasa değerini yakalamak için pornoya başvuruyor.
Dr.
Trotter’ın başına gelen ile Ernest’in başına gelene çok benziyor. Her ikisi de
statükocu anlayışa karşı, her ikisi de hastaya göre terapi uyguluyor. Ama Dr.
Trotter hastasına teslim oluyor, onunla cinsel ilişkiye giriyor. Ernest ise
hastasına olağanüstü tahrik girişimlerine rağmen teslim olmuyor, direniyor.
Yazar, Dr.
Trotter’ın başından geçen ve meslekten atılmasına neden olan bu olayı “giriş”
bölümüne koymakla, romanın ilerleyen bölümlerinde Carolyn – Ernest ilişkisinde
karşılaştırma zemin oluştursun diye kurgulamış. Okuyucu bu karşılaştırmayı yaptığında Dr.
Trotter’ın ahlaksal zayıf, ama Ernest’ın mesleğinin hakkını veren olumlu tip
olarak değerlendirecektir.
Seth Pande
psikiyatrist, yerleşik kuralları hiçe sayarak ve hastalara yaklaşımda, ilişkide
yeni bir tarz geliştirdiğini iddia etmektedir. Pande’nin hangi dinden olduğu,
Pande’nin de karşısındakilerin kimler olduğu özel olarak belirtilmemiş olsaydı
romanın bu bölümünün çok fazla özelliği olmadığı gibi üzerinde de durmaya gerek
yoktu.
Yalov’un
Müslüman psikiyatrist betimlemesi “Seth’in
bir seksenlik kalın gövdesi kanser yüzünden dökülmüştü ama ışıltılar saçan ak
saçları, yanık teni, kemerli burnu, heybetli çenesiyle etkileyici bir adamdı
hala. Bir hükümdar soyundan gelmeydi ve Hindistan’ın Kuzeydoğu’sundaki Kipche
eyaletinde bir sarayda büyümüştü. Babası Hindistan’ın BM Temsilciliğine
getirildiğinde Seth de ABD’ye yerleşerek Exeter ve Harvard’da öğrenim
görmüştü.” (Sf. 159 – 160)
Bu bölüm
yargılama bölümüdür. Enstitü Kurulu toplanır Müslüman psikiyatrist Seth
Pande’yi yargılar. Yargılama tartışma biçiminde olur. Enstitü Kurulu tutucudur,
bilinen psikiyatri yöntemlerinin dışında hiçbir yeniliğe izin vermez. Seth
Pande iki uygulamasından dolayı eleştirilir. Bunlardan ilki “takas”tır. Takas
tartışması romanda ilginç bir yer tutarken “takas” uygulamasına karşı çıkan
Enstitü Kurumunun etkili ismi Marshall
ileride hastasıyla takas ilişkisine girer. (Yeri geldiğinde Mashall’ın
“takas”ına değineceğim.)
Yalov “takas”
tartışmasında Seth Pande’yi haklı izlenim bırakacak şekilde galip çıkarır.
Buraya kadar bir problem yok. Önemli olan Seth Pande’nin ikinci uygulamasıdır.
Seth Pande psikanalizin
yerleşmiş kurallarını altüst ederek hastalarıyla yeni bir ilişki geliştirir. Bu
ilişki tarzı yeni bir tezin pratik şekillenmesidir.
“Susunuz! Diye çekicini indirdi Johm Weldon.
Sadede gelelim. Bu konuyu incelemek için oluşturulan komite, psikanaliz
teorisinin bazı temel direklerine saldırı niteliği taşıyan ve bunlarla alay
ederek itibardan düşmelerini amaçlayan sözlerini, kamuoyu nezdinde beyan
edilmiş ve yayımlanmış sözlerini dikkatimize sunmuştur...Oiddus kompleksiyle
dalga geçiyor ve bunu bir “Yahudi hatası olarak reddediyorsun. Sonra da
psikanalizin temel ilkelerindeki bir çok....
“Seth ‘elbette’ diye karşı saldırıya geçti.
Espiriler yapmaya çalışmaktan da, her türlü mizah çabasından da vazgeçmişti
artık, ‘elbette bir Yahudi hatasıdır. Viyana’daki küçücük Yahudi ailesini
evrensel aile modeli haline getirmekte ve sonrada suçluluk duygusundan boğulan
Yahudilerin kendi başlarına çözemedikleri
şeyi bütün bir dünya adına çözmeye çalışmaktadır hata!
“Uğultular tüm salonu doldurmuştu şimdi ve
bir-iki analist aynı anda konuşmaya başladı. ‘Yahudi düşmanı’ dedi biri. Başka
bir çok söz daha duyuluyordu: Hastalarına masaj yapıyormuş’ ‘hastalarıyla seks
yapıyormuş’
“Seth onlara dönüp konuşmaya başladı.
Freud’un gettoda yaşayan ufak Yahudi ailesi insanlığın küçücük bir bölümünü
temsil eder. Benim kültürümü alalım mesela. Yeryüzündeki her Yahudi aileye
karşılık binlerce Müslüman aile var...
“Evet’ diyerek bir dergi açtı Morris, ‘bakın
burada, Çağdaş Psikanalizin editörüne gönderilmiş bir mektup var. Biseksüel bir
gencin şiddetli arzu ve özlemleri hakkındaki yorumunu tartışıyorsun; size bir
alıntı: ‘Dünyadaki nihai huzura, yani babanın rahimrektumuna dönme yönünde
evrensel bir arzuydu bu.’ Her zamanki alçak gönüllüğünle bundan da şöyle
bahsetmişsin: ‘...Aslında temel bir dönüştürücü yorumdur bu, ancak psikanalizin
ırkçı taraflılığıyla tamamen gölgede bırakılmıştır.
“Kesinlikle!...Az bile söylemişim. Evrensel
bir yorumdur bu; artık bütün hastalarımla yaptığım çalışmanın merkezini
oluşturuyor. Psikanaliz Yahudiler’in tekelinde değildir. Batı’nın olduğu kadar
Doğu’nun da gerçeklerini kabul etmek ve kucaklamak zorundadır.”(Sf. 167
–168)
Seth Pande: 1- Yerleşik psikanaliz yöntemlerine
karşı, 2- Psikanalizi oluşturanları örneğin Freud’u Yahudi tekelciliği kurmakla
suçluyor, 3- Freud’u dar Yahudi ailesinin sorunlarına çözüm bulmakla ve bu
yüzden evrenselliğe ulaşamadığı şeklinde değerlendiriyor.
Bu
değerlendirmeyi yapan Pande ortaya psikanalizin evrensel tezi olarak “babanın
rahim rektumu”nu atıyor ve hastalarıyla analistlerine bunu uyguluyor.
Yalov bu
bölümde Seth Pande’nin statükocu kafalara karşı çıkışını ve Üniversite kurulunu
oluşturanların durumunu bizlere iletiyor.
Yalov,
Pande’yi biseksüel ilişki içerisinde göstererek ve bir de saçma bir tez; çünkü
babanın rahim rektumu diye bir şey yoktur, sadece rektum boşluğu vardır. Bu
rektum boşluğunun da rahim olması mümkün değildir. Hele hele insanlığın “nihai
huzura” kavuşması için “babanın rahim rektumuna dönme yönünde evrensel bir
arzusu” olduğu saçmalığı özel olarak Müslüman olduğu belirtilen Pande’ye
yüklenerek Pande’nin kişiliğinde Müslümanlar mahkum ediliyor. Biseksüel ilişki
yaşayan ve saçma iddialarda bulunan Pande Yahudiler karşısında yeniliyor.
Bana göre
Yalov bu bölümü bilinçli yazıyor. Çünkü yazar ya Yahudi ya da genel olarak
Müslümanlara, özel olarak da Filistinlere düşman. Bu poker düşkünü psikiyatrist
Yalov’un özel bir kini olduğu anlaşılıyor.
Araplar ve
Müslümanlar üzerine Filistinlileri küçük düşürmek için bir çok filimde
biseksüel ilişki içerisinde olmak kullanıldığı biliniyor. Yalov da Divan
romanında bunu yapıyor.
Marshall ve
arkadaşları, Pande’yi bir hastasıyla takas ilişkisinde dolayı psikanalist
ahlakını çiğnemekle suçlarlar. Bu aynı zamanda Pande’nin Enstitü Kurulundan
atılışının nedenlerinden biri olur. Romanın ilerleyen bölümlerinde Marshall
takas ilişkisine benzer iki hastasıyla ilişkiye girer. Bir hastası en pahalı
Rolex saat ve çok büyük karlar getireceğini vaat ettiği bir şirketin
hisselerini uygun fiyata satar. (Aslında hastası Marshall’ı dolandırır.)
İkincisi; Dr. Pande’nin tahribatını gidermek için yapılan açıklamayı fırsat
bilen Shelly tazminat davasından vazgeçirmek için girilen ilişkidir.
Shell, doktor
Pande’nin hastası olmuştur. Pande Enstitüden atıldıktan sonra Enstitü Pande’nin
hastalarına zarar vermiş olabileceğinden dolayı derhal tedavi için, Enstitüye
başvurma çağrısı yapar. Kumarbaz Shelly gazetelerde bu ilanı ve haberi okuyunca
harekete geçer ve onun tedavisini Marsnalistler Birliği Başkanı Dr. Sunderlan
psikiyatristlere yoğun eleştiri geldiğin ve Shelly’nin kendisin sürekli
telefonla arayıp, fakslar gönderdiğini, tazminat davası açacağını Marshall’a
sinirli bir sesle bildirir. Marshall’ın paçaları tutuşur.
Shelly bir
gün Marshall kumarhaneye birlikte gitmeye aynı masada kovboy pokeri oynamayı bu
oyun sırasında elindeki kağıtları nasıl belli ettiğini tespit etmesini ister.
(Shell poker oynarken yüzündeki değişikliklerden ve hareketlerinden elinin iyi
mi, kötü mü olduğunu belli etmektedir. Bu durumdan kurtulursa kumarda çok
paralar kazanacağına inanır.)
Marshall bu
öneriyi bir koşulla; “Dr. Marshall’ın
seansları sonucunda tamamen iyileştim ve hiçbir tazminat isteminde bulunmuyor”
diye bir yazıyı imzalarsa kabul edeceğini söyler, anlaşırlar.
Bu olaylar
bizlere Marshall’ın iki yüzlülüğünü yansıtırken, Pande’nin yargılama
sürecindeki “takas” tartışması aynı zamanda iki yüzlülüğü görmemize zemin
hazırlar.
Enstitünün
etkili ismi, kariyer sahibi Marshall nasıl bir karakterdir? Bu karakteri
çözümlemek psikiyatri dünyasının statükocu, tutucu kafalarının nasıl kişiler
olduğunu verecektir.
Marshall’ın mutsuz bir evliliği vardır. (Roman bize
evli olanların hep mutsuz olduğunu da anlatmış olur. Bu bilinçli olarak mı
verilmiştir, yoksa kendiliğinden mi oluşmuştur onu ancak yazar bilir. Fakat,
özellikle Amerikan toplumundaki evliliklerin mutsuzluk dolu olduğunu dikkate
aldığımızda, yazarın bilinçli bir tercihi değil, tanıklığının bilincini
etkilemesi sonucunda kendiliğinden oluşmuş olduğunu söyleyebilirim. Ve buradan
bir sonuç daha çıkarabilirim: Birleşik Devletler'de genellikle evli çiftler –ki
filmlerde de çok konu edilir- mutsuzdur. Yahudi olsalar bile!) Tutucu ve
otoriter tavrını evde de karısına uygular. Karısının görüşlerine hiç önem
vermez. Marshall hep iş ve para düşünmektedir. (Gerek hisse senetlerine sahip
olarak, gerekse alanında hizmet vererek hep en fazla kazanmayı istiyor olması
aynı zamanda yazarında aynı anlayışla yaşamda bir duruş içinde olduğunu bize
göstermektedir.) Karısı da kendini ikebana, yani Japon çiçek düzenlemelerine
verir. Marshall’ı aldatır. Marshall’ın aldatılmış olmaktan haberi yoktur. Aynı
evde yaşıyor olmalarına rağmen neredeyse iletişimsizliği yaşarlar. Bir sonuç
daha; mutsuz evlilikleri veya birliktelikleri ısrarla sürdürmeye çalışanlar
aldatmayı da kabul edenlerdir.
Marshall’ın
iki amacı vardır: Birincisi dünyanın en zengini, ve ikincisi Uluslar Arası
Psikiyatri Birliği Başkanı olmak.
Marshall
geçmişinden memnun değildir. O aşağı, yoksul sınıftan gelir. Hep sınıf atlamak
ister. Borsada oynar, çok kazanmak için yatırımlar yapar, hatta çok paraya
ulaşmak için meslek ilke ve ahlakın ihlal eder.
Marshall
kendin şöyle anlatıyor: “Sabahtan akşama
kadar varlıklı hastalara bakıyorum. Çok yakınlaşıyoruz, çok mahrem anları
paylaşıyoruz, onlar için vazgeçilmezim ben. Yine de yerimi biliyorum. Bu meslekte olmasaydım bana zaman ayırmazlardı, biliyorum. Yoksul bir aileden
gelme köy papazıyım ben; üst sınıflar bana gelip günah çıkartıyorlar. Pacific
Union Kulübü... hedefe ulaşmanın simgesiydi... Hayatım boyunca bu hedefe
yürüdüm ben.” (Sf. 434)
Yazar romanda
tutucu ve otoriter anlayışa karşı duran üç karakter yaratmış: Dr. Trotter, Seth
Pande ve Ernest. Bunlardan ilk ikisi psikiyatride yeni yaklaşım tarzları
geliştirmiş olmaları yazar tarafından olumlanır ama onların “ahlaksal
sapmaları” olumlanmaz. Üçüncü karakter Ernest belki de yazarın olmak
istediğidir. Ernest tutucu ve otoriter psikiyatri anlayışına bir anlamda
başkaldırandır. Ama Ernest, Dr. Trotter veya Seth Pande gibi ki tuzak kurulmuş
olmasına rağmen meslek ilke ve ahlakını ihlal etmez.
Roman bize egemen ideolojilerin birer tutsağı olmuş, kent soylu sınıf dünyasının yüksek
katlarına tırmanmak isteyen ve hastanın sorunlarını toplumsal sorunlarla
ilişkilendirmeyen pskiyatristleri ve hastalarıyla olan ilişkilerini
anlatır.
Comments
Post a Comment