Tayyip'in Paketi :
İslam despotizmi
Öncelikle şunu
belirtmekte yarar var, AKP'nin her pakette yaptığı klasik numara. Esas amacı
kabullenmeyi sağlayan bir kaç demokratik, daha doğrusu reformist madde.
Tayyip, paketi
açıklamaya Akif'in şiirine gönderme yaparak başlıyor. "korkma" diyor ve ekliyor "korkaklar zafer anıtı dikemez" bazı sakıncalara rağmen
bu söze itiraz olmaz. Ancak korkan kim? Abdülhamit korkusundan 22 yıl
sarayından dışarıya çıkamadı, Tayyip'te korkusundan koruma ordusuyla gezdiği
yetmiyormuş gibi iktidarını koruya bilmek için korku imparatorluğu inşa ediyor.
Her korkusuz, insanlık için önemli ve güzel şeyler yapan değildir. Ayrıca
insanlık ve toplumsal gelişme için güzel şeyler yapanlar korkusuzdur sonucuna
da gitmek doğru değildir. Böyle çıkarsamalar yapanlar ancak Tayyip gibi
metafizik düşünce sistemine sahip olanlardır. Tarih korkan/korkmayan ikilemine
sıkıştırılamaz. Her lider, her şef, bıraktıklarıyla anılır. Belki de dünyanın
en korkusuz şefi Hitler'di ama dünyayı cehenneme çeviren, insanlığın yüz
karasıydı. Yakın tarihte diktatör Saddam korkusuzdu, idam edilmeye bile
cesaretle gitti. Şimdi yaptığı işkenceler ve katliamlar ile anılıyor.
Şunu not
etmekte fayda var; birincisi, "korkma" diye seslenen karşısındakinin
korkmakta olduğunu düşünüyor demektir. İkincisi onu korkuyor olarak düşünmesi
kendisinin korku algısından kaynaklanıyordur.
Ve önemlisi korkmaktan ve korkaklardan söz eden korku hissediyordur. Çünkü
kişinin algısı duygu ve düşüncelerinin şekillenmesinde en büyük etkendir.
Tayyip'in
paketini 3'e ayırmak gerekiyor:
1- Esas
içeriği oluşturan İslam despotizmini güçlendiren maddeler,
2- Reformist
maddeler,
3- Zamana
bırakılmış belirsiz maddeler.
Biz ikinciden
başlayalım. Reformist maddelerde kendi içinde ikiye ayrılmaktadır. Fiili olarak
var olanlar yasal düzenlemeye kavuşturuluyor. Eş başkanlık, Kürtçe propaganda,
bazı isimler, yardım toplama bunlar zaten fiilen yapılıyordu, zaman zaman
engeller ile karşılaşılsa bile. Reform diyebileceklerimiz, Partilere hazine
yardımı, Seçim için örgütlenme zorunluluğu, nefret suçları, Hacı Bektaş-ı Veli
üniversitesi, özel bilgilerin korunması, Mor Gabriel Manastırının Süryanilere
verilmesi, "Roman" Enstitüsü kurulması.
Bütün bu iyi
şeyler AKP'nin iyi niyeti veya Tayyip'in demokrat(!) kişiliğinin ürünü müdür?
Önce bu soruyu yanıtlamak gerekiyor. Sonrada bu "iyi" şeylerin ne
anlama geldiğini açıklamak... Yıllardır özgürlük ve eşitlik sevdalıları seçim
barajı, partiler yasası, azınlık hakları, özel hayatın gizliliği, nefret
suçlarının cezalandırılması için mücadele verdiler. AKP iktidarı istemeye
istemeye bu maddelerde değişikliğe gitmek zorunda kaldı. Yani tırnak ile diş
ile sökülerek alındı. Ancak bu değişikliği yaparken hem kendi esas istediğini
kabul ettirmek, hem de anlamsızlaştırarak yaptı. Örneğin Partiler yasasında
küçük bir değişiklik yaparak ki bir kısmı fiilen uygulanıyordu, partilerin yine
de şef'in egemenliğinde bıraktı. Kendi partisinde demokrasi işlerliği olmayanın
toplumu demokratik mekanizmalar ile donatması mümkün değildir. Parti içi
demokrasiyi kurumsallaştırıcı yasal düzenlemelerden kaçınarak üyelik
kapsamında, hazine yardımında ve seçim için örgütlenme zorunluluğunda
değişiklikle demokrat olunamaz. Her kim partide şefin egemen olmasını yasalar
ile sağlıyorsa o demokrasiden korkuyor demektir.
Partilere
hazine yardımı başlıca ortadan kaldırılması gereken madde iken hazine yardımını
yüzde 7'den yüzde 3'e oy alanlara vermek, kamuya ait olan parayı çarçur etmektir.
Her şeyden önce partilere hazine yardımına son verilmesi gerekir. Kağıt
üzerinde de olsa partiler arasında eşitlik, parasal anlamda, ancak böyle
sağlanır.
Tayyip'in
paketinde egemen, hükmeden dilin hakim olduğu görülüyor. "Roman"
tanımlamasının Çingeneler için kullanılması ve Çingene tanımlamasının yok
sayılması aslında Çingenelerin kimliksizleştirilmesine hizmet etmektedir.
Çingenelere, "Roman" tanımlamasını Çingeneleri horlayan, onlara
gerçek etnik kimlikleriyle hitap etmekten utanan egemen kültürün
yakıştırmasıdır. Çingeneler Yahudilerden daha fazla toplu katliamlara uğrayan
topluluktur. Anayurtları olan Hindistan'dan korkunç katliama uğramaları sonucunda
göç ederek dünyanın her yerine dağılmışlardır. Hitler faşizmi en az Yahudiler
kadar Çingeneleri de katletmiştir. Bu insan topluluğuna "Roman"
demek, "sen Çingene değilsin ben nasıl istiyorsam sen öyle olacaksın"
demektir. Dolayısıyla onların dillerini, kültürlerini, gelenek göreneklerini
önemsememektir. Kendilerini Çingene olarak var eden özelliklerini asimile
etmektir.
Tayyip'in
paketinde egemen ve lütufçu anlayışı Alevilere ilişkin yaklaşımda da görmek
olanaklıdır. Adına demokrasi paketi denilen ve Tayyip'in tarihsel anıt (!)
olarak anılması beklentisi olan paket, aslında Alevileri yok saymıştır. Ancak
İstanbul'da doğayı katlederek, 2 milyon 700 bin ağacın kesilmesiyle yapılacak
3. köprüye Yavuz Sultan Selim adını verince kıyamet kopmuştu. Alevi
yurttaşlarımız haklı olarak Osmanlı döneminde Alevileri müthiş bir kıyımdan
geçiren padişahın isminin köprüye verilmesine karşı çıkmışlardı. O günlerde
hatırlarsanız bazı ilgili bakanlar, niye bu kadar tepki gösteriyorsunuz bir
okula da Hacı Bektaş-ı Veli ismi verilir diyerek, Alevileri susturmaya
çalışmışlardı. İşte Alevi yurttaşların bu güçlü tepkisinin sonucunda Tayyip
lütufta bulunarak Nevşehir Üniversitesinin ismini Hacı Bektaş-ı Veli
Üniversitesi yapıverdi. Aleviler ile Sünniler eşit inançlar ve eşit insanlar
olarak görülmüyor. Tayyip, Sünnileri üstün ve yönetmeyi hak edenler olarak
görüyor.
Birinci şıkkı
oluşturan İslam despotizmini güçlendiren maddeleri en sona bırakarak 3. şık ile
devam ediyorum. Bu maddenin tamamen zaman
kazanmaya ve süreç sonunda direnç gücüne göre şekillendirmeye bırakıldığı
anlaşılıyor. Seçim barajı ve gösteri hakkı çok önemli bu iki demokrasi talebinin pakette sadece adı geçiyor. Bu konuda Tayyip'in paketinin bir şey söylemiyor
olması her hangi fikrinin olmadığından değil, var olan fikrinin hiç de iyi bir
şey olmadığındandır. Pakette seçim barajı ve gösteri hakkına ilişkin net bir
şey söylendiğinde demokrasiyi geliştiriyoruz diyerek paketi satmanın çok
zorlaşacağı bilincinde olduklarındandır. Seçim baraj ve gösteri hakkı zaman
kazanmaya dönüktür. Toplum direnci bu süreci belirleyecektir.
Tayyip'in
paketinin esas içeriğine geldik. Bu maddeler İslam despotizmini güçlendiren
maddeler oluyor. Nefret suçlarının ve dini inancın engellenmesine ceza
getirilecek. Ancak Tayyip gibilerinin nefret suçlarından ne anladığı gerçekten
kocaman bir soru işaretidir. Sık sık nefret suçu işleyen Akit gazetesinin
yazarını dış ülke ziyaretlerinde sürekli yanında taşıyan Tayyip acaba nefret
suçundan ne anlıyor? İslam dinini eleştirmeyi bile dine hakaret olarak
algılayan bir yargının varlığını ve "İslamcı terör yoktur" diyerek
İslami terörü gizleyen ve son zamanlarda sık sık "İslami fobi" suç
sayılsın diyerek Birleşmiş Milletlerden karar çıkarmaya çalışan ve seçim
mitinglerinde Kılıçdaroğlu'nun Aleviliğini gündeme getirerek yuhalatan Tayyip'in
nefret suçundan ne anladığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Cezalandırılacak olanın farklı kimlik
sahiplerine yapılan hakaret, itibarsızlaştırma, küçük düşürme, terörize etme,
aşağılayıcı yayın ve söylem olmadığı İslam dinini tartışılmaz, eleştirilmez durama
getirmek olduğu anlaşılıyor.
"Dini
inancı yerine getirmek isteyeni engelleyeni hapis ile cezalandırılması"
Tayyip'in paketinin en tehlikeli maddesi bu. Öncelikle şunu söylemekte fayda
var; böyle bir madde konularak kendisinin temsil ettiği İslamcı kitleye evet
senin ibadetin engelleniyor, işte bu engelleyenleri cezalandıracağım mesajı
veriliyor. Peki bu ülkede ibadet engelleniyor mu? Normal bir vatandaş bu soruya
hayır engellenmiyor diye yanıt verir. Ama İslamcı birine sorarsanız, size en
azından kırk tane engel sayar. Örneğin eski mankenlerden hidayete ermiş olan
Yaşar Alptekin bir söyleşisinde büyük alışveriş merkezlerinde namaz kılınacak
yer olmadığından ve dolayısıyla ibadetini yapamadığından yakınıyordu. İşte size
engel.
İbadete engel
çalışma alanlarında oluyor. Üretim ve hizmet alanlarının çalışma saatleri
ibadeti engelliyor. Ülkemizde çalışma saatleri din kurallarına göre değil,
uluslararası burjuvazinin kabul ettiği çalışma anlayışına göre düzenlendiği
için bazı namaz saatlerinde ibadet yapılamıyor. O zaman ibadetin önünde en
büyük engeli çalışma saatleri oluşturuyor. Bu engelin kaldırılması için çalışma
saatlerinin ve tatil gününün yeniden düzenlenmesi gerekiyor.
Şöyle
düşünelim, İslam dinine inanmış olan bir kişi Cuma namazını kılmak zorundadır.
Çünkü Peygamber'in hadisi şerifinde
(Tirmizî, Tetimetü Ebvâbil-Cumu'a", 354; İbn Mâce, "İkâmetü's Salât,
93) üç kez Cuma namazı kılmayan bir
kişinin kalbinin mühürleneceği ifade olunur. Buna ek olarak Kur'an-ı Kerim
Cum'a Suresi'nin konu ile ilgili 9'uncu âyetinde "Ey iman edenler! Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman hemen
Allah'ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz bu, sizin için
daha hayırlıdır." denilmektedir. Bu durumda İslam'a inanmış bir erkek
için Cuma namazı kılmak zorunluluktur. Cuma namaz vakti çalışma saatine gelse
bile çalışma bırakılacak ve namaz kılınacaktır. Cuma namazı bir imam ve en az 3
cemaatle Cami veya mescitte kılınır.
Yukarıda
belirtiklerimden hareketle mesai saatine denk gelen Cuma namaz saatinde
ibadetini yerine getirmek isteyen İslam'a inanmış kişiye izin verilmezse ibadet
engellenmiş olacaktır. Tayyip'in paketine göre engelleyen her kim ise ister
müdür, ister patron olsun suç işlemiş sayılacak ve cezalandırılacaktır.
Öyleyse bu
maddenin anlamı şudur; türban şimdilik üç alan hariç her yerde serbest olurken,
çalışma yaşamının da İslam'ın namaz saatlerine göre düzenlenmesi önümüzdeki
günlerde önce tartışma konusu ve fiili durum yaratma şeklinde görülecektir.
Sonra da İslamcı iktidar onu yasallaştırma yoluna gidecektir. Bunun başka bir
açıdan tehlikesi de işyerlerinde namaz kılan-kılmayanlar ayrımının oluşmasına,
dolayısıyla "mahalle baskısını" getirecektir.
Paketin en
önemli eksikliği işçi ve emekçi haklarına hiç ama hiç değinmemiş olmasıdır.
Oysa Türkiye, ölümlü iş kazalarında Avrupa birincisi, dünya üçüncüsüdür.
Çalışan her 100 kişiden 47'si kayıt dışıdır. Sendikalaşma önündeki engeller,
yasaklar, grev ertelemeler orta yerde durmaktadır.
Tayyip'in
paketinden çıka çıka minik bir tavşanla onu ve insana ait güzellikleri boğmaya
hazır cehennem zebanisi çıkmıştır.
Memlekete ve
millete hayırlı olsun diyemiyorum, çünkü bu paket kötülükleri artıracak,
korkuyu daha da egemen hale getirecek ve İslam despotizmini çoşturacaktır.
Comments
Post a Comment