Tayyip - Arınç atışması

Arınç yumuşak bir üslup ile Tayyip'e bir anlamda rest çekti. "Başbakanda kabul ederse" ve "İkimizin sözleri arasındaki çelişkiyi düzeltmesi kendisinden beklenir" diyerek, topu gençliğinde futbol oynamış Tayyip'e gönderdi. Tayyip atılan bu topu ne yapacağını, nasıl kullanacağını hesaplarını yapıyor. Tayyip bu resti gördüm diyor ve ekliyor "Partinin genel başkanı ve başbakan benim...varsa herhangi bir sıkıntı, kendi aramızda görüşürüz. Bunu televizyon ve medya aracılığıyla yapmam." diyor. Sanırım Arınç bu mesajı alıyor. Davranışının ne olacağını şimdilik bilemiyoruz ama Salı günkü grup toplantısı yerine Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Bülent Bostanoğlu’nu Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndaki karargahında ziyarete gitti. Sonra da meclis bahçesinde oturarak içinin  ezikliğini gidermek için Ankara'nın havasını soludu. Deniz Kuvvetleri Komutanını ziyaret etmesi de düşündürücü...

Arınç ile Tayyip arasındaki çelişkiler yeni değil, geçmişten gelen özellik taşıyor. Tayyip ile Arınç'ın politika yapış tarzı ve yönetme biçimi farklılık oluşturuyor. Arınç daha çok A. Gül'e yakın duruyor. Tayyip'in yasaklı döneminde "atak davranarak Gül'e başkanlığı önerdim, yoksa o beni önerecekti" açıklaması ve bunu Gül'ün doğrulaması, özellikle Gezi Direnişi sırasında özür dilemesi Gül ile aynı çizgiye gelirken, Tayyip'ten uzaklaşmasına kanıt oluyor. Rivayete göre Tayyip, Arınç'ın Gezi direnişi sırasında polisin tutumundan dolayı özür dilemesini elindeki tabletten takip ederken sinirlenip tableti kırdığı söylenir. Bu Tayyip'ten insanlık dışında her şey beklenir. Altan Tan'ın İran gazetesine verdiği röportajdan öğreniyoruz ki Tayyip bir kaç bakanı tokatlamış ve bazı bakanlara küfürler yağdırmış.

Devam edelim; Arınç AKP'nin kurucusu değil. AKP kurulduğu günlerde Arınç daha Fazilet Partisi'ndeydi. Erbakan'dan genel başkanlık bekliyordu, haklı olarak. Çünkü Arınç'ın ifadesi ile 19 yaşındayken iyi hatip olsun diye Erbakan tarafından özel olarak ilgililenmesi gereken isimlerden biriydi. Allah için şimdi, Arınç'ta bu ilgiye mahzar oldu, hakkını verdi ve iyi bir hatip oldu. İsimleri "yenilikçiye" çıkmış ama bir o kadar da eski olanlar Erbakan'a 28 Şubat sonrası "bu böyle gitmez, değişmemiz  gerekir, küresel ekonomiye bu memleketi eklemlemeliyiz, AB'ye evet demeliyiz, Kıbrıs'tan vazgeçmeliyiz vs vs vs" diyerek, başkaldırıyorlar ve Abdullah Gül yapılan oylamada çok az bir farkla Fazilet Partisi genel başkanlığını kaybediyordu. Erbakan'ın desteklediği Recai Kutan 633 oy alırken A. Gül 521 oy alıyordu. 

Erbakan, Arınç'ın beklentisini sezmişti. Arınç'ta bir davet, bir başlangıç bekliyordu. İlk işaret geldi. Erbakan adı "yenilikçiler" olan A. Gül'ün başını çektiği grubu bölmek için Arınç'ı meclis grubunun başına getirdi. O günleri Fethullahcı Aksiyon dergisi şöyle yazıyordu "Fazilet Partisi'nin Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılacağının anlaşılmasının ardından taraflar büyük bir oyunu sahneye koydu. Necmettin Erbakan ve kurmayları, Yenilikçiler'i bölmek için Bülent Arınç formülünü tam bir sene öncesinden ortaya koymaya başladı. Kongre sonrası genel merkezi tam denetimine geçiren Erbakan, ikinci adım olarak Yenilikçiler'in güçlü olduğu Meclis Grubunu ele geçirmek için bir plan uygulamaya koydu. Planın odağında Bülent Arınç bulunuyordu. Erbakan, Arınç üzerine oynayarak diğer iki grup başkanvekilliklerini ele geçirme stratejisini hayata geçirdi. Bu stratejide de başarılı oldu. Erbakan, Bülent Arınç kartını oynamayı sadece bu olayla sınırlı tutmadı. Partinin kapatılacağı kesinleşince, Gelenekçiler'den önemli bir kesimin Arınç'ın etrafında toplanması politikası ile Yenilikçiler'i bölmeyi amaçladı. Gerçekten de Bülent Arınç'ın etrafında hem Yenilikçiler'den hem de Gelenekçiler'den ciddi sayıda milletvekili toplandı. Bülent Arınç'ın ifadesi ile 80 milletvekili bu çerçevede hareket ediyordu. Teşkilatlar ve milletvekilleri partinin bölünmemesi ve birliğin devamı için yoğun bir çalışma içine girdi. Anayasa Mahkemesi'nin kapatma ile ilgili kararını açıklamasının ardından bu çabalar doruk noktasına ulaştı. Milletvekilleri ve belediye başkanları Necmettin Erbakan'ı heyetler halinde ziyaret ederek Bülent Arınç formülünün hayata geçmesini istedi. Hatta Abdullah Gül de Erbakan'ı ziyaretinde "Eğer Bülent bey toparlayıcı olacak ise biz de yer alırız" şeklinde bir ifade kullandı. Fakat bu girişimler Erbakan'ın ikna olmasına yetmedi." (Aksiyon, 4 Ağustos 2001)

Erbakan, Arınç üzerinden "yenilikçileri" kısmen de olsa etkisiz duruma getirmişti ama partiyi Arınç'a teslim edecek kadar da saf değildi. Biliyordu ki Arınç kendi başına buyruk olurdu, sözünü dinlemez ve partiyi hangi limana götüreceği belli olmazdı. Şimdi buraya bir dipnot olarak yazmak gerekiyor. Yazılmalı çünkü Tayyip Arınç ve Gül arasındaki çelişkinin anlaşılmasına yardımcı olsun. Erbakan'a Gül "eğer Arınç gene lbaşkan olursa biz de yer alırız" Diğer tarafta ise cezaevinde olmasına rağmen yeni parti kurma çalışmalarını sürdüren Tayyip bulunuyor. Ama Gül, Erbakan'ın gözden çıkardığı ve yazılanlara göre konuşmaktan bile imtina etiği Tayyip yeni parti kuracak Arınç genel başkan olursa "yenilikçiler" Erbakan'ın partisinde kalacaklar ve Tayyip'in yeni kuracağı partiye gitmeyecekler. Son cümleler kurgusal ama zihin açıcı. Anlaşılan o ki, Tayyip yeni parti kurma aşamasında bile Gül ve Arınç arasında görüş ayrılıkları var fakat çıkarları onları AKP'de bir araya getiriyor.

Bu gelişmeleri Pınarhisar cezaevinde mangal ziyafetleri eşliğinde sürekli parti toplantıları yapan Tayyip'te yakından izliyor. Kendisine gelen raporlarda Arınç'ın nasıl davrandığını biliyordu. O günlerde Tayyip, zulüm düzeni kurma üzerine faaliyet yapan beyninin bir köşesine Arınç'ın davranışlarını not ediyor.

Bülent Arınç, Erbakan'dan genel başkanlığı alamayınca o da AKP'in yolunu tutuyor. Tayyip ile ikinci önemli ayrılığı meclis başkanı seçiminde yaşadı. Tayyip, o tarihlerde iktidarı elinde tutan güçler ile çatışmak istemediğinden meclis başkanlığına o güçlerin kabul edeceği bir isim istiyordu. Ancak Bülent Arınç "adayım" diyerek kendini ortaya atınca Tayyip'i açmaza düşürdü. Çatışmayı göze alan Bülent Arınç hem partide cesaretle öne çıkarak etkisini artırmak, hem de gücünü sınamak istiyordu. Kendini cesaret timsali olarak ortaya koyan Arınç'ın karşısında Tayyip'e tek seçenek kalmıştı; desteklemek. Ancak bu destek öyle çokta istekli değildi. Hem Arınç'ın ataklığı, hem de kendi isteğinin olmaması Tayyip'i oldukça üzmüştü.

Arınç, meclis başkanı olduktan sonra meclise Irak savaş teskeresi geldi. Başbakan olan A. Gül ve AKP genel başkanı olan Tayyip Birleşik Devletlere her istediklerini yapacakları sözünü vermişlerdi. Türkiye'nin savaşa sokulması için meclisten teskere çıkarılması gerekiyordu.  A. Gül ve Tayyip teskerenin meclisten mutlak geçeceğini Birleşik Devletlere de inandırmışlardı. Emperyalist devletin devası savaş gemileri İskenderun limanı açıklarında bekliyordu.  Ancak Arınç faktörünü unutmuşlardı. Arınç, teskerenin geçmesine karşıydı. O tarihlerde ana muhalefet partisi genel başkanı olan Deniz Baykal etkili ama uzun bir konuşma yaptı. O kadar uzun konuşmasını oturumu yöneten Arınç sağladı. Deniz Baykal'a tanınan sürenin dolmasına rağmen neredeyse sınırsız süre verdi. Çünkü Deniz Baykal tezkerenin geçmemesi için konuşuyordu. Arınç, biliyordu ki ikircimlikli olan AKP'liler bu konuşmadan etkilenecek ve gizli oylamada hayır kullanacaklardı. Nitekim öyle oldu. Tezkere mecliste ret edildi.    

Tabii ki Tayyip bu olanları beleğinin bir yerine not etmeyi ihmal etmedi. 2010 yılı yerel seçimlerinde Bülent Arınç'ın seçim bölgesi olan Manisa belediye başkanlığını AKP kaybedince Tayyip az da olsa Arınç'ı itibarsızlaştırma fırsatını değerlendirdi. Kaybetmenin sorumluluğunu Arınç'a yükleyerek seçim bölgesini değiştirdi ve 2011 genel seçimlerinde Bursa'dan aday gösterildi.

AKP mutlak iktidar olduktan sonra Tayyip otokratik yönetimini kurmak için her fırsatta tartışmayı başlattı. Şimdiye kadar başarılı olamadı. Tayyip'in tek adam yönetim anlayışına sesli karşı çıkan yine Arınç oldu. Bu çıkışı da A. Gül ile onu aynı çizgide buluşturdu. Kendisinin başkanlık sisteminden yana olmadığını zaman zaman medyaya açıkladı.  

Bülent Arınç, hem Aptullah Gül ile hem de Fethullah ile arasını iyi tutuyor. Erdoğan/Davutoğlu kliğinin cemaat ile   iktidar kavgasının sertleştiği günlerde Fethullah'ı ziyaret etmeyi de ihmal etmiyor.
   
Evet, sorunun daha iyi anlaşılması için bu hatırlatmaları yaptıktan sonra tekrar Kızılca Hamam toplantısına.. Zaman gazetesi, , Tayyip'in öğrenci evleri denetlenecek konuşmasını liberallerin söylemiyle faş edince iki AKP'liden açıklama geldi. Biri Arınç, diğeri Tayyip'in danışmanı Akdoğan. Önce Arınç'ın açıklaması "gazetelere yansıdığı şekliyle ‘özel evlerde kalan talebelerin şu veya bu şekilde denetlenecekler’ veya baskınlar yapılacağı şeklindeki yazılanlar gerçeği hiçbir şekilde yansıtmamaktadır. Düpedüz asparagas bir haberdir. Bizim böyle bir yetkimiz yok düşüncemiz de yok. Başbakanın buna benzer bir ifadesi de kesinlikle söz konusu değil. Ama Kredi Yurtlar Kurumu’na bağlı olan tüm yurtların, özel ticari amaçlarla kişiler tarafından açılmış olan yurtların da denetlenmesi hem Milli Eğitim Bakanlığımızın hem de Gençlik ve Spor Bakanlığının görevleri içindedir. Yoksa özel kiralanmış evlerde kimler kalıyor, kimlerle birlikte kalıyor, ne yapıyorlar, ne yapmıyorlar, bunlar bizim ilgi alanımız içerisinde değil. Bunu kesinlikle reddediyorum bu tür haberleri maksatlı buluyorum.” Arınç'ın bu açıklamasında kesin yalanlama var. Şimdi Yalçın Akdoğan'ın açıklaması "Ev, otel, yurt, pansiyon statüsünde olmayan, herhangi bir mevzuata ve kontrole de tabi olmayan bazı yerler öğrenci barındırmaktadır. Kayıt dışı ve denetim dışı ticaret yapan apart türü bu yerler öğrenciler açısından da bir kısım sorunlar üretmektedir. Mesele budur. Öğrenci evlerinin hukuki durumu ve statüsü bellidir. Bahsi geçen apartlar kayıt dışı olduğundan illegal örgütlerce istismar edilebilmektedir." Dikkat edilirse bu açıklamada Arınç gibi kesin dille yalanlama yok. Bu açıklamaların üzerinde neden uzun uzun duruyorum? Sanırım basına kapalı iki ayrı toplantı yapılıyor. Birisi AKP'lilerin katıldığı geniş katılımlı, diğeri ise Tayyip'in en güvendiği ve onlar ile politika oluşturduğu sayıca az dar bir toplantı. Bu dar toplantıda Bülent Arınç bulunmuyor ama Tayyip'in siyasi danışmanı Yalçın Akdoğan yer alıyor. Bu yüzden iki farklı açıklama ortaya çıkıyor. Tayyip'in sonraki açıklamaları da bunu kanıtlıyor. Ne diyordu Arınç? "Ben bulunduğum yerde, ne duymuşsam onu söyledim" ve bir şey daha söylüyor. "Ben itibarımın kişiliğimin yıpratılmasını istemem. Birilerinin kum torbası haline gelmem, ikimizin sözleri arasındaki çelişkiyi düzeltmesi kendisinden beklenir. Bence de çok doğru olan düşüncelerini Başbakan açıklamalı. Eğer kendi içimizde konuştuk ve değerlendirdiysek ben hükümet sözcüsü olarak çıkar çok güzel bir şekilde açıklarım"
Arınç "kendi içimizde konuştuk ve değerlendirdiysek" derken kendisinin bulunduğu yerde konuşulmadığı ve Tayyip'in "öğrenci evlerini gerekirse yasa çıkararak denetleyeceğiz" sözünden haberi olmadığı anlaşılıyor. 
Buraya kadar yazdıklarımdan ara sonuç çıkarmamız gerekiyor.
Bir diyerek şunları yazacağım: Bülent Arınç ile Tayyip'in arasındaki çelişki açığa çıktı.
İki; Öğrenci evlerine operasyon politikası Bülent Arınç dıştalanarak oluşturulmuş
Üç; Tayyip, Arınç'ı gözden çıkarmış.
Dört; Tayyip "Ben başbakanım, parti başkanıyım diyerek" tek adam olduğunu ve irademi kabul etmek zorundasınız mesajını iletmekte gecikmedi.
Şimdi ne olacak? Soru bu. Emperyalistlerin Tayyip'in üzerini çizdiği biliniyor. Sadece Tayyip'in üzerini çizmek ile kalmıyorlar aynı zamanda Ortadoğu politikasını da değiştiriyorlar. Bu değişen politikanın içinde Sünni İslam'a dayalı lider ülke yaratmak isteğinde Tayyip'li Türkiye yok. Erdoğan/Davutoğlu kliğinin Yeni Osmanlıcılık politikasının hiçte öyle kendi çıkarlarını sürekli gözeten ve geliştiren bir politika olmadığını, Yeni Osmanlıcılığı bayrak edinmiş bu kliğin fırsat buldukça kendi yayılmacı ve fetihçi politikalarını hayata geçirdiğini gördüler. Diğer yandan emperyalistler, Erdoğan/Davutoğlu kliğinin Sünni İslam çizgisinde Kuzey Afrika'ya kadar uzanarak ve özellikle Müslüman Kardeşler ile İslam dünyasında uluslararası bir örgütlenmeye gitmekte olduğunu ve bu faaliyetlerinin de kendi  çıkarları ile çeliştiğini biliyorlar. Gerek Birleşik Devletler ile gerek İsrail ile uyum içinde olan Fethullah üzerinden Erdoğan/Davutoğlu kliğine karşı iktidar kavgası veriyorlar. Tabii ki emperyalistler her zaman olduğu gibi bir ata oynamıyorlar. Bu arada TUSİAD'da örgütlü bulunan ve sürekli Tayyip tarafından tehdit edilen büyük burjuvazi de boş durmuyor. Bir yandan yalılarda Mustafa Sarıgüllü, Hüsamettin Özkanlı toplantılar yaparak başara bilirlerse CHP'yi istedikleri şekilde dizayn ederek siyasal temsil ve yeniden iktidara hakim olma kavgası veriyorlar. Durun daha bitmedi, özetlemeye devam edelim; bütün bu gelişmeleri A. Gül de Arınç'ta takip ediyor. A. Gül'ün açıklamalarına bakılırsa Cumhurbaşkanlığı süresi bitiminde bir köşeye çekilip yalan/yanlış anılarını yazmayacağı anlaşılıyor. Aktif siyaset devam diyor. Ve Tayyip'in üstünün çizildiğini o da biliyor. A. Gül, AKP'nin ilk yıllarında yanılsama şeklinde toplumun kabul ettirilen hoşgörülü, kucaklayıcı politik bir duruş sergileyerek, olursa AKP ile olmazsa bavulcu diye tanımlanan, gazeteci olup olmadığı şüpheli Mehmet Baransu'nun yazdığına göre yeni parti kurarak iktidara talip olmanın hazırlığını yapıyor. Arınç da üstü çizilmiş olan Tayyip'ten uzaklaşarak, Gül'ün yanında yerini almaya hazırlanıyor.
Tayyip ile Arınç'ın arası düzelir mi? Düzelmez. Eğer medya da barıştılar veya anlaştılar haberleri çıkarsa bu tamamen toplumu kandırmaya yöneliktir. Her ikisi de biliyor ki yönetim anlayışları farklı ve artık beraber yürüdükleri yolda bir birlerine taş koyuyorlar. Eee koca şair ne demiş "arkadaşlık ağaca benzer,  kurudu mu yeşermez bir daha"






Comments