İyi ki Varsın Cim Bom

Ne maç anlatıcıları biliriz. Bir tarihte yine bir Avrupa maçında Galatasaray golü atınca "ağlamak istiyorum" diye bağıran ama ağlayamayan, gol  olunca "gooool, goool" diye gırtlağını yırtan, futbolculara "haydi aslanlarım tarih yazın" diyerek tarihten ne anladığını bize gösteren maç anlatıcılarının var olduğu bir ülkede yorumcularında farklı olacağını beklemek büyük bir yanlışlıktır.

Yorumcuları kendi içinde ayırmak gerekiyor. Teknik ayrıntıları özel olarak belirtenler ve sokak ağzı ile konuşanlar.

Türkiye'de futbolun geriliği ile yorumcuların yorumladığı futbol arasında çok büyük uçurum bulunuyor. Yorumculara bir bakıyorsunuz teknik detaylar, takım dizilişleri, örneğin iki hafta önce "Mancini on para etmez" yazan ama Juventus maçı öncesi "Mancini Galatasaray'a 3-5-2 oynatmalı" diye akıl veren her boku bilen Hınçal Uluç... Topa vuruş tekniklerine, ters yöne koşmalara, araya top atmalara, savunmanın arkasına sarkmalara her şey ama her şeye dayanarak çözümlemeler yapan Ömür Ündül... Bu tür yorum yapanları yabancı birisi dinlese "vay be Türkiye'de futbol ne kadar da ileri düzeyde oynanıyor" diyecektir. Hınçal Uluç dışındaki bir çok teknik açıklama yapanlara, "son okuduğun üç kitabı say" deseniz inanın sayamayacaktır. Sadece yorumcular mı? Futbolcular, hatta kulüp başkanları ve teknik adamlarda dahil (burada da Tolunay Kafkas'ı ayırmak gerekir) bu soruya yanıt veremeyeceklerdir. Kendi alanlarının bilgisinden bihaber olan bu zavallılar ne yazık ki ülkemizde milyonlarca insanı etkileye biliyorlar.

Yorumcuların bir kısmı ki bunlar çoğunluğu oluşturuyor, her vatandaşın kahvede konuştuğu düzey kadar bilgiye sahip olduğu, hatta bazı kahve sohbetlerinin futbol yorum programlarındakinden daha derinlikli olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

Futbol tarih bilgileri sadece bir kaç tanınmış futbolcunun oynadığı oyun ile sınırlı olan, futbolun ülkemizde nasıl, neden kitleleri böylesine etkilediğine kafa yormayan, futbolu sadece 3 - 5 büyük takım ile sınırlı tutan, teknik adamların, antrenörlerin, futbolcuların, hatta futbol sektörü işçilerinin sorunlarına değinmeyen, 3'üncü 5'inci ligdeki dağlar kadar büyük olan sorunları görmemezlikten gelen, daha doğrusu bilmeyen bu zavallılar ahkâm kesmeye devam ediyorlar.

Şampiyonlar liginde Galatasaray 10. 12. 2013 tarihinin 21.45'te Arena denilen statta grubun son maçına çıkıyordu. Galatasaray'ın bir üst tura çıkabilmesi için mutlak kazanmalıydı. Juventus ise yenilmediğinde üst tura çıkacaktı. Mancini'nin dediği gibi maç final maçıydı. Malum şark kafasıyla batı stadı yapmaya kalkanlar salı gecesi herkese tam bir rezillik yaşattılar. İleri demokrasi(!) ile en hızlı gelişen ekonomiye(!) sahip ülkenin en modern, en yeni stadın zemininde ak ile kara açığa çıktı. Maç 31. dakikada iptal edildi. Maça ertesi gün kaldığı yerden devam edildi ve Galatasaray patates tarlasına dönmüş sahadan galibiyetle ayrıldı. İşte size bu maçın derin futbol analizleri;

"Bu zafer Galatasaray kültürünün bir kanıtıdır" (Levent Tüzel, Fotomaç, 12.12. 2013)
 "GALATASARAY RUHU. Gerektiğinde çıkıp gelip kükrüyor, her türlü hesap kitabı alt üst ediyordu." (Hasan Tankaya, Fanatik, 12. 12. 2013)
"İyi ki varsın Galatasaray; karı da erittin, buzu da kırdın, Çizme’nin kralı Juventus’u da ‘ağlatarak’ evine yolladın."(Arif Kızılyalın, Cumhuriyet, 12.12. 2013) 

Yukarıdaki alıntılarda da görüldüğü gibi yorumcularımız "kültür" ve "ruh"la ilgililer. Bir de şu Galatasaray kültürü neymiş anlatsalar iyi olacak. Fatih Terim gibi megolaman bir kişiyi baş tacı yapmış bir kulübün kültürü ne olabilir acaba? Bizim futbol yorumcularımız bu ruh meselesini çok severler. İstenilen sonuç alınmazsa hemen başlarlar "ruhsuzlar" diyerek saldırmaya. İstenilen sonuç alınırsa ruh gelmiş olur.

Bir alıntı daha yaparak biraz farklılıklarında olduğunu gösterelim.
"Fiziksel üstünlük ile ruhsal motivasyonun bir sentezidir futbol" (Metin Gökalp, Yeni Asır, 07. 12. 2013) Görüldüğü gibi derin bir çözümleme ile karşı karşıyayız. Futbolu fiziksel güce ve moral motivasyona bağlayan bir kafadan sağlıklı futbol analizleri beklemek İslam Türk Diktatörlüğünün toplumsal devrim yapmasını beklemek kadar anlamsızdır. Ama yorumcumuz o cümleye derinlik katmak için "sentez" kavramını kullanmayı ihmal etmemiş. Böylece güçlü felsefi bilgiye sahip olduğunu da okuyucusuna yansıtmış.

Yukarıda aktarmış olduğum cümlelerin içinde akıl ve pratik zekaya hiç yer yok. Zaten bu memlekette akıl ve zekaya ihtiyaç duyulmuyor. O yüzden kitleler sürüleştiriliyor. Çünkü sürüyü gütmek her zaman için kolay oluyor. İslam Türk Diktatörlüğü kadını kuluçka makinesine çevirdiği ailedeki eğitimden başlayarak tüm okul süreci boyunca dini ideoloji ve kültür ile donatılmış bireylerden oluşan bir toplum yaratmak için elinden geleni ardına koymuyor. Öyle bir toplumun bireyinin akıl ve zekaya ihtiyacı yoktur. O bireyin biat etmesi önemlidir. Soru sorma ve hak aramadan yoksun bırakılan bireyin kişiliği insan olma özelliklerine aykırı, zavallı olarak oluşur. Böyle bireyler şeflerinin her dediğine "amin" diyenlerdir. Şef nereyi işaret ederse "neden, niçin" diye sormaksızın, dolayısıyla düşünmeksizin oraya giderler.

Akıl ve pratik zekadan yoksun olarak sahaya sürülen 11 kişiden kurulu futbol takımı tesadüfen, birazda karşı takımın o an ki beceriksizliklerinden başarı elde edebilir. Ama bu başarı hiç bir zaman kalıcı olamaz. İşte bu yüzden fi tarihte Macarları nasılda 3-1'lik skorla yendiğimiz deden toruna anlatılır durur.    

Yukarıdaki yorumcular kelimenin gerçek anlamıyla cahildir. Zaten Metin Tükenmez gibi bir iki yorumcu hariç, bütün yorumcular cahildir.

Karmaşık gibi görünen her olgunun temelini oluşturan basitlik vardır. O basitlik çözümlendiğinde karmaşık olan olgunun anlaşılması kolaylaşır. Marks kapitalizmi en basitinden, metanın çözümlemesinden başlayarak anlaşılır hale getirmiştir.

Futbolda karmaşıkmış gibi görünür ama aslında basittir. Yeter ki o basitlik akıl, pratik zeka ve teknik beceri ile ilerletici ve uyumlu olarak koordine edilsin. Futbolun bu teorik çözümlemesini yapamayan teknik adamlar ve futbolcular ruhsal motivasyon, yani gazla, birazda hileyle başarı yakalamaya çalışırlar. Ve ortay "kaos futbolu" denilen ne olduğu anlaşılmayan bir oyun çıkar.

Birden fazla kişi ile oynanan oyunlar takım oyunudur. Eğer 11 kişi takım olamıyorsa başarı tesadüfüdür. Takım oyunu yardımlaşma ve dayanışmayı içerir. Oyuncular şu veya bu nedenden dolayı bir birlerine rakip olmamalıdırlar. Gruplar halinde kamplaşmamalıdırlar. Kendi başarısını takım arkadaşının başarısızlığı üzerine inşa etmemelidir. Bireysel rekabeti doğal rekabet şeklinde organize etmesini bilen yönetici ve teknik adamlara ihtiyaç vardır. Ama ne yazık ki ülkemiz yönetici ve teknik adamları futbolcusuna hakaret, küfür, itibarsızlaştırma ve sürekli suçlama içerisinde olmaktadır.

Ülkemiz ekonomisini küresel ekonomiye ekleyerek uluslararası tekellerin ballı pazarı haline getirilirken içeride kendi dinamiği ile gelişmekte olan sektörler, üretimler dumura uğratılıyorsa, takımın yarısını ithal futbolcularla doldurarak ülkemiz gençleri dumura uğratılmaktadır. Kendi güveninden yoksun olan kulüp başkanları ve teknik adamlar kendi insanına da güvenmemektedirler.

Ülkemiz futbolu eğitim ve özgürleşme ile gelişecektir. Eğitimsiz ilerlemeyi içeren bugünkü politikanın geleceği yoktur. İktidarlar, özelliklede bugünkü AKP iktidarı genel anlamda okulu, özelliklede üniversiteleri olması gerekenin dışına çıkarmış, içine etmiştir. Dindar ve kindar gençlik yetiştirme politikalarıyla ne futbol, ne sanat, ne de teknoloji gelişir. Bu kafanın geliştireceği tek şey askeri teknolojidir. Yeni fetihçiliğin askeri teknolojiyi geliştirerek güçlü bir ordu oluşturmaya ihtiyacı vardır. Güçlü bir ordunuz yoksa sizi Ortadoğu'da kimse takmaz. İslam Türk Diktatörlüğü de bunun bilincindedir.

Her şeyin bilgisi ve kültürü olduğu gibi futbolunda bilgi ve kültürü vardır. Bugünkü futbol bilgisi derme çatma, el yordamıyla öğrenilmiş olandır. Kültürü ise lümpencedir.

Günümüz futbolu endistürüleşmiş futboldur. Kapitalist sistem dünyada egemen sistem oldukça bundan kurtulmak mümkün değildir. Futbol ekonomisi devasa bir paraya hükmetmektedir. Kapitalist toplumlarda bireyi en çok etkileyen otomobilden sonra futbol gelmektedir. Heyecan vermesiyle, parasal oyunlarıyla, taraftar topluluklarına katılarak kendini bir topluluğa ait hissetmesiyle, çok basit olduğundan herkesin teknik direktör gibi akıllar üretmesiyle kitleleri kendi etkisi içerisine alır.


Futbolun en basit olgusu topu takım içerisinde akıllıca kullanabilmektir. Yani takım bireylerinin topu birbirine geçirmesi olan pastır. Bunun içinde bireyin yeteneği ve onu destekleyen pratik zekası ile bilgisi gereklidir. Bireyin fiziki özellikleri engel olmadığı sürece, akıl ve pratik zekasının desteklemesiyle yetenek geliştirilir. Eğer bilime dayalı eğitim temelinde soruna yaklaşılmaz ise akıl, pratik zeka ve yeteneğin sağlıklı şekilde gelişmesi başarılamaz. Tabii ki kişinin özgüveni geliştirilmez ise başarı kalıcı değildir.  

Comments