"Vatanseverlik
kimsenin tekelinde değildir" gevezeliği
Bu
memlekette tepkiler uç noktalardan veriliyor. Ya siyah ya da beyaz var.
Gerçekliğin yer aldığı griyi kimse görmüyor. Ya bizdendir ya da onlardan. Ya
dosttur ya da düşman. Tamam, her şey iki temel üzerinde yükselir ama bu iki
temelde yükselen yapılar arasında birçok güzel, sevimli olanlar da vardır.
Felsefi birikim, kültür ve tarih bilincinden yoksun toplumun gelişmeleri
değerlendirmesi sığlıktan öteye gidemez. Din ile eğitilenler, cehennemde yanma
korkusundan soru sorma ve sorgulamaktan uzak dururlar. Gerçeğe yaklaşmanın ilk
adımı meraktır. Merak öğrenme isteğini oluştururken soru sormayı, sorularına
yanıtlar bulmayı beraberinde getirir. Bu arayış sezgi ile buluştuğunda gerçeğe
dokunmaya başlar. Sonrası artık bireyin birikimine ve becerisine bağlıdır.
"Her
şeyin başı eğitimdir" derler, kısmen doğrudur. Ancak nasıl eğitildiği
önemlidir. Olaylara hiç tepki vermeyenler de, sesiz kalanlar da kendi iç
dünyalarında her şeyin muhasebesini yaparlar. Nasıl eğitildiği sonuçlar
üzerinde kendini gösterir.
Her
toplumun bireyi eğitilir. Soru soran, sorgulayan değil de biat etme sürecinden
geçirilerek eğitilmiş bireyler yetiştirirseniz, kendisinden bihaber olan
sürüleşmiş kitle oluşturursunuz. Bütün diktatörler de en çok bu kitleselleşmeyi
sever. Sürüleştirilmiş toplum "lider" bellediğinin işaretiyle hareket
eder. İşte burada bir aşkınlık görülür. Artık kendi istek ve beklentilerini
"lider" bellediğini transfer etmiştir. Kendisi yoktur, hep "lider"i
vardır. Bu aşkınlık karasevda hastalığı aşamasına kadar ulaşabilir. İntihar
eylemcileri bu aşamanın bireylerinden oluşur.
Son
günlerde "hain", "ihanet" sözcükleri burjuvazinin ve onun
politikacılarının ağızlarından eksik olmuyor. Birbirlerini "vatan
hainliği" ve "vatana ihanetle" suçlayıp duruyorlar. Aslında her
iki kesim de doğru söylüyor. Buna şüphe etmiyoruz. Ancak biri diğerini
suçlarken kendisinin ne kadar vatansever olduğu mesajını iletmeye özel gayret
gösteriyor. Ve bu arada muhalefetten birisi de çıkıyor "vatanseverlik kimsenin tekelinde değildir"
diyerek "hainlikle" suçlanmış işbirlikçi büyük burjuvaziyi aklama
gayreti içine giriyor. AKP ile muhalefetin sözcüsünden vatanseverliğin
ölçülerini öğrenmeye çalışıyoruz. NTV'nin sorularını yanıtlayan Başbakan
yardımcısı Bülent Arınç "Onu
(Muharrem Yılmaz’ı) ülkesini, milletini
seven, bu konuda vatan hainliğiyle değil, vatanperver bir insan olarak
nitelendiriyorum" diyor. Böylece Tayyip'in saldırdığı TÜSİAD ve onun
Başkanı ile arayı düzeltme gayretine giriyor. Bülent Arınç bu açıklamayı
yaptığı gün CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak da vatanseverlik çıkışı
yapıyor. "TÜSİAD'a, 'vatan haini' on
binlerce üyeye sahip TUSKON'a, ASKON'a 'ananasçı' yaftası, dünyanın dört bir
yanında, ülkesi için gecesini gündüzüne katan, vergisini veren işadamlarımıza
en hafif tabirle haksızlık ve insafsızlıktır" çıkışı geliyor. Vatansever
olmanın ölçüsünü öğrendiğimizi sanıyoruz ama her tarafı sorunlu bu tanımlamalar
hayal kırıklığı yaratıyor.
Gerçeğe
ulaşmak için genelin özelliklerini içeren tekil seçilir. O tekil çözümlenerek
genelin ne olduğu anlaşılır. Öyle yapacağız. Tekilden hareket ederek "vatansever" ve "milleti seven" kişiliğin ne
olduğunu açığa çıkaracağız.
Piyasada
fiyatları belirleyen ve iktidarı yönlendirerek, istediği yasa ve
yönetmeliklerin çıkmasında etkili olan tekil aynı zamanda genel olanın
özelliklerini taşıyor. Süt piyasasından hareket ederek Arınç'ın "ülkesini, milletini seven"
dediği Muharrem Yılmaz'ın "milletini" nasıl sevdiğine bakıyoruz.
SEK'in
özelleştirilmesi 3-4 tane büyük süt firmasına fiyatları diledikleri gibi
belirleme olanağı sağladı. Doların 1 lira 80 kuruş civarında olduğu (2013)
dönemde çiğ sütü üreticiden litresi 90 kuruşa alıyorlar. Ulusal Süt Konseyi,
aynı dönem bir litre çiğ sütün maliyetini Marmara Bölgesi'nde 1 lira 18 kuruş,
Ege Bölgesi'nde 1 lira, İç Anadolu Bölgesi'nde 1 lira 10 kuruş ve Karadeniz
Bölgesi'nde 1 lira 25 kuruş olarak açıklıyor. Ve süt üreticileri çiğ sütün
fiyatının 5 kuruş artırılması için çırpınıyor, yalvarıyor ama AKP iktidarı
tınlamıyor.
Burada
bir cümle ile şunu belirtmekte fayda var; Ulusal Süt Konseyinin ilk kuruluşunda
süt fiyatlarını
belirleme, piyasaya müdahale etme ve süt fonu oluşturma gibi görevleri vardı.
Ancak Muharrem Yılmaz gibi süt işleyicisi sanayiciler bu amaçlara karşı çıktı
ve AKP hükümeti de bu maddeleri kaldırdı. Böylece konsey Muharrem Yılmaz gibi
"milletini sevenlerin" çiğ süt üreticisini iliklerine kadar
sömürmesine büyük kolaylık sağladı.
Burjuvazi çok
arsızdır ve sınır tanımaz. Bir yandan çiğ süt üreticilerini sömürürken diğer
yandan da fabrikasında çalıştırdığı işçileri sömürmekten geri durmaz.
"Milletini seven" bu "vatansever" burjuvazi bakalım
işçileri nasıl seviyormuş?
Sütaş fabrikalarında çalışan işçiler yasal hakları olan
sendikaya üye olmaya başlıyorlar. Patron “vay sen misin sendikaya üye olan”
diyor. 2012 yılının Haziran ve Temmuz aylarında hemen 30 işçiyi işten atıyor. İşçiler,
günde 10 ila 14 saat arasında çalıştıklarını, 800 - 900 TL maaş aldıklarını ve
raporlu olduklarında bile işe çağrıldıklarını anlatıyorlar.
Başbakan Yardımcısı
Bülent Arınç ile büyük burjuvazi Muharrem Yılmaz suç ortağı oldukları için
birbirlerini rahatlıkla "vatansever" ilan edebiliyorlar.
Milyonlarca
emekçinin yarattığı değere el koyarak kendi zenginliklerini oluşturanlara ve bu
sömürü düzeninin sıkı savunucularına vatansever denilemez.
Ülke ekonomisini
küresel ekonomiye eklemleyerek tarımı, hayvancılığı, doğayı, çevreyi hatta
İslami özellik taşımayan tarih ve kültür değerlerini yok edenlere vatansever
denilemez.
Uluslararası
sermayenin gerek serbest bölgeler aracılığıyla, gerekse sağlanan yasal
kolaylıklarla ülkemizin kaynaklarını ve insanlarımızın yarattığı değerleri
talan ederek yurt dışına çıkaranlara ve onlara yardımcı olanlara vatansever
denilemez.
Vatan topraklarını
Amerikan emperyalizminin saldırı üssü haline getirenlere, AB'ye üye olmak için
kapı kapı dolaşarak ülkemizi "ortak pazar" yapmak için çırpınanlara
vatansever denilemez.
Vatan hainliği en çok
da bunlara yakışır.
Comments
Post a Comment