Neler oluyor?

Çelişik bir iktidar yapısıyla karşı karşıyayız. İktidar kliği bir yandan kendini çok güçlü hissediyor ama diğer yandan bölünmüşlük ve sürekli çatışma halini yaşatıyor. Dış politika temelinde başlayan çelişkiler süreç içerisinde iç çatışma boyutu kazanıyor. Emperyalistler ve onlar ile birlikte hareket eden diğer güç odakları Erdoğan/Davutoğlu iktidar kliği ile ne şekilde nerede sonuçlanacağı henüz belli olmayan iktidara hakim olma kavgası ilginç siyasi tabloyu önümüze çıkarıyor. Egemen blokun kendi içindeki çelişkileri yok sayarsak iktidarı çok güçlü görüyoruz. Ancak egemen blokun iç çelişkileri iktidarı zayıflatıyor. Burjuvazinin bölünmüşlüğü emek güçleri için inanılmaz fırsat yaratıyor. Bu bölünmüşlükten işçi sınıfı ve diğer emekçi güçlerinin kazanımlar elde etmesinin sübjektif koşullarının olmadığı görülüyor. Bölünmüşlükten faydalananlarda yok değil, var. Birbirleriyle iktidar kavgasına tutuşmuş olan egemen blokun "aktörlerinin" durumundan Kürt burjuva hareketi faydalanmasını biliyor. Uluslararası konjonktürün uygunluğuyla kazanımlarını artıracağı, ilk etapta "kanton" veya "özerk yerel yönetim" ya da başka isimle kendi iktidarlarını kurmaya doğru adım adım yol aldığı görülüyor.

Erdoğan'ın "ikinci istiklal savaşı" ve "son çete ile mücadele" dediği süreç diktatörlüğünü gerçekleştirmesi önündeki engelleri yok etmedeki kararlılığını gösteriyor. Bunun anlamı lafızda özgürlükçü-demokrat, gerçekte korkunç bir despot rejimin inşası oluyor.

İktidar blokunun çatladığı, Gülen tarikatı ile Erdoğan/Davutoğlu kliği şeklinde siyasi görünüm aldığı ayan beyan görülüyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonu ile başlatılan kavga yerel seçimlerde Erdoğan/Davutoğlu kliğinin yenilgiye uğratılması üzerine kuruluyor.

Egemen blokunun hali nedir diyerek devam etmeliyiz. Oligarşik diktatörlüğün içindeki en önemli güç olan TÜSİAD'da örgütlü burjuvazi, Gülen tarikatının örgütlenmesi olan TUSKON’daki İslamcı burjuvazi ile birlikte davranıyor. Gerçi bir kaç istisnayı da belirtelim Alaton gibi enerji alanında büyük yatırımları olan sermayenin Erdoğan/Davutoğlu kliğinden yana durması büyük burjuvazinin blok davranışını etkilemiyor.

İktidarda etkin olan burjuvazinin nasıl tavır aldığını kendi örgütlerinin duruşu ile anlamak olanaklı oluyor. TÜSİAD’ın II. Erdoğan hükümetinden kurtulmanın yollarını aradığı biliniyor. 2013 yılına kadar tüm Müslüman ve İslamcı burjuvazi TÜSİAD'ta karşı ellerindeki iktidarı koruyup güçlendirmeye çalıştılar. Ancak Arap Baharı kalkışmasında emperyalistler ile anlaşan Sünni İslam'ın devrimi yenmesi sonrası Erdoğan/Davutoğlu kliğinin Ortadoğu'da izlemiş olduğu politika başta İsrail'in güvenliği ve refahını dolayısıyla emperyalistlerin çıkarlarını tehlikeye soktu. Erdoğan/Davutoğlu kliğinin uluslararası ittifak güçleri olan Sünni İslam örgütlerinin işbaşına geldikleri ülkelerde kapitalizmi yönetememeleri, Suriye işgal savaşının çıkmazı ile birleşince ittifaklar ve çelişkiler farklılaştı, yeni boyut kazandı.

CIA ile sürekli ilişkili dünyadaki üç tarikattan birisi olan Gülen tarikatının dış politika anlayışıyla da AKP'nin izlediği politika çatışma içine girdi. I. Erdoğan hükümetinin izlemiş olduğu dış ve iç politika ile II. Erdoğan hükümetinin izlemiş olduğu politikalar farklılıklar oluşturuyor. Bu ayrımları dikkate almazsak siyaset sahnesine çıktığı ve ilk hükümet olduğu tarihlerde emperyalistlerin ve ülkemiz burjuvazisinin tamamının I. Erdoğan hükümetini neden desteklediklerini anlayamayız. II. Erdoğan hükümetinin izlemiş olduğu politika Yeni Osmanlıcılık politikasının hayata geçirilişi oluyor. Bu aynı zamanda Gülen tarikatı ile oluşturdukları ittifakın üst yapıya egemen olma/tamamen hâkim olma sürecini gösteriyor. Bu ayrıntılar önemli, çelişmelerin nedeni de bu farklılaşmalarda anlamını buluyor.

2013 yılına geldiğimizde Erdoğan/Davutoğlu kliğinin emperyalistler tarafından üzerinin çizildiği özellikle Edelman/Abramowitz’in hazırladığı raporla da somutlaşıyor. 2013 yılı aynı zamanda iktidar koalisyonunun parçalandığı yıl oluyor. Siyasal olarak Gülen tarikatı ile Erdoğan/Davutoğlu kliği iktidar kavgasına girerken burjuvazinin de konumlanışı değişiyor. Müslüman ve İslamcı burjuva bloğu parçalanıyor. Gülen tarikatının burjuva örgütü TUSKON ile TÜSİAD antlaşma metni imzalayarak değil, ama tavır olarak yan yana geliyor. Ancak siyasi temsil sorununun giderilmesi gerekiyor. TÜSİAD'ta örgütlü Türkiye'nin en büyük burjuvazisi II. Erdoğan hükümetinden bu yana siyasi temsil krizi yaşıyor. Bunun aşılması için yalılarda toplanılıyor. Nihayetinde Mustafa Sarıgül üzerinden CHP ile siyasi temsilin aşılmasında ortaklaşılıyor.

Erdoğan/Davutoğlu kliği yasama, yürütme ve MİT'e mutlak hâkim. 17 Aralık operasyonu sonrası Gülen tarikatını yalnızlaştırma taktiği ile Kemalistler, ana muhalefet, ordu ve Kürtler ile yakınlaşıyor. Kemalistleri “cezaevindeki komutanları paralel devlet sahte delillerle mahkûm etti” diyerek, komutanların serbest bırakılacağı umudunu vermesiyle yedekliyor. Kemalistler heyecanlanıyor. Kemalist barolar birliği başkanı Feyzioğlu devletin en üst düzey kurum kapılarını çalıyor. Kabul ediliyor. Görüşlerini anlatıyor. Komutanların nasıl kurtulacağına ilişkin önerilerde bulunuyor.

Kürt burjuva hareketinin sözcüleri peş peşe "paralel devletten kurtulmanın yolu barış sürecini, yani Kürt hareketinin istemlerinin kabul edilmesinden" geçer diyerek, açıklamalar yapıyor. Öcalan, hızını alamıyor "Erdoğan'ı Gezi olaylarında ben kurtardım. Erdoğan'ı götüreceklerdi" diye, yakın geçmişi hatırlatarak yine ben kurtarırım diyor(gazeteler, 21 Şubat 2014) Kürtler ile ittifak içinde olan sosyalistler alkışlıyorlar. "Hooop orada dur! Taksim Direnişinde diktatörü kurtaranlarla işimiz olmaz" diyemiyorlar. Kendi özgücüne güvenemeyen sosyalistler, Kürt burjuva hareketinin istemleri doğrultusunda hareket etmeye devam ediyor.

7 Ocak 2014 tarihli "diktatörün yeni taktiği" başlıklı yazımda  "Büyük yolsuzluk operasyonunun olduğu gün ve sonrası Erdoğan çok öfkeliydi, herkese şiddetle saldırıyordu. Elinde fazla güç olmadığı için çaresizliğini öfkesine yansıtıyordu. Sonraki günler içine düştüğü zor durumdan çıkacak plan geliştirdi ve uygulamaya koydu. Plan tıkır tıkır işlemeye başladığında sakinleşti, öfkesini kontrol altına aldı, rahatladı. Erdoğan, cemaati yalnızlaştıran kuşatma planında bir araya geldiklerine hiç güvenmiyor. Keza diğerleri de Erdoğan'a güvenmiyorlar. Karşılıklı güvensizlik içinde çıkarları gereği bir araya gelmek zorunda kalmış olanların birliktelikleri çok fazla uzun sürmez. Her an birbirlerine kazık atmaya hazırdırlar. Hele şu ilk aşama bir geçilsin, birbirlerinin kuyularını nasıl kazdıklarını hep birlikte izleyeceğiz"  yazmıştım.

Erdoğan, yeni ittifak güçlerini küstürmemek için özel dikkat gösteriyor, ama adım atmamakta da direniyor. Komutanların serbest bırakılmasının sağlanamayaca anlaşılması üzerine ilk kopan ana muhalefet partisi CHP oluyor. Burada şöyle bir soru akla gelebilir "büyük burjuvazi ve Gülen tarikatı siyasi temsilini CHP ile yapmaya başlamıştı o zaman neden çatışma halindeki Erdoğan/Davutoğlu iktidar kliği ile ittifaka yöneldi?"

Bir diyerek şunu yazabiliyoruz; CHP'nin bugünkü niteliği büyük burjuvazi ve Gülen Tarikatı ile siyasi olarak birebir örtüşmüyor. CHP'nin bu güç odaklarının siyasi temsili konumuna gelmesi zorunluluktan ve Mustafa Sarıgül üzerinden CHP'de operasyon gerçekleştirerek istenilen siyasi çizgiye getirme isteği oluyor. İkincisi; CHP gelişmelerin tek adam diktatörlüğünü doğru gitmekte olduğunu ve eninde sonunda CHP'nin tasfiyesi ve tarihten silinmesi için kendisinin hedefe konulacağının farkındadır. Yerel seçimlerde elde edeceği başarı AKP'nin başarısızlığıyla doğrudan ilişkili olduğundan her kesim ile ittifak içinde olmayı amaç ediniyor. Ancak kendine özgü bağımsız siyasi davranış biçimlerine sahip olması farklı tavır alışları getiriyor. Erdoğan/Davutoğlu kliğinin uzattığı eli Ergenekon mahkumlarının serbest bırakılacağı umuduyla tutmuştu. Hesap şuydu; Ergenekon mahkumları kısa sürede serbest kaldığında AKP siyasi olarak kaybeden olacağı hesabı içindeydi. Ancak AKP'de bu durumun farkında varıyor. Yeniden yargılanma tartışmaların yapıldığı o günlerde “AKP darbecileri serbest bırakıyor” propagandasını da dikkate aldığımızda, Ergenekon mahkumlarının yeniden yargılanmasının değil de kısa sürede serbest kalmasını engelleyeceği olduğu görülüyor. Orduya güvenmeyen AKP büyük olasılıkla Mısır'da Sisi darbesinin etkisiyle de Ordu orta kademelerinde bir huzursuzluğun olduğunu düşünüyor. Huzursuzluğu giderme ve önüne geçme Özel Mahkemelerin kaldırılması, yeniden yargılama sürecinin başlatılması, belki de ki olması muhtemel, Genel Kurmay eski başkanı İlker Başbuğ'un salıverilmesi ile sağlamaya çalışıyor. Komutanların hepsinin serbest bırakılmasının siyasi kayıp dışında hiç bir tehlikesi olmadığı görülüyor. Eğer bugün AKP için siyasi kayıp oluşturmayacak olsa Ergenekon mahkumlarının hepsini serbest bırakır. Çünkü tehlike oluşturacak olan bu komutanlar Gülen Tarikatı ile birlikte ve emperyalistlerin desteğiyle tasfiye edilmiş, ordu da etkileri kalmamıştır. Yani AKP için tehdit olmaktan çıkmıştır. İşte kısa bir süre sonra CHP bu durumu fark ediyor. Beklentilerinin veya tahminlerinin olmayacağını anlayınca sert muhalefete yöneliyor. Aynı süreçte Kemalistleri temsilen hareket eden Barolar Birliği Başkanı Fevzioğlu da AKP'den umudunu kesiyor. 

Erdoğan/Davutoğlu kliği Gülen Tarikatını yalnızlaştırdıktan sonra rahatlıyor. Yürütme ve yasama gücünü kullanarak istediğini görevden alma, atama değişikliklerini yapıyor. Yasamadaki mutlak çoğunluğuyla istediği yasaları çıkarıyor. Zaten yürütmeden tam bağımsız olmayan yargı tamamen yürütmenin yargısı oluyor. İnternet sansürleniyor. MİT sınırsız ve sorumsuz güce ulaşıyor. Erdoğan, kendisine doğrudan bağlı olan MİT ile ülkeyi yöneteceği ve ülke dışındaki coğrafyalarda da MİT ile politikalarını uygulayacağı anlaşılıyor. İktidar tek adam Erdoğan'da toplanıyor. Kısmen var olan yasama, yürütme ve yargı ayrımı ortadan kalkıyor.  


Bugün herkes biliyor ki yerel seçimler belediye seçimlerinden çok daha fazla anlam içeriyor. Genel seçimlerden bile öte bir şey. Normal olarak süreçler aşama aşama yaşanır ancak içinde bulunduğumuz çelişkiler iktidar kliklerinin arasındaki kavgalar son yaşanması gereken sürecin yerel seçimlerde yaşanmasını dayatıyor. Şüphesiz ki yerel seçimler ile her şey bitmeyecek, ama önemli ölçüde memleketin nereye gideceğini, ikili iktidar olacak mı sorusuna yanıtını ve nasıl bir yönetim şekli olacağını bize gösterecek.  

Comments