Tayyip'in İran Seferi
İran'ın emperyalistler
ile yaptığı antlaşma sonrası ambargonun kalkma işaretleri alınır alınmaz İslam
Türk diktatörlüğü harekete geçmekte gecikmiyor. İran pazarından büyük pay kapmak
için önce dışişleri bakanı Davutoğlu yollara düşüyor. Ardından İran
Cumhurbaşkanının yakın tarihte Türkiye'yi ziyaret edecek yalanını üflüyor.
İranlı yetkililer kibarca doğru olmadığını açıklıyor. Bu, İran cumhurbaşkanının
Türkiye'yi ziyaret etmeyeceği anlamına gelmiyor. Elbet bir gün ziyaret
edecektir ancak Davutoğlu'nun aceleciliğini açığa çıkarıyorlar.
Tayyip yollara
düşüyor. Düşmesi de gerekiyor. İçeride ve dışarıda karizması çizilmiş,
Ortadoğu'da efsane lider olmak isteyen Erdoğan Suriye politikasıyla da iyice
sıkışmış. İslam Türk diktatörlüğünün yalaka medyası olan Yeni Şafak gazetesinin
haberine göre 30 milyar dolarlık ticaret hacminin 50 milyar dolara çıkarılması
hedefleniyor. (Yeni Şafak, 28.01.2014) Çıkamaz denilmez, çıkar. İşin kaymağını
da İslam Türk diktatörlüğün destekçisi hızla büyüyen/büyütülen sermaye yer. Bu
ziyarette bir de serbest bölge pazarlığı bulunuyor. Esas önemli olan bu olsa
gerek. Çünkü sanayinin enerjiye çok ihtiyacı olduğu biliniyor. Türkiye
sermayesinin ki özellikle diktatörlüğü destekleyen sermayenin ödüllendirileceği
anlaşılıyor. Ama sermayenin enerji ihtiyacında kullanılan doğal gazın daha
ucuza elde edilmesinin hedeflendiği görülüyor. Projenin adı serbest enerji
bölgesi. Proje Güney Pars Doğalgaz Sahası'nı kapsıyor. Burada üç bölgeye talip
olunuyor.
Takvim yaprakları 29
Ocak 2014'dü gösterdiği gün Tayyip İran'da bir dizi görüşme yapıyor. Bu
görüşmelerin alt yapısı önceden hazırlanıyor. İşin ekonomik boyutundan çok
siyasi boyutu önem kazanıyor. Özellikle Suriye konusu gündemin ilk sırasını
alıyor. İranlı yetkililer, Tayyip'e Suriye politikasını düzeltmesine ilişkin
eleştirel ama yardımcı olucu açıklamalar yapıyor. İslam Şura Meclisi Milli
Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Sekreteri Muhammed Hasan Aseferi "Türkiye bugün Suriye krizinin savaş ve
terör örgütleri yoluyla çözümlenemeyeceği kanaatine varmış durumda. Erdoğan'ın
İran ziyaretinin bu krizin görüşme yoluyla çözülmesine yardımcı olabileceğini
temenni ediyoruz" diyerek, beklentilerini ifade ediyor. Aseferi'nin
"kanaatine varmış durumda"
ifadesi Erdoğan'ın hem çıkmazının hem de iki yüzlülüğünün anlatımı oluyor.
Çünkü bir yandan barışçıl çözüm lafları ederlerken diğer yandan TIR'larla silah
sevkiyatını sürdürmeye devam ediyor. Buradan şöyle bir sonuç çıkarmak mümkün;
Erdoğan İranlı yetkililer ile görüşmesinde İran'ın tavrını bildiği için onlarla
ters düşmeyecek ifadeler kullanıyor. Bu ifadelerden birisi "Evet bizde her zaman söyledik Suriye'de silahsız çözümden
yanayız." Buradan hareketle "savaş
ve terör örgütleri yoluyla çözümlenemeyeceği kanaatine varmış durumda"
değerlendirmesi yapılıyor. Ancak Erdoğan'ın yaklaşımlarında samimiyet sorun
oluşturduğudan "temenni ediyoruz"
diyorlar.
Şura Meclisi Milli Güvenlik Komisyonu
Başkanvekili Mansur Hakikatpur da Erdoğan'ın sıkıntısını açıklıyor. Evet
Erdoğan sıkılıyor. Sıkıntısı Suriye'yi bölme savaşının üzerinden 3 yıl geçmesine
rağmen Esat devleti hala yıkılmamasından ileri geliyor. Üstelik Esat
uluslararası kazanımlar elde ederken Erdoğan'ın kendisi zor durumda. Bu yüzden
sıkılıyor. İzlenen politikanın kendilerini yalnızlaştırdığını görüyor.
Davutoğlu ile birlikte manevra yaparak açmazdan kurtulmak istiyor. Şura
Başkanvekili Mansur Hakikatpur Erdoağan'a yardımcı olamaya çalışıyor "Suriye krizinde bir nevi inziva ve
dışlanmışlık duygusu ile karşılaştığını, bu yüzden yeni bir onarımı ihtiyaç
duyulduğunu, İran ziyaretinin bazı yanlış hareketlerden el çekme konusunda
yardımcı olacağını" belirtiyor. Görüşmeler sonucunda İranlılar
Erdoğan'a yardımcı olduklarını ve politikasını değiştireceğini umuyorlar.
İslami Şura Meclisi Melayir Milletvekili Ahmed Aryainejad Hamedan "Bu ziyaret, Türkiye'nin İran'a yakın olma
yönündeki çabası ve Suriye'ye karşı uyguladığı politikayı değiştirdiğinin bir
işareti olabilir" diyorlar.
Erdoğan/Davutoğlu
kliği içine düştükleri "onurlu yalnızlıktan" çıkış yolları arıyorlar.
Çıkış öyle kolay olmuyor. "Türkiye'nin
güvenliği eski Osmanlı imparatorluk sınırlarından başlar" diyen
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin Ortadoğu'da kurdukları ilişkilerin ne anlama
geldiğini, Osmanlı esareti altında yaşamış olduklarından çok iyi biliyorlar.
Diktatörlük de bu durumun farkında. Kuzey Irak Kürtlerinin yeni sömürücü sınıfı
Barzani'den başka dostları da yok. 2013 yılının Mayıs'ında Gazze'ye gidecek
olan diktatör Tayyip, bırakın gitmeyi "gitme" sözcüğünü duymak bile
istemiyor. Suriye'yi teslim alma savaşı başladığında "iki ay sonra Emevi camisinde namaz kılma" nutku atarken
pek keyifliydi. Keyfi kaçtığı yetmiyormuş gibi kendi iktidarı da tehlikeye
giriyor.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliği kurnazca bir politikayı hayata sokmaya çalışıyor. Başarır mı
başaramaz mı belirsiz. Ancak herkesi kesecek sorundan hareketle öneride bulunuyor.
3. Şubat. 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinin haberine göre İran Cumhurbaşkanı
Hasan Ruhani, Erdoğan'ın İran ziyareti sırasında "Biz Suriyeli muhaliflerle konuşalım. Siz de Şam yönetimiyle
konuşun ve ateşkes sağlayalım. İki taraf da El kaide'ye karşı işbirliği
yapsın" dediğini açıklıyor. Ayrıca insani yardımın Suriye'de tüm
bölgelere ulaştırılması için de ortak çalışma önerisinde bulunuyor. Eğer İran
ve Suriye yönetimleri Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğini çözümlemiş iseler bu
tezgaha düşeceklerini sanmıyorum. Çünkü bu öneri iyi niyetle yapılmış değil.
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğini her açıdan kazançlı çıkarmak hesabına dayanıyor.
Bu öneri ne anlama
geliyor?
Bir diyerek
başlıyoruz; Neredeyse terörü destekleyen devletler listesine girecek olan
Erdoğan/Davutoğlu iktidarını aklayacak. Çünkü Suriye'de savaşan çetelere
sürekli TIR'larla silah gönderdiğini ve her türlü desteği verdiğini dünya alem
biliyor. İran, Suriye, Türkiye ve ÖSO işbirliği ile yapılacak operasyon El
kaide ve uzantılarına karşı savaşı başlattım anlamına geliyor. Bu görüşmenin
yapıldığı tarihten çok kısa zaman sonra sınıra yakın bir bölgede El Kaide
örgütleri ile OSO (Özgür Suriye Ordusu!) arasındaki çatışma sırasında obüs
düştü bahanesi ile Türk ordusu El Kaide örgütlerinden oluşan IŞİD'e bomba
yağdırıyor. Ayrıca 3. Şubat 2014 tarihli gazetelerde yer alan Davutoğlu'nun "Türkiye, Irak ve Şam İslam Devleti
Örgütü'ne ait bir konvoyu vurmak zorunda kaldı. Bugüne kadar Suriye'de olan
herhangi bir duruma müdahale etmemek için çok temkinli davrandık ama tehdit
bize doğru yaklaşıyor" açıklaması "müdahale
etmedik" yalanını bir kenara bırakırsak "tehdit bize doğru yaklaşıyor" ifadesinin El Kaide örgütlerine
tavır alma gayretini gösteriyor. Emperyalistlerin sık sık diktatörlüğe terör
örgütü diye tanımladıkları IŞİD'e desteğinden vazgeçmesi için baskı yaptığı
biliniyor. Destek devam ettikçe Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin Suriye ilgili uluslararası
platformlarda dikkate alınmamaya neden oluyor. Ayrıca ve en önemlisi de IŞİD'
Güney sınırında ÖSO'yu bertaraf ederek kendi iktidar alanı oluşturmasının zarar
vereceğini anlamış olması yeni bir ittifaklar politikasını ihtiyaç haline
getiriyor.
İki diyoruz; Suriye'de
iktidar savaşı yapan ve iktidarını korumak isteyen güçler arasındaki çelişkiden
faydalanmak istiyor. ÖSO üzerinden dolaylı bir şekilde Esat yönetimi ile
ilişkiye geçerek olası bir geçiş hükümetinde etken güç olarak masada yer alma
hesabı bulunuyor.
Üç; ÖSO, IŞİD'i
yenilgiye uğratması ve Suriye'den atılmasıyla güçlenecektir. Esat'a karşı tek
muhalif güç olarak kalacaktır. Esat'ın yıkılması ile yerine kimin geçeceği belirsizliği
ortadan kalkacaktır. ÖSO'ya iktidarı terk etmeyecek olan Esat ile iç savaş
şiddetlenecektir. Böylece iktidarı vermemekte direnen Esat emperyalistlerin
ÖSO'ya sağlayacağı askeri destek ile yıkılacaktır.
Erdoğan'ın El Kaide'ye
karşı Esat ile birlikte mücadele edelim önerisinin ne anlamına geldiğini İran
da Suriye de biliyordur. Onlar da bu öneriye karşı kendi konumlarını
güçlendirici politika geliştireceklerdir.
Tayyip'in İran seferi
bize Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin kadar çıkmazda olduğunu ve Esat ile hiç
bir ilişkiye girmeyiz sözünün nasılda yalandığını gösteriyor.
Comments
Post a Comment