Meşrutiyetini Yitirmiş İktidar Yıkılacaktır

Meşrutiyetini Yitirmiş İktidar Yıkılacaktır.

Toplumu tehlikeli bir şekilde dinsel ve etnik temelde hıyar gibi böldüler. Aralarında hiç bir düşmanlık olmayan insan topluluklarını isterseniz düşmanlaştıra bilirsiniz. Sosyal psikoloji deneyleri bunu kanıtlamıştır. Nitekim bütün burjuva iktidarları sosyal psikolojinin kanıtladığı bu deneylerden hareketle kendi iktidarlarını kalıcı olması için toplumu bölerek düşmanlaştırırlar. Ancak düşmanlaştırma genellikle rıza yöntemleri ile yönetilmekte olan halk kitlelerinin iktidara karşı şüphe ile yaklaştığı dönemlerde hegemonyanın zayıflaması sonucunda bölme başlar. Artık rıza yöntemleri ikincil plana düşmüştür. Zor aygıtları ve yasaklamalar iktidarın yönetmekte kullandığı birinci "argümanları" oluşturur. "Argüman" sözcüğünü bilerek kullandım, çünkü Özal dönemiyle birlikte mantar gibi çoğalan ve burjuvaziye akıl vermeyi esas görev edinen, aynı zamanda yönetilmekte olan halk kitlelerinin üzerinde hegemonya oluşturma faaliyetlerinin içinde olan düşünce kuruluşlarının dili olduğu için. "Argüman" sözcüğü aslında kullanılan araçların gerçek işlevliğini gizlemek ve sevimli göstermek için seçiliyor. Aynı "aktör" sözcüğünün seçilmesi gibi. Örneğin bu düşünce kuruluşları uzmanları Ortadoğu'daki enerji ve pazar kavgasında birbirlerini boğazlamaya çalışan ama boğazlama sürecinde hep yoksul Ortadoğu halkları katledilen bu çatışmalarda saflaşmış olanları "aktör" diye tanımlar. Böylece "emperyalist" kavramının hem önüne geçmiş, hem de katliamlara neden olan paylaşma çatışmalarını gizlemiş olurlar. “Argüman” denilen bu araçlar aslında polisin, ordunun, sivil görünümle militarist oluşumların ve paramiliter örgütlerin kullandıkları şiddet araçlarıdır. Yani toptur, tüfektir, silahtır, tomadır, biber gazıdır, coptur. Bunları meşrulaştırmak daha doğrusu yasallık kazandırmak içinde yasama meclisinden kanunlar çıkarırlar. Böylece şiddet hukuk kurumlarıyla desteklenir. Bir üst yapı kurumu olan hukuk hem ikna hem de şiddet içerikli iki özellik taşır. İktidarın yönetsel anlayışının ilk tercihini şiddet ve terör yöntemleri oluşturduğu aşamada hukuk kurumları zor aygıtına dönüşür.

Birbirine düşmanlaştırılmış olan Türkiye coğrafyasında yaşayan insanların aslında birbirleriyle dayanışma içinde olması gerekiyor. Düşmanlaştırılan bu insanlar sosyal durumları gereği çıkarları ortaklaşıyor. Bu insanların ortak özelliği emeği ile geçimlerini sürdürüyor oluşlarıdır. Emeği ile geçimini sürdüren insanların talepleri, sorunları, çıkarları da ortaktır. Ancak iktidar sahipleri kitle desteği olmadan çok uzun süre iktidarlarını devam ettiremeyeceklerini, dolayısı ile sömürü çarkını döndüremeyeceklerini bildiklerinden ikna yöntemleri ile iktidarlarına yedekleyemedikleri aşamada bu insan topluluklarını cepheleştirerek bir birlerine düşmanlaştırıyorlar.

Bugün geldiğimiz noktada iktidarı elinde tutan diktatörlük dinsel temelde toplumu Sünni - alevi, dindar - dinsiz, inançlı - inanç düşmanı diye ikiye bölüyor. Vatansever - vatan haini ikilemiyle de milliyetçiliği kullanmayı ihmal etmiyor. Diğer taraftan Kürt burjuva hareketi de her gelişmeye Kürt kazanımı açısından yaklaşarak söyleminde "birlik ve barışı" eksik etmeden Kürt - Türk ayrımını somut davranış biçimleri ve eylemleriyle gerçekleştiriyor.

Diktatörlük bunca yolsuzluk, hırsızlıktan ve düşmanlaştırmadan sonra seçimlerden birinci parti olarak çıksa bile meşruluğunu yitirmiştir. Gerek yolsuzluk ve hırsızlıkları gerekse kullandığı dil toplumun yarısından fazlasını dıştalamıştır. Meşruluğunu yitirmiş iktidarın rıza yöntemleri ile kitleleri yedeklemesinin ortamı yoktur. Diktatörlüğün iktidarını sürdürebilmesi için zor aygıtlarını kullanması zorunludur. Bu da daha çok zulüm daha çok baskı, daha çok biber gazı, jop, toma demektir. Bir yandan şiddet bir yandan yasaklamalar ve her türlü terör yöntemleri uygulamaya konulacaktır.

Diktatörün önünde iki yol vardır; ya iktidarı terk edecektir ya da tam anlamıyla bugünleri de aratan baskı ve zulüm düzenini inşa edecektir. Ancak diktatörlüğün iktidarı bırakmaya hiç niyeti yoktur. Çünkü iktidardan düşmek demek yüce divan ve mahpusluk demektir. Bugüne kadar elde ettiği her şeyi yitirmek anlamına gelmektedir. Bu yüzden baskı ve zulüm düzenini kurtuluş olarak kuracaktır. Çok canlar yanacak ama sonunda diktatörlük yıkılacaktır. Diktaya giden yol çeşitlidir. Birçok gerekçe kullanılabilinir. Özerklik için alt yapısını oluşturmuş olan Kürt burjuva hareketinin seçim sonrası kuracağı fiili özerklik diktatörlüğün en güzel malzemesi olabilir. Hem milliyetçi duyguları kendinde toplamış olur hem de iktidarını sağlamlaştırma fırsatı yakalar. Başka gerekçeler de kullanıma hazırdır. Suriye savaşı, dinsel bir özelliği olmayan sadece Osmanlı kurucusu Osman Bey'in dedesi yani Ertuğrul Bey'in babası olma özelliği taşıyan "Süleyman Şah Türbesi"ne saldırıldı gerekçesi de olabilir. Süleyman Şah'ın öyle dini bir özelliği yoktur. Ölüm şeklide Fırat nehrini geçerken boğulmuştur. Ama iktidar bilinçli olarak Süleyman Şah'ın mezarına dini özellik kazandırmaktadır. Gerçi geçmişten bugüne dini atıfta bulunulmaktadır. Bugünlerde ise dinci basın "türbe" vurgusunu ısrarla yaparak mezarı kutsal yer mertebesine getirmektedir. Olası bir tezgah kutsala saldırı propagandasını getirecektir. Seçim sonrası seçimi kim kaybederse kaybetsin "hile var" denilerek sokaklara ve meydanlara insanlar çıkacaktır. Eğer muhalefetin tepkisi olarak sokak ve meydanlar etkili olursa olağanüstü hal uygulamaya konulacaktır.

Özet olarak söylersek meşrululuğunu yitirmiş iktidar zor ve şiddet yöntem ve araçlarını yönetmekte birincil olarak kullanacaktır. Ancak artık bu iktidar gidicidir. Ne kadar direnirse dirensin emperyalistler tarafından üstü çizilmiş olan Recep Tayip Erdoğan gidicidir. Onun yerine gelecek olanda büyük bir soru işaretidir.  

Comments