Süreci anlama yardımcı kılavuzu
İslam Türk Diktatörlüğü, devletin bütün
kurumlarını, tersanelerini, girilmez denilen kozmik odalarını ele geçirerek
mutlak iktidar oldu. Fiilen otokratik yönetime geçmiş olması devletin
yapılaşması tamamlandığı anlamına gelmiyor. Fiili durumun yasallaşıp
kurumsallaşması gerekiyor. Onun için başkanlık, olmazsa yarı başkanlık o da
olmazsa partili başkanlık sistemi gündeme getiriliyor. AKP"nin 11 yıllık
iktidarı sonucunda olan, öncekiler gibi basit bir hükümet değişikliği değil,
devlet biçiminin değişmesi/değiştirilmesidir. Bu diktatörlük öyle kolay gidici
değildir. Ciddi bir mücadele olmadan iktidarı terk etmesi oldukça zordur. Yeni
yapılandırılmış devletin AKP seçimlerde ikinci parti olsa ve başka partiler
hükümet kursa bile iktidar olamayacaklarından devletin yapılandırmasını
değiştirmeleri çok ama çok zordur. Şimdilik devrim veya genel anlamda sol bir
hükümet mümkün olmadığına göre AKP dışındaki burjuva partilerin hükümet
olmalarıyla AKP"nin kullandığı yöntem ve araçları kullanarak devleti
diyelim ki "laik-demokratik" yapıya dönüştürmeleri ciddi kitlesel
direniş ile karşılaşacağı şimdiden görülmektedir. Devletin ve yerel
yönetimlerin sağladığı kolaylıklarla, tarikatların sınırsız ve engelsiz
faaliyetleriyle ve bu çalışmalara İslamcı burjuvazinin sağladığı finans
destekle dini ideolojiye çok büyük bir kitle desteği oluşturmuştur. Bugün için
eksik olan militanlaşmamış oluşudur. Aşama aşama militanlaştırma faaliyetleri
yoğun bir şekilde devam ederken gençlikten de paramiliter oluşumların adımları
atıldığı görülmektedir. Devletin bütün ideoloji üretme ve yayma kurumları henüz
daha tam istedikleri düzeyde olmasa bile yirmi dört saat hegemonik faaliyet
içerisindedir. Okulların eğitim müfredatları dışında mekân düzenlemeleri bile
İslami anlayışa göre yapılmaktadır. Bir yandan en az üç çocuk, altı ay doğum
izni politikasıyla kadını eve bağlama, aile kurumuna sürekli vurgu yaparak
güçlendirici destekte bulunma dini ideolojinin en iyi üretildiği mekânlar
haline getirme çalışmasıdır. Yeni yetişen nesil aile içinde dini eğitim ve
kültür ile kişiliği oluşturulurken dış dünyada da okulların müfredat, mekânsal
ve uygulamalarının dini ideolojisiyle kucaklaşması yepyeni bir kuşağın, ama her
şeyi dini referans temelinde yaklaşan bir kuşağın yetişmesi hedeflenmektedir.
İşçi sınıfı mücadelesi açısından tehlike
büyüktür ve gittikçe daha da büyümektedir. İslam ideolojisi sistemi
değiştirmeyi hedef almadığından kapitalist sistemin devamlılığı esastır.
Burjuvazi açısından pazar ve rantın paylaşımı sorunu çelişkileri
oluşturmaktadır. Emperyalizm açısından öngörülen esneme çizgileri içinde
kaldığı sürece İslam Türk Diktatörlüğünün bir sakıncası yoktur. Ancak gerek
uluslararası Sünni örgütlenme, gerekse de özellikle Ortadoğu'da emperyalizmin
politikalarını sekteye uğratacak adımlar emperyalist güçleri
kaygılandırmaktadır. Mısır'da işbaşına gelen Müslüman Kardeşler hükümeti AKP
gibi partilerin ne kadar güvensiz olduğuna örnektir. Bu yüzden Müslüman
Kardeşler, AKP gibi kurumsallaşmadan darbe marifeti ile hükümet etmekten alı
konmuştur. AKP'nin uluslararası Sünni örgütlenmesine önemli bir darbe
indirmiştir. Feryat fidan edişleri buradan kaynaklanmaktadır. Müslüman
Kardeşlere hükumeti teslim edende darbeçilerdi. Ancak o tarihte Mübarek'i
iktidardan uzaklaştıran darbeye hiç sesleri çıkmayan AKP, Sisi'nin darbesiyle
nasırına basılmış gibi bağırmaktadır. Hani yeri geldi onun için belirtmekte
fayda vardır: AKP, darbelere karşı değildir. Erdoğan'ın kankası olan,
uluslararası savaş suçlusu El Beşir seçimle mi iktidara gelmişti? El Beşir
albay rütbesiyle 1986 yılında seçimle işbaşına gelmiş hükümeti 1989 yılında
askeri darbeyle devirerek iktidar oldu. Erdoğan ve Gül, en çok El Beşiri
sevdiler. Üç yüz bin kişiyi katletmiş insanı öyle bir coşkuyla kucakladılar ki
her kes şaşırdı.
İslam Türk Diktatörlüğü rejimi henüz
daha oturtamadı.
İktidar kliklerinin üç grupta toplandığı
görülüyor. Erdoğan/Davutoğlu, Abdullah Gül ve Cemaat klikleri birbirlerinin
kuyusunu kazmaya devam ediyorlar. Ancak iktidarın devamı için birbirlerine de
ihtiyaçları var. Henüz daha kliklerden birisinin gücü diğerlerini tasfiye etmeye
yeterli değil. Ama her bir klik özellikle Erdoğan/Davutoğlu kliği önemli yol
kat etmiş durumda. Diğerlerine göre daha fazla güç biriktirdiği görülüyor.
Giderek de elini güçlendiriyor. 2014'de hem klikleri, hem de Türkiye'nin
kaderini belli ölçüde netleştirecek seçim sürecine giriyoruz. Önünde en büyük
engel olan inkarcı Atatürkçü hegemonyayı aşarken iktidarı paylaşmış klikler
arasında çatışma değil güç birliği söz konusu idi. Hatta o süreçte liberallerin
desteğine de ihtiyaç duyuyorlardı. Ha, bir de kandırılmaya/kanmaya müsait
solcularımız bu cepheye gönüllü desteklerini esirgememişlerdi. Eee ne demişler
köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı diyeceksin. Amaca ulaşmakta her yolu mubah
gören İslam ideolojisi destek almak istediklerine dayı demekte hiç bir sakınca
görmedi. Hatta onları mesut ve bahtiyar etmek için onura edici hem açıklamalar
yaptı, hem de kendi kontrolündeki medya da yer verdi. Böylece karşılıklı
memnuniyetin sonucunda İslam Türk Diktatörlüğünün ideolojik hegemonyasının
oluşmasına liberal ve kanmış solcular ellerinden geleni esirgemediler. 12 Eylül
Anayasa reformu sonrası liberallerin ve salak solcuların desteğine ihtiyaç
kalmadı. İktidar tam olarak İslamcı klikler tarafından ele geçirilmişti.
İslamcıların politik uygulamalarının hiç de burjuva anlamda da olsa demokrasiyi
geliştirici değil kendi iktidarlarını sağlamlaştırıcı olduğu liberaller ve
avanak solcular yaşayarak öğrendiler. Artık köprü geçilmişti "ayıya ayı"
demenin hiç bir sakıncası yoktu.
İslam öyle bir ideolojidir ki herkesi
kucaklamaktan, iktidarı paylaşmaktan çok ama çok uzaktır. Her İslamcı tarikat
diğer tarikatı zararlı olarak görür. Onun için Tanrı adına onu yola getirmek
görevini üstlenir. İslam'a zararlı gördükleriyle elindeki olanakları paylaşmak
büyük bir günahtır, kötülüktür. Bu dünyadaki bütün kötülüklerden arınmak,
sapmış olanlardan uzak kalmak inancın getirdiği katı koşuldur. Onun için İslam
tarikatları iktidar için savaşırlar. Bir milyar altı yüz bin nüfusa sahip İslam
âleminin birbirini sürekli boğazlaması, sürekli çatışma, hatta savaş halinde
olması uzlaşmaz ve hoşgörüsüz olmasındandır. Bu yüzden kimi İslam entilijanyası
mensupları Habervaktim sitesinin yazarı Mustafa Durdu gibi demokrasinin İslam
ile bağdaşmadığını açık açık yazmaktadırlar.
12 Eylül anayasa referandumu
sonrası İslamcı klikler birbirini tasfiye daha doğrusu ilk aşama için teslim
alma veya kendilerine biat ettirme sürecine girdiler. En çok da cemaat ile
Erdoğan/Davutoğlu kliği arasındaki çatışmaya yakın tanıklık ettik. Diğer klik de
(Yeni Osmanlıların mandacıları) öne çıkmayarak sinsice özellikle Erdoğan'ın
yanlış yaptığı ve eksik bıraktığında tüm topluma uzlaşmacı yaklaşımlarda
bulunarak ve aynı zamanda cemaatin desteğini alarak politika yürütmekte
olduğuna tanıklık etmeye başladık. Kliklerin iktidar kavgası içinde
bulunduğumuz bu aşamanın çok denklemli, çok çelişkili, çok değişkenli bir süreç
olduğu görülüyor. Ama sonuçta filler tepişiyor olan yine çimlere oluyor.
Comments
Post a Comment