Filler Tepişirken Çimenler Ezilir.

Soner Yalçın, Erdoğan'ın Kayıp Sicili isimli kitap yazıyor. Kitabın özü şu; Erdoğan kandırıldı. Sürekli darbe ve suikast korkusu cenderesine hapsedildi. Bütün bunlara Erdoğan inandı. Fethullah cemaati de istediği tezgahı kurdu. Önünde engel olan tüm muhalifleri uydurma gerekçeler ile tutukladı. Kitap'ın ana teması bu.

22 Temmuz 2014 tarihinde "sahur vakti" Fethullah cemaatinin polis içindeki adamlarına operasyon yapıldı. Ve sokak faşizmi ağzı ile yayın yapan Sözcü gazetesi 23 Temmuz 2014 tarihinde çok mutlu ve şen manşetini oluşturdu. Ayrıca ikinci haberi "Tayyip, 4 yıl önce SÖZCÜ'yü dinleseydi, bunlar yaşanmazdı" şeklindedi. Yani Tayyip, Fethullah cemaati tarafından kandırılmıştı. Zavallılar. Türk'ten başka dost bilmeyenler. Hiç bir
zamanda kitlelere güvenmeyenler. Her zaman orduya güvenenler. Terörcü devleti göklere çıkaranlar. Bugün geldikleri aşamada Tayyip ile bir olup, hukuksuzluğu Fethullah cemaatinin adamlarına uygulanmasından hiç gocunmayanlar.
Kendilerine "Atatürkçü" diyen ama Kemalizm'i sağcılaştıran bu zavallıların Tayyip'in politik taktiklerini hiç anlamamış görülüyor.

AKP kurulmazdan önce Tayyip, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı iken CIA ajanları ile ilişki kurduğu tarihten bugüne politik taktikleri takip edildiğinde neler olduğu çok daha iyi anlaşılıyor. Aslında bu taktikler incelendiğinde Erdoğan'ın mevcut güçler dengesini iyi analiz ettiği, amacına ulaşmak için hangi renge gireceğini iyi saptadığı görülüyor.


Tayyip, Erbakan'a karşı emperyalizm, işbirlikçi tekeller ve İslamcı burjuvazi tarafından güçlendiriliyor. Bunun karşılığında "ılımlı İslam" ve "Büyük Ortadoğu Projesi"nin adamı olduğunu, AB uyum yasalarını yapacağını, emperyalistlerin istediği şekilde ordudaki eski klasik devlet politikası savunucusu generalleri tasfiye edeceğini, Kürt, Kıbrıs, Ermeni sorununu çözeceğini, Türkiye ekonomisinin küresel ekonominin uzantısı yapacağını, kamu malları satışına hız vereceğini, taşeronlaşma vb yasal düzenlemeler ile işçi maliyetini düşüreceği gibi konularda hem fikir oldukları mesajını veriyor. Böylece kurulmuş olan bu şer ittifakına kanmaya uygun salak solcular ve liberallerde ekleniyor.

I. Erdoğan hükümeti tüm İslamcıların ve burjuvaların hükümeti oluyor. Bu hükümet Türkiye Cumhuriyetinin 59. hükümetidir. 58. hükümeti de AKP kuruyor. Tayyip yasaklı olduğu için A. Gül başkanlığında kuruluyor. Ömrü yaklaşık 5 ay sürüyor.

Deniz Baykal'ın sayesinde hem de mevcut burjuva seçim hukukunu çiğneyerek Tayyip'in yasağı kaldırılıp Siirt'en milletvekili seçilmesi sağlanıyor.

Tayyip'in önünü açan iki önemli siyasi figür vardır. Birincisi Devlet Bahçeli'dir.

Neden Bahçeli?

Ecevit koalisyon hükümetinin başına gelenler biliniyor. Dünya ekonomik bunalımın Türkiye yansıması ve Kemal Derviş aracılığıyla IMF politikaların uygulanması. Kitlelerin inim inim inletilmesine tepkileri. Koalisyon hükümetinin iyice gözden düşmesi. Emperyalistlerin ve işbirlikçi tekelci burjuvazinin tezgahları. İslamcı hareketin özellikle esnafı harekete geçirmesi sonucunda Devlet Bahçeli AKP'nin istediği erken seçime "hodri meydan" diyerek kabul ediyor.

Sadece Türklük çizgisinde olan Devlet Bahçeli'nin ne kadar politik kör olduğunun en güzel kanıtıdır bu "hodri meydan" çekmesi. MHP koalisyon içinde muhalefet gibi davranıyordu. Bu davranışından dolayı kitlelerin kötü gidişten onu sorumlu tutmayacağını sanıyordu. Politik körlük gerçeği analiz edememek, kendini aç tavuk gibi buğday ambarından hissetmektir.

Bu "hodri meydan"a Ecevit, o nazik ve beyefendi üslubuyla "ne yapıyorsunuz sayın Bahçeli, biz henüz daha uyguladığımız sıkı ekonomik politikaların sonucunu alamadık, erken seçim kararı almayalım" dediyse de Bahçeli nuh dedi peygamber demedi. Sonra mı? Biliniyor. Kendisi de barajın altında kalarak Tayyip'in önünü açtı.

2002 Kasım ayında yapılan erken seçimlerde meclise AKP ve CHP girdi. İki partili sistem kurulmuştu. Seçimlerden yüzde 34,29 oy alarak çıkan AKP'den çok Baykal seviniyordu. Solun tek partisi olmuştu. Bu Baykal'ın tarihinde göreceği en büyük başarıydı. Bir daha Baykal hiç bir zaman böyle bir başarıyı yakalayamadan siyasi hayatı çok kısa kaset görüntüsüyle bitirilecekti. Baykal gibi yaptıklarını savunamayan çaresiz sosyal demokratlar politikacılar memleketin bu hale gelmesine önemli katkı koymuşlardır. Livaneli'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde özellikle Star televizyonun yayınlarından korkmuş "Denizlere ağıt" türküsünü dahi savunamamıştı. Ve o seçimleri de Tayyip Erdoğan kazanmıştı.

A. Gül hükümeti kurunca ilk icraatı Tayyip'in siyasi yasağını kaldıran yasal düzenlemeyi yapmak oldu. O dönemin cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer önüne gelen bu yasayı hiç tereddütsüz "kişiye özel düzenleme olamaz" diyerek ret etti.

Sonra Baykal, AKP ve tekelci burjuvazinin temsilcilerinin de katıldığı bir dizi gizli toplantılar yaptılar. Bütün bunların ayrıntısını Livaneli iş işten geçtikten sonra, 2011 yılında Vatan gazetesindeki köşesinde ayrıntılı bir şekilde yazdı. Dedik ya sosyal demokratlar hem korkaktır, hem de yaptıklarını savunmaktan acizdir.

Baykal siyasi yaşamında hep başkasının başarısızlığı üzerine kazanım elde etmeyi hedefledi. Hiç bir zaman mevcut durumu doğru analiz edemedi. Sürekli kendine en yakın olanlarla kavga etti. Demokrasiden, özgürlüklerden söz etti ama kendi yönettiği partide demokrasinin ilk harf olan "d" sonrasına "iktatör"ü ekledi. Kendini müthiş siyasi kurnaz sandı. Oysa en önemli siyasi kararları verirken kullanıldığını hiç ama hiç anlamadı. Örneğin Baykal, Mafyacı A. Çakıcı'nın Civan ile ilgili rüşvet olayından sonra yaptığı çağrıyı, fırsatı yakaladım diyerek koalisyon hükümeti görevinden istifa edip erken seçime gidilmesine neden oldu. Böylece Türkiye tarihine Mafyacı A. Çakıcı'nın hükümet yıkan olarak geçmesini sağladı.

Evet, bir dizi gizli toplantılardan sonra Baykal yine kurnazca davrandı. Tayyip'in yasağının kalkması sağlanacak ve seçilmesi için hukuksuzluğa evet diyecek, Tayyip'in kuracağı hükümette kısa sürede Erbakan'ın hükümeti gibi ya üst yarğı tarafından, ya da generallerin 28 Şubat benzeri müdahalesi ile yıkılacak böylece kendisinin hükümet kurması sağlanacak ve hayalindeki Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olması gerçekleşecekti. Ölme eşeğim ölme...

Evet, Tayyip'in önünü açan ikinci siyasi figür Baykal'dır. Tayyip hukuksuz bir şekilde seçildi ve A. Gül hükümeti istifa etti. 2003 yılının Mart ayında I. Erdoğan hükümeti kuruldu. Baykal'ın içi içine sığmıyordu. Ellerini oğuşturuyor, beklediği anın gelmesi için sabırsızlanıyordu. Bu arada Erdoğan adım adım kendi iktidarını kurma faaliyetlerine başlamıştı bile. Fethullah Gülen cemaati ile kurduğu koalisyon tasfiye operasyonların hukuksal zemini oluşturuyordu.

DGM'lere hem içte hem de dışta tepki büyüktü. AB uyum yasalarına dayandırılarak DGM'ler kaldırıldı ama yerine DGM'lerden daha beter Özel Yetkili Mahkemeler 30 Haziran 2004 tarihinde kuruldu. Özel Mahkeme olunca Özel Savcı da olması gerekiyordu. Özel Savcılıklarda kuruldu. Özellikle Özel Savcılık makamını işgal edenler Fethullah Cemaatinin adamlarıydı. Poliste de buna uygun düzenlemeler yapıldı.

Yeni bir şey kuruluyorsa amacı vardır. Durduk yerde neden bir kurum oluşturursun ki? Ve bir de başına "özel" ifadesi konulsun? Bir amaç var. Bir şeye hizmet etmesi gerekiyor. Üstelik özel olduğuna göre görevde özel. Sonrası mı? Biliniyor. Darbe yapacaklar yaygarası, darbe düşünen ama sadece lafını eden aciz, elden, silahtan düşmüş, emperyalist desteğini yitirdikleri için kendilerini çaresiz, sokakta çıplak bırakılmış hissi yaşayan generaller, subaylar, kitlelerin gözünde yargısız infaz yapan özel harekatçılar, en mahrem en gizli kozmik odasına girilmesi karşısında bile sessizliğe gömülen genelkurmay başkanı, muhalif gazeteciler, yazarlar uyduruk delillerle, ihbar mektuplarıyla, gizli tanıklarla tutuklanarak cezaevine dolduruldu. İşte o zaman Baykal'da jeton düştü ama atı alan Üsküdar'ı geçmişti. O da ana muhalefet olma kaderine razı oldu. Bir çizgisi vardı, o çizgiyi muhafaza ettiği ve parti içi muhalefeti de sürekli budadığı sürece ana muhalefet olarak kalmaya devam edecekti.

Sonra, özellikle 12 Eylül 2010 referandumundan sonra İslamcı koalisyon mutlak iktidar oldu. Bu dönem II. Erdoğan hükümeti döneminin son yılıdır. Çünkü 2011 Haziran ayında milletvekili genel seçimleri vardır. O seçimden de birinci parti olarak çıkan Erdoğan III. Hükümetini kurdu. Gerek referandumda yüzde 57,88 oy, gerekse Haziran 2011 seçimlerinde aldığı yüzde 49,8 oyla kendine olan güveni iyice artı. Bir yandan ülke içinde kitlesel desteğini artırıyor, generalleri iktidardan tasfiye ediyor, üst yargı kurumlarını ele geçiriyor, diğer yandan da İran ile girdiği yasadışı ticaret ve Ortadoğu'da oluşturduğu Sünni ittifakla körfezin petrol zengini devletlerden aldığı maddi manevi destekle Yeni Osmanlıcılık politikalarını hayata geçirmeye başladı. Böylece daha Beyoğlu ilçe başkanı iken emperyalistler ile girdiği ilişki bozuldu. Generalleri iktidardan kovarken işbirlikçi tekelci burjuvaziyi de iktidardan uzaklaştırmış iktidar merkezine İslamcı burjuvaziyi ve destek olan diğer kapitalistleri taşımıştı.

Demokrasi ve özgürlük mücadelesinde kahraman mertebesine yükselttikleri Erdoğan'ın AB'den uzaklaşarak demokrasi ve özgürlükleri katlettiğinin farkına varan liberaller ve kandırılmış aptal solcular diktatör demeye başladı.

Emperyalistler, Erdoğan'ın çıkarlarına engel olmaya başladığını gördüler. Bu arada kendilerinin aldatıldığı duygusunu mutlaka yaşamışlardır. Ama yılmadılar. Zaten emperyalistler hiç bir zaman vazgeçmezler. Var oldukları sürece her fırsatı değerlendirerek amaçlarına ulaşmak isterler. Ellerindeki olanakları ve güçleri kullanma yoluna giderler. Sabırlıdırlar, acele etmezler. Üstünü çizdiklerinin önce uluslararası desteğini keserler. Sonra itibarsızlaştırmaya başlarlar. Örneğin Obama, Erdoğan ile telefonla görüşürken elindeki bezbol sopalı fotoğrafını medyaya servis etmeleri... Devlet Başkanlığı düzeyinde ilişkiyi keserler.

Erdoğan'ın iktidar ortağı Fethullah Gülen cemaati ile Mavi Marmara olayından sonra araları biraz bozulmaya başladı. Sonra bu bozulma üst yargı seçimlerinde kendini gösterdi. Hükümetin listesindekiler değil cemaatin adamları kazandı. Önce MİT krizi patlatıldı. Cemaat başaramadı. Ama yılmadılar. Yerel seçimlerden önce, diktatörlüğün en yumuşak karnı olan hırsızlık/yolsuzluk operasyonu 17 Aralık 2013'te yapıldı. Diktatörlük yürütme ve yasama gücünü kullanarak saldırıyı bertaraf etti ama güçsüz olduğunu da anladı. O zaman yeni güç arayışları içine girdi ve kısa sürede buldu. Bir yanına Kürt burjuva hareketini aldı aşama aşama KCK tutuklularını saldı. Diğer yandan ki en önemli desteği buydu kendilerini "Atatürkçü" diye tanımlayanları yani generalleri aldı. Balyoz, Ergenekon, casusluk davalarından tutuklu olanları serbest bıraktırdı. Bütün bunlar demokratik hukuk devletinde oldu!!! En çok generaller ve onların destekçileri sevindiler, çok sevindiler. Bu sevinçlerini Fethullah Gülen cemaatinin adamları Erdoğan'ı kandırdı diye yazılar döşeyerek kitaplar yayınlayarak dile getirdiler. Emperyalizmin uzantıları devletten temizlenmeye başlanıyordu. Erdoğan bütün kötülükleri haksızlıkları adaletsiz yargılamaları, tasfiyeleri ben değil bu Allahsız kitapsız Amerikan emperyalizminin kuklaları olan Cemaatçiler yaptı diyerek kendini akladı. Alkışlarının sayesinde. Şimdi onlarda fırsat kolluyorlar. Ama Erdoğan diktatörlüğünü muhaberat örgütü kurarak daha da sağlamlaştırıyor.

İktidar güçleri çatışıyor. Birbirlerinin kuyusunu kazıyorlar. Ama her gecen gün Erdoğan diktatörlüğünü sağlamlaştırıyor.


Tepedekiler tepişiyor, olan aşağıda emeğiyle yaşayanlara oluyor. Yaklaşık 8 milyon insanın aylık geliri 342 TL'nin altında olduğunu devletin resmi kurumları açıklıyor. Olsun, haykıranlar var "Yaşasın F tipi operasyonu!"

Comments