Erdoğan/Davutoğlu
Savaş Kliğinin Güce Taparlığı
Baştan şunu yazmak da fayda var; Bütün burjuva devletleri iki
yüzlüdür. Bir görünen yüzü vardır, bir de görünmeyen. Esas politikalar
görünmeyen kurumlarda oluşturulur. Görünen yüzü görünmeyen kurumlarda oluşturulmuş
politikalara toplumu ikna etmek için kullanılır. Sıradan insanda sanır ki her
şey orta yerde oluyor. Görünmeyen alanda oluşturulan politikalar da genellikle
istihbarat bilgilerine dayalıdır.
Kitlelerin "söz, yetki, karar" hakları
kurumsallaşmamışsa o devletlerin politikaları kesinlikle görünmeyen alanlarda
oluşturulur. Bu tür devletlerin mutlaka çeşitli istihbarat örgütleri vardır.
Birbirlerinin kuyusunu kazmak için her türlü istihbarat bilgisini elde etmek de
her yolu, yöntemi ve aracı kullanmayı mubah görürler.
Davutoğlu, "Almanya'nın
dinleme yapması mazur görülemez. Alman yetkililerden izahat bekliyoruz"
dedi.
Çapsız sıfatının yanına bir de emanetçiliği eklemiş olmaktan
gayet memnun olarak sağa sola gülücükler dağıtan Davutoğlu Almanya'dan "izahat"
bekliyordu. "İzahat" gelmekte gecikmedi.
Merkel "BND dışarıda bizim için güvenlik
açısından geçerli tüm bilgileri toplamakla görevlidir. Tam da artan tehditler
ışığında, istihbarat teşkilatlarının faaliyetlerine ihtiyacımız sürecek." (25.08.
2014, gazeteler)
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliğine cevap
1- Siz
güvenilir değilsiniz.
2-
Almanya'nın güvenliğini risk edici ilişkiler içindesiniz.
3- Bugüne
kadar dinledik, bundan sonrada dinleyeceğiz.
Osmanlı
imparatorluğu hayalleri yüzünden IŞİD'de terörist diyemeyen, Ortadoğu'daki
katliamlardan sorumlu Erdoğan/Davutoğlu ne diyecek? Daha doğrusu ne diyeceği
değil, ne yapacağı önemli. Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin ülkedeki muhaliflere
ve Ortadoğu'da yıkılmasını istediği bazı ülkelerin devlet başkanlarına
yaptıkları çıkışa bakınca şimdi Erdoğan "Heeey
Merkel ..." diye başlayarak haddini bildirecek beklentisi oluşuyor.
Erdoğan ve Davutoğlu'nun nasıl bir politik kişiliğe sahip olduğunu bilenlerde
değil tabii, bu Erdoğan hayranlarının beklentisi oluyor. Ama Erdoğan'dan tık
yok. Taştan ses geliyor Erdoğan'dan ses yok. Hayranları, her şeyi bilen
Erdoğan'ın mutlaka bir bildiği var ki susuyor diye düşünüyorlar. Haydaaa Obama
da bizi dinliyormuş. Üstelik stratejik ortak, Büyük Ortadoğu Projesinin eş
başkanı. Erdoğan yine susuyor. Alman basını hızını alamamış bir bomba daha
patlatıyor. İngiltere de dinliyormuş. Galiba dinlemeyen Fil Dişi ile Fao
Adalarıymış. Erdoğan da yine tık yok.
Bugünlerde
Erdoğan kopya çekmeyi adet edindi. Cumhurbaşkanlığı seçim çalışmalarını Mustafa
Kemal'in Samsun'a çıkışından hareketle Samsun'dan başlattı.
Sürekli
"Gazi Mustafa Kemal" diyen Erdoğan "laik cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma..adalet anlayışı içinde
herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerinden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma..namusum
ve şerefim üzerine and içerim" diye
yemin ettikten sonra Anıt Kabir defterine öncekiler gibi
"Atatürk" yazdı.
Demokratik
olmayan yoldan cumhurbaşkanı seçilip yemin ettikten sonra ilk yurtdışı
gezisini, ne kadar yurtdışı sayılır tartışmalı, Kıbrıs'a yaptı. Ecevit de 18
Nisan 1999 seçimlerde yüzde 22,19 oyla birinci parti çıktığında hükümeti kurma
görevi ona verilmişti. Hükümeti kurma çalışmaları için eşi Rahşan Hanım ile
birlikte Kıbrıs'a gitmişti.
Kıbrıs'ta
gazetecilerin dinlemeye ilişkin sorusu üzerine Erdoğan açıklama yapmak zorunda
kaldı. Yaptığı açıklamayla bütün beklentileri boşa çıkardı.
Yurt içinde
"paralel devlet" diye ifadelendirdiklerinin yaptığı dinlemeler
karşısında korkunç saldırgan ve tehditkar dil kullanan Erdoğan Birleşik
Devletler, Almanya ve İngiltere'nin dinlemeleri karşısında mülayim mi mülayim.
O efelenen, atıp-tutan, asıp-kesen Erdoğan gidiyor, onun yerine süt dökmüş kedi
geliyor. (Eyvah! Kedi sözcüğünü kullandım, başıma bir iş gelir mi? Musa Kart
kedi olarak çizdiğinde mahkemelerde sürüm sürüm süründürülmüştü de...)
Süt döken
kedi kabahatinin bilincinde olduğu için hiç sesini çıkarmaz. Adeta sessiz
kalarak olayı unutturmak ister. Kedi kabahatlidir, o yüzden sessizce bir
köşeden, biraz da sinsice olup biteni izler. Erdoğan'ın da bu mülayimliği
işlediği kabahatlerden olmasın? Öyle ya insan kellesi kesen, kendinden olmayan
herkesi katleden, koskoca Yezidi erkekleri zorla sünnet eden IŞİD'e terörist
diyemeyen, bırakın terörist demeyi, katliamları ve cinayetleri kınayamayan bir
Erdoğan var karşımızda. İnsanları acımasızca katleden IŞİD'e her türlü desteği
vererek adeta bir savaş sucu işleyenin bundan daha büyük ne kabahati olabilir
ki?
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliğinin savaş sucu işlemiş olan katliamcılar ile özel bir muhabbeti
bulunuyor. Sudan'ın darbeci eli kanlı El Beşir de Erdoğan/Davutoğlu savaş
kliğinin kankasıdır. IŞİD ile de bu kadar samimiyet içinde olmalarına şaşmamak
gerekiyor.
Ne diyor
Erdoğan "İstihbaratı güçlü olanlar
dinliyor" bakın bu söz hem gerçeklerin üstünü örtüyor hem de
Erdoğan'ın nasıl bir devleti organize etmekte olduğunu bize açıklıyor. Dinlemenin
gerekçesi olarak gösterdiği güçlü istihbarat anlamsız. İstihbaratı güçlü
olanlar tabii ki güçsüz olanı dinleyecek. Zaten güçsüz istihbaratı olanların
güçlüyü dinlemeye kalktığında yakayı ele vereceği gün gibi ortada. Ayrıca
istihbarat öyle durduk yerde güçlü olmuyor. Bunun bir alt yapısı var. Alt
yapısı ve birikimi olmayan hiç bir şey öyle gökten gelen vahiyle güçlü olma
şansı yok. Askeri, ekonomik, teknoloji ve deneyim olarak kim güçlüyse onun
istihbaratı güçlü oluyor. Ama Erdoğan esas olarak şunu demek istiyor; çok güçlü
istihbarat teşkilatı örgütlemeliyiz. O zaman hem kimse bizi dinleyemez, hem biz
herkesi dinleriz. Yani, evet yani muhaberat/istihbarat devleti. Zaten bugün
İslam Türk diktatörlüğü burjuva yasalarını hiçe sayarak tamamen istihbarat
bilgileri üzerinden politika yapmıyor mu? Her alanda, herkese ilişkin toplanan
istihbarat bilgilerinden hareketle var olan burjuva yasaları çiğnenerek
politikalar hayata geçirilmiyor mu? O yüzden istihbarat örgütü MİT'in yetkileri
genişletilmedi mi? Bütün kadroları yasalar karşısında korumaya, adeta
dokunulmaz zırhına kavuşturulmadı mı?
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliğinin Birleşik Devletler, Almanya ve İngiltere'nin en mahrem yerlerine
kadar dinlemiş olmaları karşısında efelenmemelerinin birinci nedeni
işledikleri kabahatlerinin çok büyük olmasıdır. İkincisi gücün karşısında
suspus oluşlarındandır. Bu tür politik karakter sahipleri güce tapardır. Güçlünün
karşısında eğilmeyi, bükülmeyi, "yarabbi şükür" demeyi tarz olarak
benimserler. Ama güç ellerindeyse güçsüze de yapmadıklarını bırakmazlar. Örneğin
tamamen durum değerlendirmesi ve eleştiri yapan iki kadın gazeteciye hakaret
ederek saldırmayı "erkeklik" ve "yiğitlik" sanırlar. Ve
utanmadan bir de düşünce özgürlüğünden, kadın erkek eşitliğinden dem vururlar.
İnsanlık için, ülke için en tehlikeli olanlar bu tarz politikayı benimsemiş
olanlardır. Güce taparların güç ellerine geçtiğinde yapmayacakları yoktur. Bir
zamanlar faşistlerin sloganı olan
"ya tam susturacağız, ya kan kusturacağız" bunların şiarı
durumuna gelir.
Erdoğan'ın
cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde kullandığı söylemin ana teması güçtür. Sloganı
"güçlü devlet güçlü millet" Bu kadar çok güce vurgu yapması, gücü tek
merkezde, kendi tekelinde toplayarak herkese haddini bildirme isteği onun güce
tapar oluşundandır.
Tanrı
sadece Türkü değil tüm insanlığı Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinden korusun!!!
Comments
Post a Comment