Sisi Darbesinden IŞİD
savaşına
Bütün burjuva devletleri fayda hesabı üzerinden güçler
dengesi çözümlemesi yaparak ittifaklar oluştururlar. Hiç bir burjuvazi hatır
için, gönül için, insanlık için bir adım atmaz. Mutlaka fayda gözetir.
Politikalarını, taktiklerini belirlerken stratejik hedeflerini sürekli göz
önünde tutarlar. Oluşturdukları her ittifak, attıkları her adım stratejik
hedefe bir adım daha yaklaşmak içindir. Ancak bu düz bir seyir izlemez. İnişli
çıkışlıdır. Bazen sürekli ileriye doğru seyir izlerken, bazen durağanlaşır,
bazen de geri çekilir. Spekülatif piyasa olan kağıt alınıp satılan borsaya
benzete biliriz.
Burjuvazi yüz yıllardır yönetmenin vermiş olduğu tecrübeyle
ne zaman, nasıl adım atılacağını, stratejik çıkarı zaafa uğramaması için sürekli
güçler dengesi hesabı içinde olur. Bir yandan kendi gücünü gerçekçi bir
anlayışla, havalarda uçmadan, böbürlenmeden değerlendirir, eksikliklerini
gidermeye çalışırken, diğer yandan da hakimiyet kavgası içinde olduklarının
güçlerini, gelişmelerini ve ittifaklarını dikkate alır.
Dünya pazarlarına hakim olma kavgasında bazen de öngörüleri
şaşar. Ama hiç bir zaman pes etmez, kolay kolay vazgeçmez, çok inatçıdır.
Gelişmiş devletler diye tanımlanan çok uluslu şirketlerin örgütlenmesi olan
emperyalist devletler öfkeyle, duygularıyla politika oluşturmazlar. Günün her
anını politika üretme merkezlerinde değerlendirirler. Yanlışı bulmak,
kaybettikleri mevzii geriye almak için yoğun bir çalışma içinde olurlar.
Burjuva uzmanlarından oluşan düşünce veya strateji kuruluşları veri toplamada,
bilgi edinmede ve akıl üretmede önemli yer tutarlar. Daha çok kaybetmemek için
hemen durum değerlendirmesi yaparlar. Sürecin güçlerini tekrar tekrar test
ederler ve daha fazla kaybeden olmamak için hızlı bir şekilde ama inisiyatifi
elden bırakmayarak ittifaklarını değiştirirler.
Dünya politikasının en kaygan zemini Ortadoğu'dur. Neredeyse
kimin şeyi kimin şeyinde olduğu anlaşılmayacak durumdadır. Ortadoğu'daki
gelişmeleri anlaya bilmek için şablonlar kesinlikle yetmez. Zaten önceden
belirlenmiş şablonlarla gelişmeleri anlamak olanaklı değildir. Bizim için
önümüzü aydınlatacak ve bizi el yordamı ile gerçeği anlamadan kurtaracak olan
yöntem diyalektik materyalizmdir. Bu yöntemden uzaklaştığımız ölçüde gerçekten
uzaklaşır ve anlamakta çok zorlanırız. Ancak diyalektik materyalizmi de nasıl
anladığımız ve nasıl kullandığımız çok, ama çok önemlidir. Değişmeyen tek şeyin
değişim olduğunu hiç bir zaman unutmamak gerekmektedir.
Emperyalizmin Ortadoğu'daki stratejik hedefini iki maddede
toplamak olanaklıdır.
1- Enerji kaynakları ve pazar hakimiyetini korumak
2- İsrail'in "refah ve güvenliğini" tehlikeye
düşürmemek.
Emperyalistler sürekli bu stratejik hedefi gözeterek
politika üretirler.
Özellikle Birleşik Devletlerde yönetici sınıfın siyasal
temsilcilerinin değişmesi Ortadoğu politikalarını da etkiler. Örneğin
Cumhuriyetçilerin yönettiği Birleşik Devletler politikası ile Demokratların
yönettiği Birleşik Devletler politikası stratejik hedefin gerçekleşmesinde
izlenecek taktikler, girişilecek ilişkilerde farklılıklar gösterebilir. Ama dış
dinamik olan bu değişiklik bire bir yansımaz. İç dinamiği oluşturan Ortadoğu
ülkelerinin yönetici sınıfı ile yönetilenlerin durumu da çok önemlidir. Esas
olan da bu iç dinamiktir. İç dinamiğin izin
vermediği politikalar hayata geçemez. Geçirmeye kalkmak maceradan öteye
gitmez ve emperyalistler için kayıptır. Maceracı politikaları ancak Hitler gibi
faşist diktatörler uygulama alanına koyarlar. Nicos Poulantzas'ın olağan devlet diye tanımladığı
burjuva demokratik devletler bu tür maceracı politikaları tercih etmezler.
Ortadoğu'da politikaları çarpıştıran belirli güç merkezleri
bulunmaktadır. Her güç merkezinin arkasında farklı emperyalist ülkeleri görmek
olanaklıdır. Buradan şöyle bir anlam çıkarmak materyalist anlayışa aykırıdır.
Emperyalizm arkasında durduğu güç merkezine istediğini her zaman yaptırır. Daha
somut söylersek emperyalizm, bağımlı olan devletlere istediğini yaptırır.
Onların iktidarlarını istediğinde değiştirir. Bu yaklaşım, eskiden çok kullanılan
söz ile söyleyecek olursak, son tahlilde emperyalizm belirleyicidir
çıkarsamasının yanlış anlaşılmasından başka bir şey değildir. Evet, içinde
yaşadığımız şimdiki dünyada "son tahlilde emperyalist güçler
belirleyicidir" ama o son tahlile gelinceye kadar, ve son tahlildeki iç
dinamiğin durumunda değişikliğin olup olmadığı da çok çok önemlidir. Eğer
emperyalistler her şeye muktedir olsalar idi dünyada devrimler olamazdı.
"Son tahlilde.." çıkarsaması emperyalizmin hakim olduğu mevcut duruma
etki yapacak güç değişikliklerin olmadığı somut için geçerlidir. Nasıl olsa
emperyalizm son tahlilde belirleyicidir noktasından, şablonundan hareket
ettiğimizde, o somutu ve o somuttaki güçler dengesini yok sayarız. Oysa
emperyalistler o somuttu sürekli anlamaya çalışmaktadırlar. "Son
tahlil" şablonu ile hareket edenlerin somut gerçekliği anlaması olanaklı
değildir. Önemli olan somutu anlayabilmek, o somutta emperyalistlerin stratejik
hedefleri için nasıl taktikler içinde olabileceğini çözümlemek gerekmektedir.
Ortadoğu'da Mısır, Suudi Krallığı, İsrail, İran ve Türkiye
diye sayabileceğimiz güç merkezleri vardır. Bu güç merkezlerini
emperyalistler de belirtirler. Müslüman alemine örnek ve lider ülke olma
tespitlerini yaparlarken, ki bu süreç Büyük Ortadoğu Projesi diye
isimlendirilmiştir, bu güç merkezlerini çözümlerler. Her bir ülkenin ekonomik
gelişmişliğini, siyasi olgunluğunu, silahlı güçleri, yönetici sınıfını, devlet
yapısını, yönetilenlerin durumunu, yönetme biçimlerini, devletten yoksun
yığınlarının inanç düzeylerini, kültür seviyesini, seçme seçilme durumunu
incelerler. İşte bunlar Ortadoğu'nun somutudur. Emperyalistler somutu çözümlerken,
kimi sosyalist ideoloji üreticilerinin düz bir mantıkla ve şablonlar ile
hareket etmeleri düşündürücüdür.
Bu güç merkezlerinin emperyalist ülkeler ile şu veya bu
düzeyde ilişkileri vardır. Her biri bağımlı ülkelerdir. Ancak Afganistan gibi
değillerdir. Yönetici sınıfın kendilerine özgü siyasi, inanç ve kültürü vardır.
Bu özellikleri hem yönetme biçimlerine, hem de bölgede girdikleri ilişkilere
yansır. Her ne kadar emperyalizme bağımlı olsalar da yönetici sınıf kendi
çıkarını düşünür. Kendi çıkarını gerçekleştirmek için emperyalizmden bağımsız
politik taktikler içine girerler. Fırsat buldukça veya önemli bir kitle desteği
aldıkça bu politikalarını hayata geçirirler.
Müslüman alemine lider ülke olmak için "ılımlı
İslam" projesine evet diyen Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği ülkede iktidar
olduktan sonra emperyalist politikalar ile çelişen politik taktikler içine
girmişlerdir. Kültürel ve insani faaliyetler ile Ortadoğu insanında oluşturduğu
olumlu etkiyi AKP, "One Munite" ve Mavi Marmara olayı ile
azımsanmayacak kitlesel desteğe dönüştürmüştür. Böyle bir aşamada "Arap
Baharı" diye tanımlanan Müslüman ülkelerde özgürlük istemi ile kitleler
ayaklanmıştır. AKP, ayaklanmaların olduğu ülkelerdeki Sünni İslam çizgisinde
örgütlü olan siyasi yapılar ile Ortadoğu'da güç birliğine gitmiştir. Bu güç
birliği ve kitle desteği Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği tarafından abartılı
şekilde değerlendirilmiş kendi başına buyruk politikalar uygulamaya
koymuşlardır. Emperyalist yörüngeden çıkma niyetlerinin açığa çıkması ile başta
Erdoğan olmak üzere diğer Sünni İslam çizgisinde olan Müslüman Kardeşler gibi
örgütlerin üstü çizilmiştir. Henüz daha hükümet olmaktan iktidar olmaya
geçememiş olan Mursi yönetimi Sisi darbesi ile Mısır'da alaşağı edilmiş, ama
AKP iktidarı kitlelerden aldığı büyük destek ve yerine konulacak generaller
yönetimi var olmadığı için Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği iktidardan
kovulamamıştır.
Emperyalistler, Suriye savaşındaki çıkmazlarını girdikleri
ittifakları değiştirerek stratejik hedeflerini korumaya yönelmişlerdir. Bu
arada Ortadoğu politikalarında güç sahibi olabilmek için AKP, Sünni İslam
çizgisinde Suriye'de Esat'a, Irak'ta Maliki'ye ve Libya'da seçilmiş hükümete
karşı savaşan örgütlerle sıkı işbirliği içerisine girmiştir. Özellikle Irak ve
Suriye'de Sünni çizgideki İslamcı örgüt Irak Şam İslam Devletini kurup
halifeliği ilan ettikten sonra hakim olduğu toprakları genişletme savaşını tüm
çevresine yayınca emperyalistlerin stratejik çıkarları tehlikeye düşmeye
başlamıştır.
Gerek dünya, gerekse Ortadoğu kamuoyu askeri ve her türlü
müdahale için oluşmuş olduğu bu aşamada bombalama operasyonları başlatılmıştır.
Bu operasyonda IŞİD'in aktif destekçisi olan Katar ve Türkiye diğer Arap
ülkelerinin emperyalist cepheye alınması ile yalnızlaştırılmıştır.
Yalnızlaştırma operasyonuna İslam Türk Diktatörlüğünün emperyalist cepheye
gönülsüz katılma gerekçesi olan rehine sorunu çözümlenmesi eklenince
diktatörlük tarafını belirlemede zorda kalmıştır. Böylece yalnızlaştırma ve
gerekçenin ortadan kalması ile çaresizliğe itilmiştir. Erdoğan'ın Katar
ziyaretinde büyük olasılıkla emperyalist cephenin oluşumunda yer alan Arap
devletlerinin dışında kalmanın kar-zararları değerlendirildiği tahmin
edilmektedir. Bu cephenin dışında kalarak Irak ve Suriye'de hedeflediklerinden
uzaklaşılacağı hesabı yapılmış, siyasal söylem değişikliğine gidilerek IŞİD
terörist olduğu Birleşik Devletler medyasına açıklanmıştır. Bu açıklama
yapılırken Suriye'deki Esat yönetimin IŞİD'i var ettiğini bu yönetim gitmediği
sürece IŞİD'in var olacağını ve ilk adım olarak tampon bölgenin kurulması
gerektiğine özellikle de vurgu yapılmıştır.
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği bugün için çaresiz ve
seçeneksizdir. Emperyalistlerin Ortadoğu politikalarından dıştalanmayı göze
alamayan diktatörlük, istemeye istemeye olsa da emperyalist savaş cephesinde
yerini almıştır. Ancak her türlü desteğe varız söylemi bana göre çok
tehlikelidir. Emperyalistlerin kara harekatına ilişkin bölge ülkelerine yeşil
ışık yakması, Erdoğan'ın "sadece
havadan bombalama yetmez" ve emanetçi Davutoğlu'nun "şartlar değişti tezkerenin de
değişmesi gerekiyor" açıklaması, acaba Türk Ordusu IŞİD ile savaş
bahanesiyle Suriye'ye mi girecek sorusunu oluşturmaktadır. Başbakanın en
yakınındaki kişi olan ve Kürt sorunundan sorumlu Y. Akdoğan'ın Suriye'deki
Kürtlere Esat'a nötr durumlarını değiştirmelerini var olmaları için şart koşması
bu soruyu güçlendirmektedir.
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin emperyalist cephedeki
duruşunu Suriye ve Irak'taki çıkarlarına yakınlaşıp yakınlaşmadığı
belirleyecektir.
Comments
Post a Comment