7 Haziran Seçim Sonucu: Siyasi Bunalım
AKP'ye muhalif medya "bir devrin sonu" veya
"çöküş" gibi manşetler attılar. Aslında sona ermiş bir tek şey
bulunuyor o da İslam Türk Diktatörlüğünün tek başına hükümet olamaması. AKP'nin
hükümet gücünü yitirmiş olması demek İslam Türk Diktatörlüğü son buldu anlamına
gelmez. Elbette muhalefetin mecliste etkin bir güç durumuna gelmesi önemlidir
ama her şey değildir. Ayrıca toplumu ve ülkemizi ilgilendiren esas kararlar
mecliste değil meclis dışındaki devletin en üst illegal/legal kurumlarında
alınır. Meclis bu alınan kararları meşrulaştırır. Yasama organı denmesi sadece
bu meşrulaştırma eyleminden ibarettir. Hemen yakın, ama çok yakın tarihten iki
örnek verelim. MGK'nın Gülen tarikatını terör örgütü değerlendirilerek tasfiye
edilmesi ve Suriye'de şeriatçı çetelere silah dahil her türlü yardımın devlet
eliyle yapılması kararı Mecliste mi
alındı?
En çok karıştırılan iktidar ile hükümettir. Sıradan
insanımız memleketi hükümetlerin yönettiğine inandığı için hükümet olmayı iktidar
olmak şeklinde değerlendirir. Bir çok aydın da aynı değerlendirmeyi yapar. Aydınların
yanılgısının zemininde devleti sınıflar üstü görmek vardır.
İktidar olmak demek devlete sahip olmak, devlete hakim olmak
demektir. Devlet ise tüm üst yapı kurum ve organlarıdır. Meclis, hükümet bu üst
yapı kurumlarından sadece birisidir o kadar. Hükümet olduğunuzda devlete hakim
olamazsınız. En çokta Ecevit bu sorunu anlayamamıştır. Her hükümet kuruduğunda
iktidar olduğu yanılsamasını yaşamıştır.
Bugün Erdoğan/Davutoğlu'nda somutlaşan Yeni Osmanlıcılık
iktidardır. Seçim sonuçları sadece onun hükümetini alaşağı etmiştir. Hükümetin
dışındaki bütün üst yapı kurumları diktatörlüğün elindedir. AKP dışındaki bir
koalisyon hükümeti diktatörlüğün toplumu yönetmekteki rahatlığını zaafa
uğratmaktan daha ileriye gidemez.
Diktatörlüğün Genelkurmay ile ittifakına daha çok
sarılacağını tahmin ediyorum. Bu genelkurmay diktatörlüğün uyguladığı
politikaların ortağıdır. En az diktatör kadar o da sorumludur. Uludere'de
burjuva yasalarını hiçe sayarak ticaret yapan Kürtleri ben öldürmedim. En
üsttekinin emriyle Genelkurmayın uçakları bombaladı. Suriye'de katliamcı örgüt
IŞİD'e giden silahları durduran ve kamuoyunun öğrenmesini sağlayan komutanları
ben tutuklatmadım. Bu komutanlar tutuklanırken Genelkurmay'ın kendi kadrolarına
sahip çıkmaması diktatörün politikalarına ortak olduğunun kanıtıdır.
Bütün hırsızların birbirlerini bildikleri gibi, bütün
suçlular birbirlerini bilirler ve tanırlar. Ama suç tarihinde suçluların
birbirlerine ihanet ettikleri de çok görülmüştür.
Bir ihanet yaşanır mı diye şimdilik ancak soru sormak ile
yetinelim.
Seçim sonuçlarının en tehlikeli görünümü Türk milliyetçiliği
ile Kürtlerin cepheleşmesinin artmış olmasıdır. Kimi yorumcuların ilk kez oy
kullanan 2 milyona yakın gençliğin radikalleri tercih etmesi şeklinde
değerlendiriyor olması tehlikenin boyutunu daha çok olduğunu göstermektedir.
Çünkü işçi sınıfı mücadelesine en çok zarar veren iç savaş veya iç çatışmaların
yaşanmasıdır. Bu tür çatışmalarda daha çok gençlik ön plana çıkar. Neredeyse
her türlü şiddeti gençler sorunu çözen yöntem olarak benimserler. Uzun vade
düşünmekten yoksundurlar. Sürekli kısa vadeli düşünürler o yüzden bir an önce
sonuca gitmek isterler. Birbirini tanıma, anlama ve ikna süreci sabır ve emek
isteyen uzun vadeli süreçtir. Gençliğin sabrı yoktur. O yüzden şimdiki
gençliğin ve yeni gelmekte olan kuşağın Türkler ve Kürtler olarak düşmanca
saflaşması bu seçimlerin ortaya çıkardığı en büyük tehlikelerden biridir. Bu
tehlikeyi bertaraf etmek devlete rağmen esas olarak Kürtlerin izleyeceği
politika ve tavır alışlarıyla ilgilidir. Çünkü kendini sokak teröründen
şimdilik uzak tutan faşist ideoloji sahibi partiyi tercih eden başta gençlerin
ve diğerlerinin en büyük endişesi "bölünmedir". İkinci sırada
Birleşik Devletler ile girdiği ilişkidir.
Kürt burjuva hareketinin "bölünme" endişesini
gidermek için çok fazla gayret gösterdiği görülmektedir. Fakat burada samimiyet
test edilmektedir. Dolayısı ile kitleler pratiğe, somuta bakmaktadırlar.
Pratikte gördükleri ile söylemin çelişki oluşturduğuna tanık olunca samimiyetin
yerini politik taktik aldığı düşünülmektedir.
Kürt burjuva hareketini "bölünme" ve Birleşik
Devletler ile dolaylı ilişkisinden uzaklaştıracak sol bir duruş almasını
sağlamada yardımcı olacak en etkili güç genel anlamda Türkiye sosyalistleri ama
özel olarak da HDP bileşenlerini oluşturan sosyalistlerdir. Bunun yolu da Kürt
hareketinin sınıf eksenli mücadelede aktif ve kitlesel olarak yer almasını
sağlamaktır. Çünkü kapitalist sisteme karşı Kürt ve Türk işçilerin birlikte
mücadelesi dostlukları geliştirecek en önemli alandır.
Sosyalistler, özellikle HDP bileşenleri bugüne kadar Kürt hareketinin yanlışlıklarını
eleştirmekten kaçınmışlardır. Eleştiriden kaçmamak gerekir. Kürt hareketi ulusal
ve burjuva karakterli olduğu için izlediği politikalarla sınıfa zarar verecek
hataları yapmaya devam edecektir. Burjuva politikalarından uzaklaştırıp işçi
sınıfı mücadelesine yaklaştırmak yanlışlarının üzerine cesurca gitmekten
geçmektedir.
"Laik seçkinci burjuvazi" seçim sonuçlarına hem
sevindi hem üzüldü. Emperyalist güçlerde aynı duyguları yaşadı. Çünkü her
ikisinin de istediği ve beklentisi HDP'nin barajı aşarak meclise girmesi
AKP'nin tek başına hükümet kuracak çoğunluğu ulaşmasıydı. Hayat böyledir,
şablonlara uymaz. Kitlelerin tercihi her beklentiyi gerçekleştirmez. Şimdi hem
emperyalist güçler, hem de "laik seçkinci burjuvazi" yavaş yavaş
ortaya çıkmakta olan siyasi bunalıma nasıl çözüm buluruz diye düşünmek ile
meşgul.
Seçim sonuçlarına sevinecek olan sadece Kürtlerdir diğer
sevinenler kendilerini kandırmaktadırlar.
Gerek S. Demirtaş, gerekse de S. Süreyya Önder "Emanet
oylar"dan söz ediyor. S. Demirtaş daha da ileri giderek "Bize emanet oy verenleri mahcup
etmeyeceğiz" diyor. Çözümlenmesi gereken bir tez oluyor. Kim/kimler
mahcup edilmeyecek? Emanet oy verenler kim ve neden?
Önce nedeni açıklamak istiyorum.
Erdoğan diktasından kurtulmak isteyen büyük çoğunluk HDP'nin
barajı geçmesini istiyordu.
Kılıçdaroğlu "HDP'in
barajı geçmesini istiyorum" derken sadece bunu jest olarak
söylemiyordu. Gerçekten de barajı geçmesini istiyordu. Çünkü İslam Türk
diktatörlüğünün hükümeti olan AKP'yi engellemenin başka yolu görülmüyordu.
Kendileri de dahil hiç bir partinin tek başına AKP hükümetine engel
olamayacağını biliyordu ve bu yüzden HDP'nin barajı geçmesini istiyordu.
"Laik seçkin burjuvazi" sınıfsal çıkarı gereği,
iktidardan kovulmuş olmanın acısıyla HDP'nin barajı geçmesi için elindeki tüm
olanakları kullandı.
Birleşik Devletler emperyalizmiyle işbirliği içinde olan
Gülen Tarikatı iktidar kavgasında özellikle fetihçi Erdoğan/Davutoğlu savaş
kliğinden kurtulma mücadelesi veriyor ve HDP'nin barajı geçmesi için
çalışıyordu.
Azınlıkta olan şimdiye kadar özellikle CHP'ye oyunu vermiş
olan geçmişte sosyalist mücadele içinde yer alan Türk solcuları da HDP diyordu.
Aleviler Batı bölgeleri dışında özellikle iç Anadolu'da
yaşayan aleviler HDP dedi. Uzak ve yakın tarihte kotr gerilla kışkırtmaları ile
Sünnilerin başını çektiği katliamlar yaşamış olan İç Anadolu'daki Aleviler
-evlerinin işaretlenmesi, Erdoğan'ın meydanlarda Kılıçdaroğlu'nu Alevi olması
nedeniyle yuhalatması vb- IŞİD katliamcı örgütün Irak ve Suriye Alevilerini
hunharca öldürmelerine tanıklıkları tehlikeyi yakıcı bir şekilde yaşıyor
olmalarından HDP'yi tercih ettiler. Özellikle İç Anadolu'da Sünni İslam
diktatörlüğünün baskısını her gün yaşıyorlar. Can ve mal güvenlikleri sürekli
tehdit ediliyor. Batı Anadolu da ise durum biraz farklı. Çünkü Batı da
genellikle CHP hakim ve İç Anadolu'daki Alevilerin tehdit altında olmaları gibi
bir duyguyu yaşamıyorlar. Bu farklılık Alevilerin HDP tercihindeki en büyük
etken oluyor.
Yukarıda belirtiklerim HDP'nin dışındaki güçler. Erdoğan'ın
Uludere katliamı ve Roboski'ye IŞİD saldırılarına destek politikaları,
Dolmabahçe mutabakatını yok sayması Kürtlerin büyük çoğunluğunu HDP'ye
yöneltti. Diktatöre dur deme ihtiyacı hissettiler. Batı Anadolu'da daha önce
AKP'ye giden Kürt oylar gereken partiye HDP'ye gitti. Bunlara emanet oylar
denilemez, bunlar HDP'nin oylarıdır. AKP Kürt sorununu çözme girişim ve
umutlarından dolayı, özellikle Sünni Müslüman Kürtler önceki seçimlerde AKP'ye
oy vermişlerdi. İşte esas emanet oylar AKP'ye daha önce verilmiş Kürt
oylarıdır. Bu seçimde gerçek mecrası olan HDP'de yerini aldı.
HDP dışındaki destek güçlerinin ortak beklentisi
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği ile işbirliği yapmamaktır. Yani emanet denilen
oyların beklentisi diktatörlükle şimdi veya sonra işbirliğine gitmemesidir. S. Demirtaş'ın "Bize emanet oy verenleri mahcup etmeyeceğiz" açıklaması
İslamcı burjuvazinin temsilcisi Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği ile işbirliği
yapmayacağız demektir.
Tabii ki S. Demirtaş'ın bu açıklaması desteklenmelidir.
Hatta derinleştirilmelidir. Ama A. Öcalan'ın ne diyeceği nasıl bir politik
taktik geliştireceği esas olarak HDP'nin siyasi duruşunu belirleyecektir.
Seçim sonuçları ortaya siyasi bunalım çıkarmıştır. Burjuvazi
açısında hiç de iyi bir sonuç değildir. Şimdi hem iktidardaki İslamcı, hem de
iktidardan uzaklaştırılmış "laik seçkinci burjuvazi" bir birlerini
suçlamaktadırlar.
İslamcı burjuvazi ile "laik seçkinci burjuvazinin"
uzlaşıp uzlaşmaması ancak yeni bir anayasa ile olanaklı görülmektedir. Bunun
anlamı "laik seçkinci burjuvazinin" istemi olan Avrupa Birliği uyunm yasaları
çerçevesinde iktidar ortaklığıdır. Bu aynı zamanda emperyalist güçler ile Kürt
burjuvazisinin de istemidir. A. Gül ve Gülen Tarikatının İslam'ı
sekülerleştirmesinin devlete hakim kılınmasıdır.
"Laik seçkinci burjuvazi" İslamcı burjuvaziye
finali vermemiştir. Şimdi yeni bir periyot başlamıştır. Burjuvaların iktidar
kavgası çok çeşitlenerek devam etmektedir.
Siyasi bunalım ve burjuvazinin kendi içindeki sınıf kavgası
başlangıç olarak devrimci durum yaratmaz. Ama sınıf mücadelesinin kazanımlarını
artıracağı çok güzel fırsatlar sunarak. Sosyalistler mevcut durumu doğru
çözümler ise yerinde etkileyici politikalar ile sınıf mücadelesini daha ileri
boyuta taşıyabilir.
Özetlersek;
Bir; Seçimin kazananı Kürtlerdir.
İki; Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği seçimi kaybetmiştir. Ama
kitlesel desteğinde çok az bir kayıp vardır.
Üç; Kitlelerin siyasi tercihleri dinsel ve etnik bölünmeyi
açığa çıkarmıştır. Cami merkezli ve meydanlarda kürsüden Kuran'ı sallayarak
propaganda yapan dini referans almış siyasi parti seçmenden yüzde 40.8 oy
almıştır. Buna Saadet Partisinin aldığı oyu da eklersek seçmenin yüzde 43'ünün
sorunlara dini referans temelinde yaklaştığının görürüz. Böylece Müslüman inanç
sahiplerinin diktatörlük tarafından hızla politikleştirerek İslam ideolojisinin
hegemonyası altına almıştır.
Dört; Özellikle Ege'de Türkçü parti oylarını artırmıştır. Bu
durum Batı'da Türk ırkçılığı siyasetinin daha geniş kitleler tarafından
benimsendiğinin ifadesidir.
Beş; emperyalistler ve "laik seçkinci burjuvazi"
Erdoğan'ın tek adam diktatörlüğünün önünü şimdilik kesmişlerdir. Ama AKP'nin tek başına hükümet olmasını
sağlayamamışlardır.
Altı; Seçim sonuçları siyasi bunalım sürecini başlatmıştır.
Osmanlıda oyun çoktu ama Yeni Osmanlılarda oyun daha da çok.
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin seçimler sonrası nasıl bir politika izleyeceği
şimdilik bilinmemektedir.
İslam Türk Diktatörlüğünü kollayıp korumak için bir çok
olasılık vardır, her şey mümkündür.
Comments
Post a Comment