Politik "Cahiller"
İlber
Oltaylı, adam burjuva tarihçisi ama taşı gediğine koymayı biliyor. Yönetici
oligarklar tarihinin güçlü bilgisine sahip olan İ. Oltaylı egemen sınıf
politikacıların kendi tarih bilgisizliğini yüzlerine vurarak "cahilsin kardeşim cahil" diyerek
öfkesini yansıtıyor.
Gerçektende
olur olmaz her fırsatta "tarihi an", "tarihi gün",
"tarih yazdı" gibi sözcüklerin yer aldığı cümleler kuruluyor. Tarih
kavramı sadece hangi gün hangi ay hangi yıldan ibaret olduğunu sanan bir çok
sözüm ona "aydın" tarih diye diye tarihi katlediyorlar.
Bu ülkede
eskiden okuma yazma bilmeyenlere cahil denirdi. Şimdi bilgisi olmadan
konuşanlara cahil deniliyor.
Uğur
Mumcu'nun bir sözü vardı "bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz" diye. Bizim memlekette herkes,
hele hele politika yapan ve futbol yorumlayan herkes fikir sahibi bilgi
yoksunudurlar. Herkesin fikri olması çok doğaldır ama bu fikrini tartışılmaz
doğru, hem de mutlak doğru gibi savunması komikliktir.
12 Eylül
darbesi öncesi adam, Sosyalizm Alfabesi
ile Stalin'in Diyalektik ve Tarih
Materyalizm broşürünü okumayı yeterli gördüğünden fikrini söylerken
"Biz Marksistler..." diye söze başlıyordu. Neyse ki 12 Eylül darbesi
ile ülkemiz solcuların ideolojik ve örgütsel yenilgi sonrası genel anlamda
toplumda, özel anlamda sol da "Biz Marksistler..." söylemi değer
oluşturmadığı için bu tür iki kitap okumayla Marksist olanlardan kurtulduk. Eee,
bazı kötülüklerin böyle "iyi" yanları da oluyor.
Günlük
yaşamda bireyler gösterilen gerçeklik ile iç içe yaşarlar. Gösterilen ile tanış
olduklarından fikir sahibidirler. Ancak bilgi gösterilende değil gösterilen ile
kamufle edilende gizlidir. İşte o giz çözümlendiğinde bilgiye ulaşılır.
Ulaşılan bilgi de bire bir gerçeklik değildir. O gerçeklik bizim felsefi,
kültürel ve ideolojik süzgecimizden geçerek hakikate dönüşür. Yani bizim
bilgimiz aslında gerçekliğin hakikatidir.
Sorunun
felsefi boyutunu fazla uzatmadan konumuza dönersek, şöyle devam edebiliriz: 7
Haziran seçim sonuçları Türkiye'de hükümeti düşürmüştür. Şimdi herkes, en büyük
burjuvaziden en dandik siyasiye kadar, hükümet kurmak ile meşguldür. Hatta
kahvedeki, işteki vatandaş bile hükümet kurma tartışmalarına katılıp fikir
yürütmektedir.Ne güzel, Demirel'in konuşan Türkiye dediği bu olsa gerek.!!!
Bütün kurma/kurdurmama
tartışmaları sistem içinde kalarak yapılmaktadır. Bu tür tartışmalar ilerletici
değildir. Tartışma ve değerlendirmelerde "üretilen fikirler" kitleler
üzerinde sistemin ideolojik hegemonya oluşturmasına katkı koymaktan öteye
geçemez.
Hemen hemen
bütün yorumcular, soldan sağa, istikrar da istikrar diye tutturmaktadırlar.
Yorumcuların
hiç biri kimin istikrarı diyerek konuyu açmamaktadırlar.
Laik
seçkinci burjuvazinin örgütü olan TUSİAD ile İslamcı burjuvazinin örgütü olan
MUSİAD istikrarın sağlanması için -siz bunu kârlarına kâr katmaya devam
etmeleri diye okuyun- AKP-CHP koalisyonun kurulmasında hem fikir olmuşlardır.
Partileri ikna etmek için Ankara'ya aynı anda çıkartma yapmışlardır. Siyasi
bunalımın toplumsal bunalıma dönüşerek istikrarın bozulmaması için yoğun mesai
harcamaktadırlar. Yani demek istemem burjuvazi kendi istikrarını düşünmektedir.
Emekçilerin canı cehenneme.....
Solda yorum
yazıları yazan kimileri de muğlak bir kavram kullanarak "demokrasi
güçlerinin mücadelesi" belirleyici olacaktır deyip durmaktadır. Onun
yanına bir de "emekçilerin taleplerini" koymaktadır. Emekçilerin
seçimlerde siyasi tercihine baktığımızda taleplerinin bilincinde olmadıkları
görülmektedir. Çünkü emekçilerin büyük bölümü sağ partilere oyunu vermiştir. Bizimkinde
ne gam!
Bir başka
görünende Suriye savaşıdır. "Girdik, giriyoruz". "Suriye'nin
Kuzey'inde yeni bir devlete izin vermeyiz." Ne kadar tanıdık değil mi?
Irak savaşında da o günlerin yöneticileri benzer sözler kullanıyorlardı.
Sanırım emperyalistler, özellikle Birleşik Devletler emperyalizminin
politikacıları kıs kıs gülüyorlardır. Erdoğan'ı seçim sonuçları ile içte ve
Suriye'de de PYD üzerinden uyguladıkları politika ile dışta sıkıştırmış olmanın
keyfini sürüyorlardır.
Erdoğan
öfkeli, yine ona buna saldırmaya başladı. Tekin değil. En son Devlet Bahçeli'ye
Uygur Türkleri üzerinden çattı. Zavallı Bahçeli kendi gazetesi Ortadoğu'da
"gittim gittim" diyerek fotoğraflar ile kanıtlamaya çalışıyor. Bu da
işin görünen kısmı.
Erdoğan
durduk yerde neden Bahçeliye Uygur Türkleri üzerinden saldırdı? Her gün her
saat koalisyon hükümeti kuran yorumcularımız maalesef bunu da görmedi.
AKP ve MHP
tabanının AKP ile MHP'nin koalisyon hükümeti kurmasını istediği gazetelerde yer
aldı. Bir hafta öncesinde bu olasılık oldukça yüksekti. Bizim bilmediğimiz
gizli görüşmelerde yol alındığı tahmin edildi. Buraya kadar gazetelerde yer
alanlar.
Peki neden
böyle bir AKP-MHP koalisyon hükümeti öncelik olarak ele alındı?
İşte şimdi
fikrin altyapısına geliyoruz.
Gülen
tarikatı ile Erdoğan'ın iktidar kavgasında -bu kavgaya mandacılar ile
fetihçilerde diyebiliriz- Erdoğan Genelkurmaya yaslandı. Bu ittifakının maddi
zeminini de Genelkurmay'ın Gülen'in devleti ele geçirmesine engel olma isteği
oluşturuyor. Tabii buna Birleşik Devletler emperyalizminin ordu içindeki
operasyonuna sessiz tepki duymasını ve aynı zamanda Kürtlerin amaçlarına
ulaşmasında kolaylaştırıcı olmasını da eklemek gerekiyor. Kısacası Erdoğan ile
Genelkurmayın çıkarları örtüştü. Bu ittifak ister istemez Erdoğan'ın Kürt
politikasına söylem ve ilişkisinde değişmeyi getirdi. Dolmabahçe mutabakatına
karşı çıkış ve A. Öcalan'a tecrit örnek olarak gösterilebilinir.
7 Haziran
seçimlerinde Kürtlerin siyasi örgütlenmesi olan HDP'in barajı aşarak güçlü bir
şekilde parlamentoya girmesi Erdoğan ile Genelkurmay'ın rahatsızlığını artırdı.
Ve PKK uzantısı olarak görülen PYD'nin Suriye'de etki bölgelerini genişleterek
Türkiye'nin Güney sınırının neredeyse yarısını kontrol altına alması
rahatsızlığı daha da üst seviyeye çıkardı.
Bir çok
yorumcu burnumuzun dibinde ikinci bir Kürt devleti hayra alemet değil, olmamalı
diyor. Ama bunu sadece ikinci bir İsrail devleti ve içerideki Kürtleri
etkileyecek olmasından korkuyor. Şüphesiz bunlarda tedirginlikte etken ama esas
mesele Yeni Osmanlıcık politikasında yatıyor.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliği Ortadoğu'nun lider ülkesi olarak enerji kaynaklarından ve
pazarından en büyük payı almak istiyor. Irak'ta Birleşik Devletler ve İngiltere
desteğinde kurulmuş Kürt devletine bir de Suriye'deki eklenirse Türkiye amacına
ulaşmak için Ortadoğu'ya nasıl inecek? Irak ve Suriye sınırı Kürtler tarafından
kapatılmış, diğer tarafta Ortadoğu'da rakibi olan İran var. Alsana "tampon
bölge" Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği "Suriye'de tampon bölge"
diye diye uyguladığı fetihçi politikalar sonucunda kendisine engel olan bir
tampon bölge kurulmasına katkı koymuş oldu.
Kürtlerin
siyasi başarısı, Suriye'deki Kürtlerin etki alanlarını artırması Genelkurmay'ı
da en az AKP kadar rahatsız etti. En fazla rahatsızlık duyanlardan birisi de
MHP oldu. İşte çıkarlar geldi geldi Kürtler zeminde buluştu. Ve bu yüzden ilk
koalisyon hükümeti kurulması tartışmaları MHP ile başladı.
Bence
Erdoğan MHP ile koalisyon hükümeti kurma girişimlerine çaresizliğinin sonucunda
olur verdi. Çünkü Erdoğan Kürt sorunun çözümünü Osmanlı eyalet sistemindeki
gibi çözmeyi düşlüyor. Böyle bir koalisyon hükümetinin bu çözüm modelini kabul
etmesinin olanağı yok. Ancak Erdoğan siyasetten AKP hükümetinin düşmesiyle
güçsüzlüğüne Ordu ve polisteki etkisizliği de eklenince çaresiz kabul etmek
zorunda kaldı.
İktidar
olabilirsiniz. Bir çok üst yapı kurumuyla birlikte ordu ve polise de hakim
olabilirsiniz. Ancak bu kurumların kadroları her ne kadar siyasi iktidara bağlı
görev yapıyor olsalar da sizinle aynı ideolojiyi paylaşmıyorlarsa her
istediğinizi yaptıramazsının. Erdoğan, polis ve ordu ile böyle bir ilişki
içerisinde. Ama MİT'e mutlak hakim ve ona her istediğini rahatlıkla
yaptırtabiliyor.
Son
yazdığın paragrafları özetlersem:
1- 7
Haziran seçimlerinin AKP'yi hükümetten düşürmesi sonucunda Erdoğan siyasetten gücünü yitirmiştir.
2-
Seçimlerde yaklaşık yüzde 8 oy kaybetmiş olmasına rağmen yüzde 42 varan oy
alması kitlesel desteğinin devam ettiğini göstermektedir.
3-
Mandacılar ile iktidar kavgasında Genelkurmay ile girmiş olduğu ittifak Kürt
sorununda elini kolunu bağlamaktadır.
Devam
edersek; MHP ile koalisyon hükümeti kurulmasının şimdilik suya düşmüş olmasına
Kılıçdaroğlu'ndan çok Erdoğan sevinmiştir. Seçim sonrası hemen Baykal ile görüşmesi
AKP- CHP koalisyon hükümetinden yana olduğunun kanıtıdır.
CHP ile
koalisyon siyasetten Erdoğan'ı güçlendirecektir. CHP'li koalisyon kendini
"laik ordu" diye tanımlayan Genelkurmayın sempatisini
kazandıracaktır. Suriye politikasında bu kadar çok açmaza düşülmesini -değişip
değişmemesi CHP'nin tavrına ve mücadele gücüne bağlıdır- CHP ile aşma yoluna
gidilecektir. Erdoğan/Davutoğlu asla Yeni Osmanlıcılık hayallerinden
vazgeçmeyecek tavizler vererek, geri adım atarak gerçekleşmesi için mücadele
edecektir. Ortadoğu ülkelerinde Sünni Müslümanlar ile kurmuş olduğu örgütsel
ilişkiyi devam ettirecektir. Kitle desteğini muhafaza eden Erdoğan siyasetten
güçlendiğinde tekrar eski politikalarına dönecektir.
Bütün bu
olasılıkları dikkate alırken Erdoğan ele geçirmiş olduğu iktidarı asla teslim
etmeyecektir. Her türlü yönteme başvurarak iktidarını muhafaza etmeye
çalışacaktır. Unutmayalım Osmanlıda oyun çoktu, Yeni Osmanlılarda oyun daha da
çok. 29. 06.2015
Comments
Post a Comment