Fatih Terim: Bir Megeloman Kişilik.
Bu memleket
insanı kendi putunu kendi yaratıp sonrada tapar. Bütün tapınç nesneleri ve
duyulu olanlar gökten zembil ile inmemiş, insanlar tarafından yaratılmıştır.
Sonrada kutsanmış ilahi mertebeye çıkarılmış ve tapınılması gereken
yapılmıştır. Artık tapınç yapılanın kendi kuralları vardır ve herkes bu kutsal
kurallara uymak zorundadır.
Genellikle
yoksul ve ekonomik olarak gelişmişlik düzeyi geri olan toplumlarda din çok
güçlüdür. Burada birey kendi değildir. Birey başka bir şey için vardır ve o yüksek
noktaya ulaşmak için sürekli kendini parçalamaktadır. Birey olamayanlar kendi
varlığının bilincinin de farkında değildirler ve özgüvenleri de gelişmemiştir.
Sorunlarına çözümü sürekli kendi gücünün dışında aramaktadır. Bir otoriteye,
olağanüstü bir güce gereksinme duyar.
Bu güçler
çeşitlilik içerir. Tanrı en üst ve mutlak güçtür. Alt kategoriyi Hıristiyanlıkta
papa yani ruhban sınıfı oluşturur. Diğer dinlerinde bir otorite sahibi kişisi
veya makamı vardır. Birey sorunlarının çözümü için bunların "hayır
dualarından" eksik kalmamak ister. Bir dizi dini tören bir anlamda hem
arınma hem de sorunlarının çözümü anlamına gelir. Bu törene katılarak mutlak
güç tarafından af edilme ve istemlerinin yerine gelmesi heyecanını yaşar.
Eskiden
kral ile Hıristiyanlık özdeşti. Osmanlıda da Yavuz, kılıç zoruyla halifeliği
Mısır'dan İstanbul sarayına getirdi. Böylece
padişah Müslümanlığın en yüksek dini otoritesi olan halifeliği de kendisinde
özdeşleştirdi.
Kral/imparator
gücün en üstü anlamındadır. Tapınç toplumları yer yüzünde mutlak gücün
temsilcisi olan kral/imparatorlara tapınmayı da eksik etmezler.
İmparator
lakabını kendisine yakıştırmış olan Fatih Terim de kendisini futbolun en üstün
gücü sanmaktadır.
İlk krallar
çobandı ve çok bilgiliydiler, tabii o dönemin özellikleri içinde...O devirlerde
ulaşım ve haberleşme ilkeldi. İnsanlar gördükleri ile bilgi sahibi olurlardı.
"Çok yaşayan değil, çok gezen bilir" sözünün kökü buraya dayanır.
Çobanlarda hem hayvanları otlatırken, hem de pazar ilişkisi ile çok gezer çok
bilirlerdi. O ilkel toplumların çobanları kendi çapında birer kraldı. Yani
imparatorlar bilgili insanlardı. Eee Fatih Terim futbolun bilgisine hem de en
üst seviyede bilgisine sahip midir? Kesinlikle hayır. Bırakın en üst bilgiye
sahip olmayı orta seviyeden bilgiye bile sahip değildir. Bir gazeteci F.
Terim'e "okuduğunuz son üç kitabı sayar mısınız?" diye sorsun alacağı
yanıt bizlere ip ucu verecektir.
Bir ukala,
kendini beğenmiş, ne oldum delisi birisi ancak "ben öğrenmem öğretirim"
der. Sanrım İ. Ortaylı "cahil, hem de kara cahilliğinden öyle diyor"
der. Adam "doğru dürüst hiç bir şey bilmediği için her şeyi bildiğini
sanıyor" diye eklemeyi de unutmaz.
Fatih Terim
şiddet eğilimlidir. Amacına ulaşmadığı zaman şiddete başvurmayı ihmal etmez.
Futbolculuk döneminden bilirim. Adana Demirspor maçında rakibi Erol'a kafa
atmışlığı vardır. Sonra küfürü eksik etmez.
Fatih Terim
parayı çok sever ama insanı sevmez. O sadece kendisini sever.Üstün kişiliktir
imparatordur ya, ondan kendini çok sever. Bütün kasılmaları, teknik direktörlük
seminerinde katılımcıların bildiklerini saatlerce anılarıyla karışık böbürlen
böbürlene anlatması, salondaki meslektaşlarının oh poflarını hiçe sayması bu
yüzdendir. Bu seminer açış konuşmasında Avrupa'da tanınmış teknik adamlar ile
yaptığı konuşmaları çok önemli anılar diye anlatmayı futbol bilgisinin ne kadar
üst seviyede olduğunu gösterdiğini sanması başka bir saçmalık. Kaldı ki
Biliç'in açıklamasından da anladığımız kadarıyla Fatih Terim'i Avrupa'nın
tanınmış hiç bir teknik adamının dikkate almadığı anlaşılıyor. Fatih Terim bir
yolunu bulup onlarla ilişki kuruyor sonrada bu ilişkiyi kendisine endeksli
futbol yorumcu ve yazarlarıyla topluma pazarlıyor. Biliç, Beşiktaş'a yeni
geldiğinde sormuşlardı "Fatih Terimle hiç görüştünüz mü?" diye Biliç
"Viyana da bir defa cafe de kahve içtik" diye cevaplamıştı. Ama o
cevaplamadan F. Terim, Biliç'i davet etmiş veya bulmuş anlaşılıyordu.
Fatih Terim
şiddet yanlısıdır ve küfürbazdır. Onun için insan olan futbolcu kendi
amaçlarını gerçekleştirdiğinde değerlidir. Eğer beklemediği davranışı gösterir,
beklemediği yanlışı yaparsa o artık Terim için bir hiçtir, her türlü kötülüğü
hak etmiştir.
Tarih 2012
yılı Galatasaray Sanica Boru Elezağspor ile oynuyor. İkinci yarının hemen
başında Yekta Kurtuluş'un golüyle Galatasaray öne geçiyor. Elezağspor'un
başında başka bir sorunlu teknik adam Yılmaz Vural var. Büyük takımlara karşı
aslan kesildiği biliniyor. Oyuncu değişikliğine gidiyor ve hızlı kontrataklar
ile Galatasaray'a zor anlar yaşatıyor. Fatih Terim kenarda kuduruyor. Dakika 89
Elazığ atağında Muslera penaltıya neden oluyor. Kırmızı kart F. Terim bütün
değişiklik hakkını kullanmış kaleye Melo geçiyor. Penaltı kullanılmazdan önce
kameralar Fatih Terim'i zumluyor. Daha önceki bir maçta Aydın Yılmaz'a
"Allah belanı versin" diye bağıran Fatih Terim bu kez iyice zıvanadan
çıkmış Emre Çolak'a "Piç" diye küfür ediyor. Futbol yorumcuları,
yazarları duymuyor ama milyonlarca futbol izleyicisi duyuyor. Ha bu arada
Futbol Federasyonu ise hiç duymuyor.
Fatih Terim
parayı çok seven ırkçıdır. En yakın en samimi arkadaşı binlerce faili meçhul
operasyonların sorumlusu Mehmet Ağar'dır.
Biraz gerilere gidelim. Tarih 12 Nisan 1997 İstanbulspor - Galatasaray
maçı sonrası. İstanbulspor'un teknik sorumlusu Boşnak kökenli Yugoslav Saffet
Susiç. Galatasaray'ın başında F. Terim. Uzatma dakikalarında haksız bir penaltı
ile Galatasaray maçı kazanıyor. Saffet Susiç doğal olarak yakınıyor. Terim maç
sonrası "Ben kendisine sadece tebrik
için yöneldim. Yani ben ne hakaret hak ettim, ne de herhangi bi' jest-mimik hak
etim. Hele bi' Yugoslavdan hiç hak
etmedim" diye faşizan içerikli açıklamasını yapıyor.
2006 yılı
Dünya Kupası Avrupa Elemeleri play-off maçını anımsayan var mı? Bu maç 2005
yılında oynamıştı. İlk maçı Türk milli takımı İsviçre'de 2-0 kaybetmişti. Terim
bu yenilgiyi hazmedememiş, kırk yalanla Türkiye kamuoyunu rövanş maçına
hazırlamıştı. Ama ne hazırlama yok İsviçre'de şöyle kötü davranmışlar, yok
baskı ve terör estirmişler, hakem dahil her şey onlardan yanaymış vs vs vs.
Yani Türkün hakkı yine bin bir dolapla yenmişti. O zaman hadlerini bildirmek
gerekiyordu. O günün gazeteleri gergin ortam oluşması için özel yayınlar
yapıyorlardı. Ne de olsa "her şey vatan için" Şükrü Saraçoğlu stadında
oynan rövanş maçını Türkiye 4-2 kazanmasına rağmen elendi. Maç biter bitmez
Fatih Terim'in ilk maç sonrası özel olarak yarattı gergin ortam meyvesini
verdi. Olaylar.. olaylar.. olaylar.. Efendiliği ile bilinen Şifo Mehmet bile
soyunma odasına giden İsviçreli oyuncuya tekme attı. Sonrada bu yanlışından
dolayı milli takımdaki görevinden istifa etti. Fatih Terim mi her zamanki gibi
yine kazanan oydu. Çünkü yalaka spor medyası gerçeğin üstünü örtmeyi başardı.
Fatih Terim
Milan'dan kovulmuştur ama hiç bir spor yazarı ve yorumcusu Terim için
kovulmuştur demez. "Milan'dan ayrıldı" veya "Milan'dan
sonra" diye söze başlar. Oysa düpedüz kovulmuştur. Hem de aşağılarcasına
kovulmuştur.
Fatih Terim
İstanbul'a burjuvalara liderlik konferansı için davet edilmiştir. O liderlik
konferansındayken Milan, Fatih Terim'in teknik direktörlük görevine son vererek
kovmuştur. Sen liderlik üzerine ahkam keserken elinoğlu lideri paspas
yapmıştır.
Fatih
Terim'in İtalya macerası sadece futbol mudur? Eğer öyle düşünüyorsanız yanılıyorsunuzdur.
Fatih Terim araç olarak kullanılmıştır. İtalyanlar amacına ulaştıktan sonra
Terim'i Türkiye'ye paketlemişlerdir.
Tarih 1998
Türk devleti Suriye'de üstlenmiş olan A. Öcalan'ı baskıyla oradan çıkartıyor.
Öcalan o ülke senin bu ülke benim diyerek kendine yer arıyor. Bir ara İtalya'ya
yerleşiyor. Türkiye A. Öcalan'ı istiyor. Yoğun medya propagandası ile İtalyan
malları boykot ediliyor. Halk adeta kendinden geçmiş vaziyetleri yaşıyor.
Sokaklarda İtalyan malları yakılıyor. Hızını alamayanlar sadece ismi İtalyan
çağrışımı yapmasından dolayı Bellona'yı da protesto ediyor. Bu yanılgıyı
düzeltmek için Bellona gazetelere yüzde yüz Türk malıyız diye tam sayfa ilanlar
veriyor. Prelli lastikleri gibi yüzde şu kadarı Türk sermayesi şu kadar kişiye
istihdam sağlıyoruz gibi ilanlardan gazeteler geçilmiyor.
A. Öcalan
Birleşik Devletler istihbaratının büyük desteği ile Türk istihbaratına teslim
ediliyor. Ancak İtalya ile ilişkiler bozuk düzeltilmesi gerekiyor. Hangi
İtalya'nın bilinmez ama büyük olasılıkla 2000 yılında UEFA Kupasını kazanmış ve
ülkesinde çok popüler olan Fatih Terim'i İtalyan takımlarından birine teknik
adam yapılması geliyor. Yapılacak yayınlar ile kamuoyunda oluşan İtalyan
mallarına karşı tepki giderek yerine sempatiye dönüştürecektir.
Bizim çakma
imparator dünden razı. Galatasaray UEFA'yı kazandı ama çok büyük borç içinde.
Zaten Fatih Terim ne zaman Galatasaray'ın başına geçse Yıldırım Demirören gibi
neredeyse kulübü batıracak kadar borca sokmakta çok başarılıdır. Takımda
dağılıyor. Çakma imparator Avrupa'ya açılmak istiyor. Hooop İtalya. Sonra
İtalya'dan her gün haberler. Çakma reklamların esas oğlanı. Sık sık
röportajlar. Kamuoyunun gazı giderek azalıyor. Erdoğan'ın kankası Berlusconi
Milan'ın başına getiriyor. Kısa bir süre sonra Terim'in havası patlamış araba
lastiği gibi sönüyor. Başarı sıfır. Erdoğan'ın oğlunun düğünün şahidi Berlusconi
görev tamamlandığını görüyor ve Terim Milan'dan kovuluyor.
2002
yılında tekrar Galatasaray'ın başına getirildi. Galatasarayı şampiyon yapan
Lucescu gönderilmişti. Ki o Lucescu Galatasaray'a şampiyonlar ligi çeyrek
finali oynatmıştı. Galatasaray'da iki sezonda başarısız oldu. Galiba 30'a yakın
futbolcu transferi yapmıştı. O futbolcuların hiç birinden doğru dürüst verim
alamadı. Sonunda çok az konuşan beyefendi Özhan Canaydın dayanamamış Terim'i
bir anlamda kovmuştu. Çünkü o gitmek istemiyordu hatta Canaydın görevine son
verdiğinde şaşırmıştı.
Artık
Türkiye'de takım çalıştırmam diye havalara giren Fatih Terim hiç bir Avrupa
kulübü kapısını çalmayınca yılda 4 milyon uero'ya milliyetçi duyguları ayağa
kalkarak Milli Takımlar Teknik Sorumlusu oldu. Şimdi Erdoğan ve Demirören ile
birlikte Türkiye futbolunu katlediyorlar. 9 Temmuz 2015
Comments
Post a Comment