Futbolun Sorumlu Üçlüsü:
Erdoğan, Demirören, Terim -1-


Sokakta, arsada, okul bahçesinde top oynayan çocuklar için futbol bir oyundur. Ama günümüz profesyonel futbolu oyun olmaktan çıkmış kapitalist sistemin tamamlayıcısı olmuştur. Bu yüzden bugün endüstriyel futbol kavramı ile ifade olunmaktadır.


Futbol piyasasında futbolcular birer metadır. Alınıp-satılabilen. Dünyanın futbol piyasasında diğer metalar gibi hızla el değiştirirler. FİFA'ya göre 2011 yılının 1 Ocak - 31 Aralık tarihleri arasında 11 bin 500'den fazla futbolcu bir ülkeden başka bir ülkenin takımına transfer olmuştur. Yani günde 30 oyuncu, her 45 dakikada bir futbolcu kulüp değiştirmiştir. Futbolcuların transfer değeri toplam 3 milyar dolardır. 1 Haziran 2013 ile 31 Ocak 2014 tarihleri arasında bu rakam 3,4 milyar dolara yükseliyor. Dikkat etmişsinizdir bu rakamlar sadece bir ülkenin kulübünden başka bir ülkenin kulübüne transfer olanları kapsamaktadır. Ülke içi, iç piyasayı kapsamamaktadır. 2014 Dünya Kupası için Brezilya'nın harcadığı para 16 milyar dolardır. Kendi çapında mini kumar olan ama aynı zamanda bireyi kapitalist sistemde umutsuz bırakmayan iddia, sportoto gibi oyunlarda dönen para ise oldukça büyük rakamlardır.

Futbol sadece futbolcu transferleri, bilet satışları ve mini kumar ile sınırlı değil. Tekstil'den inşaat sektörüne kadar bir çok alanı kapsamaktadır. İTÜ Öğretim Üyesi ve Spor Yazarı Metin Tükenmez'in 1 Ocak 2002 tarihli Capital dergisine açıkladığına göre dünya futbolu 200 milyarlık  bir pazarı oluşturmakta ve 1 milyar insanı istihdam etmektedir.

Eee siz hala bu futbola oyun mu diyorsunuz? Siz oyun demeye devam diyor olabilirsiniz ama ülkemiz futbolu üzerinde üç kişi oyun oynamaktadır.

I. Kişi: Son gösteri maçında üç gol atan eski bir futbolcu. Dini bütün. Uçak tasarımı mühendisliği bilgisinden elektronik mühendisliği bilgisine kadar müthiş birikimi (!)olan ve her şeyi bilen olduğu için Fenerbahçe kongresine müdahil olan, aynı zamanda genç futbolcunun kolundaki dövmesine kadar karışan 12 nolu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan.

II. Kişi: Hep bir şeyleri, özellikle de futbolu yönetmek isteyen, koltuk heveslisi, parası bol, bilgisi kıt, istediği yerde olmak için Cumhurbaşkanının futbolda emir eri olan Yıldırım Demirören.

III. Kişi: Futbolcuyken yenemediği takımın oyuncusuna kafa atan, yabancı teknik adama ırkçılık üslubu ile saldıran, her türlü komployu kurma özelliği olduğu iddia edilen, Milan'dan kovulmasını bile zafere dönüştürmeyi beceren, müthiş futbol bilgi birikiminin (!) yanında liderlik yeteneklerinin kendisinden başkasında olmadığına inanan, burjuva ahlakı ile derebeylik kültürünün somutlaştığı şahıs; Fatih Terim.

Bütün diktatörlerin yönetme biçimi öz olarak aynıdır, sadece biçim olarak farklıdır. En belirgin ortak özellikleri tek adam olmalarıdır. Her şeyin en iyisini onlar bilir. Bu yüzden de verdikleri kararlar mutlak doğrudur. Diktatörler müthiş bencildir ve çıkarcıdırlar. Milli bir şey gündeme geldiğinde sınırsız özverili görülürler. Ama malı götürmeyi adet edinmişlerdir. Fatih Terim milli takımlar baş sorumlusu görevi gündeme geldiğinde "milli takım olunca para konuşulmaz" demeyi ihmal etmemiştir. Ama yılda 4 milyon Euro. Eski para ile neredeyse 12 trilyon. Üstelik çok ama çok milliyetçidirler. Fakat alacağı ücreti Türk parası olarak değil de sürekli değer kazanan Euro ile ödenmesini şart koşarlar.  

Yıldırım Demirören futbol tutkunuydu. Beşiktaş kulübü üyesiydi.

Demirörenlerin Türkiye’nin her yerinde iş yapan Türkiye’nin en büyük LPG şirketlerinin sahibi olduğu biliniyor. Bu şirketlerin en tepesinde baba Demirören bulunuyor. Ama aşağıdan da oğul Yıldırım geliyor. Fakat baba oğlunun pek de başarılı olamayacağını sezinlemiş olacak ki büyük olasılıkla şirketleri batırmasından korktuğu için, Beşiktaş kulübüne başkan olmasına yardımcı oluyor. Demirören’in Başkanlığı sırasında Beşiktaş neredeyse iflas ediyordu.

Baba Demirören, Erdoğan ile de arasını sürekli iyi tutmayı becermiştir. Akıl almakta ve saygıda kusur etmezler. Vatan ve Milliyet gazetelerini satın alırken Erdoğan’a danışmayı ihmal etmemişti.  

2011 yılının Şubat ayında Demirören ile Karacan, Milliyet ve Vatan gazetesini Doğan grubundan satın aldılar. Bu satın almadan yaklaşık 4 ay sonra öküz ölmedi ama ortaklık bozuldu. Artık Demirörenler iki gazeteye tek başlarına sahiptiler.
Büyük burjuvazi neden gazete satın alıyor? Gazetecilik yapmak için mi? Gazetecilik yapıldığında burjuvazinin uykuları kaçacağı biliniyor. O zaman burjuvazinin gazete satın almasındaki amaç başka bir şey?

Demirörenler LPG’de Türkiye lideri ama sermaye büyümek isteğinden hiçbir zaman vazgeçmiyor. Yeni yatırımlar gerekiyor. Demirören de jeotermal enerji ve madencilik alanını seçiyor. Her iki alanda da büyük paralar olduğu biliniyor. Sorunsuz para kazanmak için Tayyip Erdoğan ile iyi geçinmek gerekiyor.

Birincisi; Tayyip, Doğan grubundan nefret ettiği için elindeki medyanın ele geçirilmesini istiyor. Milliyet ve Vatan’ı satın alarak Tayyip Erdoğan’ın emrine sunmak onunla olan ilişkinin derinleştirilmesini getireceğini ve jeotermal enerji alanı ile madencilikte büyük paralar kazanmak için devletin her türlü olanaklarından faydalanacağını biliyor.

Karacan ortaklığın bitirilmesinden yaklaşık 4,5 ay sonra Yıldırım Demirören Türkiye Futbol Federasyon Başkanlığına “seçiliyor”. Bu bir tesadüftür ve Demirören bileğinin hakkıyla Başkanlık koltuğuna oturmuştur diyebilir miyiz? Böylesine üst makamlara Tayyip Erdoğan “olur” demeden gelmenin olanağı olmadığı biliniyor.

Demirörenler öylesine Tayyip Erdoğan’ın her dediğini ikiletmeden yapmaya hazır ki baba Demirören önündeki havuzu görmeyip içine düşecek kadar kendinden geçebiliyor.
“2009 yılı…Yer Davutpaşa’da inşaatı tamamlanan İstanbul Emniyet Müdürlüğü Polis Eğitim ve Kongre Merkezi (PEKOM) açılışı. Kalabalık bir davetli grubu ve işadamları Tayyip Erdoğan’ın gelmesini bekliyor. Erdoğan Demirören, Tayyip Erdoğan gelmeden önce tören alanına giriyor. Yapılan bir anonsla Tayyip Erdoğan’ın birazdan Kongre Merkezi’nde olacağı söyleniyor. Bunu duyan Erdoğan Demirören kalabalığı yarıp öne geçmek için boş olan tarafa koşuyor. Ve bir anda kendini havuzda buluyor. Çünkü Erdoğan’a yetişmenin acelesiyle havuzu göremiyor.” (Hoş, Ocak 2014, sf. 153)

İdeolojik hegemonya oluşturmada medyanın ne kadar çok önemli olduğu biliniyor. Erdoğan bu yüzden bütün medyaya hakim olmak istiyor. Adı Demirören olan emirlerine hazır burjuvazinin oğlunun Federasyon Başkanlığına getirilmesi federasyona her istediğini sıkıntısız yaptırma anlamına geliyor. Son federasyon yönetim kurulu incelendiğinde Erdoğan'a uydu yönetim oluştuğu görülecektir.

İslam Türk Diktatörlüğünün uluslar arası sportif başarılara çok ihtiyacı var. Birçok sporcunun dopingli yakalanmasının nedeni de bu. Özellikle futbolda yıllardır başarı yok. Milli takımın elde edeceği bir başarı diktatörlük için Şam’da kayası cinsinden. Demirören’e milli takımın başına Fatih Terim’i getirmesine salık veren büyük olasılıkla Tayyip Erdoğan oluyor.

Fatih Terim’in başaracağına inanıyor. Kişilik olarak da Terim uygun bir seçim oluyor. Fatih Terim Müslüman’dır. Oruç ayında oruç tutar. İnançlıdır. Biraz eksiklikleri vardır tabii ama olsun başarı için katlanılır.  Zaten Tayyip Erdoğan başarı için otoriter kişiliği olan birisinin milli takımı yönetmesini ister. 

Fatih Terim de diktatöre bu işareti vermiştir.

İlki; Fenerbahçe ile Şükrü Saraçoğlu stadında oynanan final maçının 0-0 bitmesi ile şampiyonluk kupasının statta alınıp alınmaya tartışmasında Galatasaray başkanı Aysal atlanıyor Terim telefona sarılıyor "Efendim kupamızı burada kaldırmak istiyoruz yardımcı olun" diyor. Erdoğan dünden razı Fenerbahçe kulübünü ele geçirmek için Aziz Yıldırım itibarsızlaştırılmalı. İzni veriyor. Ve kupayı Galatasaray Şükrü Saraçoğlu stadında alıyor. 

Her şeyin bir bedeli var. Bedel ödemeye hazır olanlarda var. Karşılıklı çıkar ilişkileri zenginlikleri artırıyor. M. Gökçek'in TV kanalı uyduruk "Ustanın Hikayesi" belgeselini yapıyor. Mikrofon ve kameralar Fatih Terim'e çevriliyor. Erdoğan henüz daha cumhurbaşkanı olmadığı için Terim "Böyle bir Başbakan ülkemiz için büyük şans. Bu kadar sporu seven ve bu kadar destek veren bir başbakan çok önemli. Yaklaşımı, sağladığı imkanlar da harika" diyor.

Bütün diktatörler kendilerine övgü düzenlere "muhabetle yaklaşır" ve ödüllendirir. 12 Eylül darbesi sonrası Çoşkun Özarı da "yaşayan kahramanınız?" sorusuna "Kenan Evren" yanıtını vermişti. Çoşkun Özarı'nın Milli Takımlar teknikdirektör sorumluluğu devam etti.   


Gazeteci azarlayan, argo üsluptan asla vazgeçmeyen, "ben öğrenmem, öğretirim" diyerek, futbol konulu konferans katılımcısı prof'lardan önce konuşup onları dinlemeyi gerek görmeyip salonu terk eden Fatih Terim ile başarı beklentisi oldukça yüksekti. Nede olsa otoriter ve motivasyoncuydu. Ama olmadı bütün hayaller, beklentiler suya ha düştü ha düşecek. (devamı 9. Temmuz. 2015'de) 

Comments