Bir Garip Adem: Levent Tüzel

Bir nusubet bin nasihatten iyidir derler ama anlayana. Türkiye sosyalist hareketi birden çok nusubet yaşamış olmasına rağmen bir şey anlamamıştır. Bu şefler var olduğu sürece de anlamasının olanağı yoktur. Bakanlığı önce kabul eden sonra ret eden L. Tüzel'in açıklaması ve  ona gelen tepkilere baktığımızda yine bir umutsuz vaka ile karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.

Devrimci politikayı burjuva politikasından ayıran en önemli özellik dürüstlüktür. Dürüstlükten ayrılarak devrimci politika yapanların sınıf mücadelesine zarar vermekten başka katkıları yoktur.

Bir; dürüst olacaksın, iki; içten pazarlıklı olmayacaksın, üç; pusuya yatıp sinsice beklemeyeceksin, dört; doğru bildiğini söylemekten kendini alı koymayacaksın, beş; fırdöndü gibi dönmeyecek döndürülmeye izin vermeyeceksin. Eh, bu kadar yeter...

Levent Tüzel'in fırdöndü gibi döndürülmeyi kabul etmesi ne anlama geliyor.

Her şeyden önce yerde aldığı Kürt Özgürlük Hareketine içeriden hançeri saplamıştır.
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğine beklemediği bir güzellik yaşatmıştır. Evet, Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği Tuğrul Türkeş'e teklif götürmek ile MHP'yi karıştıracağını bekliyordu ama L. Tüzel'in ret ederek HDP'yi toplum gözünde küçük düşüreceğini beklemiyordu. Allah mı yardım ediyor ne!!!?

Kısa özet:

Diktatörlük,D. Baykal'ın görüşmeyi kabul etmesiyle psikolojik yenilgiden sıyrılmanın ilk adımını atıyor. Faşist parti MHP'nin açık desteği ile AKP adayı Meclis Başkanı seçilince Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği iyice rahatlıyor.   Sonra bakıyor ki siyasi bunalımı toplumsal bunalıma dönüştürecek kitlesel muhalefet hareketi gelişmiyor diye düşünürken Suruç katliamı ve kitlelerin sokaklara dökülmesi ile korkmaya başlıyor.

Diktatörlüğün en çok kitle hareketinden korktuğunu Gezi Direnişinde herkes gördü. Acaba ikinci Gezi mi diye dizleri titriyor. Politik cahiller, politik körler sahne alıyor. İki polis katlediliyor, İstanbul'da silahlı eylemler başlıyor ve kitleler sokaklardan meydanlardan çekiliyor. Diktatörlük ohhh! diyerek derin bir soluk alıyor. Malzemeyi buluyor. Savaş başlıyor. Uçaklar, tanklar, toplar, tüfekler..

Genel olarak burjuvazi de şaşkın. TUSİAD da örgütlü büyük burjuvazinin 7 Haziran seçim sonuçlarına sevinmesi kursağında kalıyor. Hatta İslamcı burjuvazinin bir kısmı da şaşkın. Ama Sancak gibi burjuvalar "bas bombayı! Bir daha bir daha! Bas bombayı! Vur vur inlesin Kürtler biat etsin" diye tempo tutuyor. Bu arada iktidardan düşmüş hükümet hiç bir şey olmamış gibi yoluna devam ederken burjuva muhalefet partilerinin, Kürt Burjuva Hareketi  ve sosyalist hareketin aklına iktidara karşı taleplerle eyleme kalkışmak gelmiyor. Kendi tarihini bile bilmeyen Türkiye sosyalist hareketi bir kaç açıklama yapmakla bölünmüşlüğü bölünerek çoğalma yolunu seçiyor.

Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin planı bir ara sekteye uğrar gibi olsa da tıkır tıkır işliyor. Ve seçim hükümeti kurulmasına geliyor. CHP, MHP katılmayacaklarını açıklıyor. Ama öyle sanıyorum iki ikisinin aklına da milletvekillerine doğrudan teklif yapılacağı gelmiyor. Bu durumda anayasadan bihaber ve politik yetersiz olduklarını gösteriyor.

HDP bence çok doğru bir karar alarak seçim hükümetine katılacağını açıklıyor. (Bu kısmını yazı uzaması diye açımlamıyorum ama isteyen herkesle HDP'nin tavrını tartışırım.) Devam ediyorum. HDP de zikzaklar çiziyor. Önce isimleri biz belirleriz diyor sonra diktatörlüğün katı tavrını görünce isim fark etmez biz yer alacağız açıklamasını yapıyor.

Gelelim seçim hükümetinde yer alma kararına. HDP'in bu kararı nasıl aldığı kamuoyuna yansımadığı için bilinmiyor. Ancak kararın demokratik süreçten geçerek alınmadığı anlaşılıyor. Böyle durumlar partinin en yetkili organlarında tartışılarak karara bağlanması gerekiyor. Ancak sürecin böyle işlememesi birinci yanlış oluyor. İkincisi, kendilerine Marksist diyen, hele hele işçi sınıfının tek öncü partisi olduğunu iddia edenlerin bu kararı demokratik tartışma ortamından sonra alınması gerekir diye itiraz etmeleri hiç akıllarına gelmiyor.

Bunu da geçelim.

HDP biz katılacağız açıklamasını yaptığı zaman L. Tüzel'in bağlı bulunduğu Emek Partisi neden bu karara ilişkin bir şey söylemiyor.? İşte burada ucuz kurnazlık yapıyor. Zaten şimdiye kadar Kürt Burjuva Hareketinin herhangi bir yanlışının üzerine gitmekten sürekli sakınmış olan bu siyasi hareketten başka bir şey beklemek de doğru olmuyor.

Emek Partisi nasıl olsa L. Tüzel'e bakanlık teklif edilmez diyerek kulağının üstüne yatıyor.

Levent Tüzel bakanlık teklifini aldığı gün çok doğru bir açıklama yaparak kabul ettiğini belirtiyor. Doğru diyorum, neden? Çünkü, HDP'nin milletvekilidir ve HDP'nin almış olduğu kararlar diğer milletvekillerini bağladığı gibi L. Tüzel'i de bağlar. O yüzden parti kararına bağlı kalarak L. Tüzel'in "kabul ediyorum" açıklaması doğrudur.

Ertesi gün, gazeteleri internet üzerinden okurken Evrensel gazetesinde L. Tüzel'in bakanlık teklifini kabul ettiğine rastlayamadım. Birden kafamda acaba soruları belirdi. Ve o günün öğle sonrası itici bir tip olan L. Tüzel Meclis basın salonunda elinde kağıtlar ile göründü. Bakanlık teklifini ret ettiğini duyurdu. Bire densiz sende hiç utanma arlanma yok mu? 24 saat önce kabul ettiğini nasıl unutursun. Alemi aptal mı sanıyorsun? İnsan da bir parça dürüstlük olmaz mı? Sanki 24 saat önce bakanlık teklifini kabul eden o değilmiş gibi, pişkin pişkin hiç bir şey olmamış gibi ret ediyorum diyor.

Bu durum Emek Partisi gibi partilerin en önemli konularda bile kendi içinde demokrasinin işlemediği, bir şefin ve bir kaç tane şefçiğin karar vermesiyle politikalar oluşturulduğunu gösteriyor.

L. Tüzel'in de sorumlu olduğu Emek Partisi'nin bu kararı diktatörlüğün tankı topu tüfeği, her şeyi ile saldırdığı Kürtleri, ki önceden ne yapacağını duyurduğu halde cephede bırakıp kaçmaktır.  Toplumun gözünde HDP'yi güvenilmez, birbirine düşen parti olarak küçük düşürmektir.

Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği seviniyor. Her şey yolunda. Bütün anketler 1 Kasım seçim sonuçları 7 Haziran sonuçlarının benzeri olacağını gösterirken, ki Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği de bu durumu bilerek erken seçime gitme kararı almasında şu anda aklımıza gelmeyen daha bir çok oyunun oynanacağını düşündürüyor.

Osmanlıda oyun çoktu Yeni Osmanlıda daha da çok. 28.08.2015



Comments