Savaş Dili Toplumu Düşmanlaştırıyor
Bütün iç
savaş yöntemleri uygulamayı konulmaya başlandı. Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı
illerin dışında yaşayanların bilmesinin hemen hemen olanağı yok. Bir çok şey
inandırıcı bile gelmiyor. Çevremde bazı kişilere nelerin olduğunu anlattığımda
"hadi canım sende.." diyerek inanmama tepkisini gösteriyorlar.
Kürtlerin
dışındaki illerde yaşayanlar iç savaşı yaşamadıkları gibi olmakta olanın bir
çoğundan habersiz yaşıyorlar. Her şeyden önce devlet, medya çalışanlarının esas
çatışma bölgelerine girmesine izin vermiyor. Girmeye kalkanların
başına da 3 İngiliz ve Hollandalı gazetecinin başına gelenler geliyor. Yabancı
basın çalışanları yasaklanmış bölgelere cesaret edip girince tutuklanıyorlar
sonrada sınır dışı ediliyorlar. Milletvekilleri gidilmesi görülmesi
istenilmeyen mahallelere girmek istediklerinde emniyet yetkilileri "talimat aldık, geçtiğiniz an sizi
vuracağız" diyor.
Medyanın
büyük bölümü diktatörlüğün istediği gibi yayın yapıyor. Muhalif burjuva medyası
da sadece diktatörü yıpratmak için "şehit" cenazelerinden işine
geleni yansıtıyor. Ama bütün medya Birgün, Evrensel ve Gündem gazeteleri
dışında, hepsi başkaldıran Kürtlere karşı yayın yapıyor. Durum böyle olunca
kitlelerin bilgilenmesi çok yetersiz ve eksik olduğu gibi sürekli Kürt
düşmanlığı körükleniyor. Memleketin bölünmemesi için savaş dahil her şeyden
yana olan medya yaptığı yayınlar ile aslında Türkiye topraklarında yaşayanları
Türk-Kürt olarak birbirlerine karşı bölerek düşmanlaştırıyor. Böylece bölünmeye
en büyük katkıyı kendileri sağlamış oluyorlar.
Gerek haber,
gerekse yorumcuların ve köşe yazarlarının dili şiddet içerikli olduğu gibi
insanları birbirine kışkırtıyor.
Bu
yorumcuların çözümlemeleri ise tam anlamıyla gerçeğin üstünü örtme şeklini
alıyor. Gerçi çoğu yorumcu yazdığını, söylediğine inanıyor. İnanmadığını
düşünmüyor. Ancak kimi idealist, kimi metafizik düşünme temelinden hareket
ettiği için sorunu anlayabilmesi ve sağlıklı çözümler yapabilmesi olanaklı
olmuyor.
İktidar
yanlısı bütün yorumcular neredeyse "büyümekte olan Türkiye'nin dış güçler
tarafından önünün kesilmesi operasyonudur" anlayışında birleşiyorlar ve
ekliyorlar "yine eski Türkiye'ye rantçılara boyun eğen Türkiye'ye
dönülmesini istiyorlar"
Sözcü,
Aydınlık çevresi de içinde olmak üzere bütün Türk milliyetçileri -ırkçısı,
"solcusu", Atatürkçüsü de- emperyalistlerin kışkırtmasında
birleşiyorlar ve "A. Öçalan'ın yakalanmasıyla neredeyse bitmiş olan terör,
AKP'nin çözüm süreciyle hortlatıldı" zemininden hareket ediyorlar.
Biraz daha
solda duranlar "emperyalizmin kucağında özgürlük savaşı olmaz" ve daha
solcular "savaşılan devletle asla barış olmaz" demelerinden nerede
durduklarını anlamak zor oluyor. Hele hele ikinciler sanki kendileri
savaşıyorlarmış da onlar adına birileri devlet ile barış görüşüyormuş gibi
karşı çıkarak ille de savaş diyorlar.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliği bu ortamda kendi militan dinci gençlik hareketini geliştirmek ve
büyütmek istiyor ama bir türlü karşılığını bulamıyor. Son Hürriyet gazetesi
baskını ne kadar yetersiz olduklarını gösteriyor.
Değişik
illerde ve ilçelerde HDP binalarına saldıranların daha çok MHP'liler ve
Alperenler olduğu görülüyor. Bu saldırıları kışkırtan "sivillerin"
olduğu tahmin ediliyor.
HDP İl ve
İlçe binaların basılması adeta teşvik ediliyor. Böylece Kürt düşmanlığı
yaygınlaştırılıyor. İnsanları neredeyse zıvanadan çıkarmak
istiyorlar. Kimisi
zıvanadan çıkıyor. Sadece peşmerge kıyafeti giydiği için adamın giysisi
parçalanıyor ve zorla Atatürk büstü öptürülüyor. Linçten öfkeli kalabalığın
elinden jandarma kurtarıyor. Antalya da bir avuç ırkçı, HDP binasına yaptıkları
saldırı sırasında Kürt sandıkları bir genci polis, gencin kimliğini göstererek linçten
kurtarıyor. Genç "ben Burdurluyum, MHP'ye oy verdim" diyor..
Erdoğan'ın,
medyanın haber dili ve yorumcuların üslubu toplumu kışkırtmaya devam ediyor.
Diktatörlük
bu kışkırtmalardan oluşan ırkçı şiddeti şimdilik kontrolünde tutabiliyor. Bir
anlamda kontrollü paramiliter güçler ile şiddet/terör uygulayarak sindirme,
susturma, hatta biat ettirme operasyonları yapıyor. Bu şiddet/terör politikası
Kürt illerindeki savaşı Batı illerine taşıma riskini de beraberinde getiriyor.
Bu durum bir anlamda PKK'nin Batı illerinde sivillere yönelik eylemler için
provokasyon ortamı oluşturuyor. PKK'nin geçmişte sivilleri hedef alan, hem de
terör tarzı eylemler yaptığı biliniyor. Umarım kaygım gerçekleşmez diyerek bu
zor ve acı dolu günlerdeki yazımı bitiriyorum. 08. Eylül. 2015
Comments
Post a Comment