Seçimlere 60 gün Kala Olanlar ve
Olasılıklar
Önce şunu
belirtmekte fayda var: 7 Haziran seçim yenilgisi şokunu çok kısa sürede atlatan
diktatörlük bugüne kadar gelen süreçte inisiyatifini herkese kabul ettirdi.
Süreci yönlendiren, şekillendiren diktatörlük oldu.
Çatışmaların
görüneni Erdoğan'ın iktidar hırsı şeklindedir. Bir çok burjuva politikacısı,
yorumcusu bu eksende açıklamalar yaparak gerçeğin üstü örtülmektedir.
Bütün
egosantrik kişiliklerin ortak özelliği baskı, şiddet ve terör yöntemleri ile muhalifleri
etkisiz hale getirmektir. Ayrıca egosantrik kişilik mutlak iktidar olmak için
iktidar hırsı ile yanıp tutuşur.
Şüphesiz
Erdoğan'ın iktidar hırsı yaşanılan süreci etkilemektedir. Uygulanan
politikalarda karar vericinin kişilik özelliklerinin yansımadığını varsaymak
çözümlemede eksiklik yaratır, gelişmeleri anlamada yanlışa düşülür.
Politik
kavgalar, çatışmalar ve savaşlar ekonomik zeminde yükselir.
Toparlayıcı
bir cümle olarak şöyle yazabiliriz: Ekonomik temelde yükselen politikalar
kişilerin karakter özelliklerinin etkisi ile şekillenir.
Yeni
Osmanlıcılığın devleti ele geçirmesi ile iktidara yerleşen İslamcı burjuvazi devlet ve yerel yönetimlerin yaratmış olduğu olanak ve kolaylıklarla hızla büyüyerek
TUSİAD'da örgütlü bulunan "laik seçkinci burjuvaziyi" tehdit
etmeye başladı.
İslamcı
burjuvazi kendi içinde bölünmüştür. Yeni Osmanlıcılık mandacı ve fetihçi olarak
ikiye ayrılmıştır. Gülen cemaati ve A. Gül mandacıları, Erdoağan/Davutoğlu
kliği yeni fetihçileri temsil etmektedir.
Fetihçilik
savaştır. Özellikle Ortadoğu enerji kaynaklarından, pazarından ve ticari geçiş
yollarından pay almak kavgasını içerir. Fetihçi İslamcı burjuvaların en fazla
görüneni ve büyüklerinden olan Sancak holdingtir. Bu ve diğer fetihçi İslamcı
burjuvalar Erdoğan'ın tek adam diktatörlüğünü kurması için çalışmaktadırlar.
Yeni
Osmanlıcık olan kapitalist sistemin ideolojisi haline getirilmiş İslamcılık
kendini AKP'de siyasi olarak ifadesini bulmaktadır. Kendinden başka hiç kimseye
var olma hakkı tanımayan, burjuva demokrasini inkar eden, İslam kurallarına
göre toplumu tepeden tırnağa şekillendirmek isteyen ve tek adam diktasını politika
olarak benimsemiş olan bu ideolojinin kitlesel desteği çok büyüktür.
Kamu
emekçilerin içinde en güçlü sendika İslam ideolojisini benimsemiş
Memur-Sen'dir. Türkiye'de 2 milyon 366 bin 279 devlet
memurunun1 milyon 679 bin 28 sendikalıdır. Bunların 837 bin 788’i memur-sen'e, 445 bini Kamu-Sen'e , 236 bini de KESK'e üyedir.
İşçi sınıfı içinde en güçlü sendika yine İslam ideolojisini
kendine rehber edinmiş Hak-iştir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın 2015
Ocak ayı istatistiklerine göre, 12 milyon 180 bin 945 işçiden, 1 milyon 297 bin
464'ünün sendikaya üyeliği bulunmaktadır.
İşçilerin
630 bini Hak-İş'e üyedir.
Fetihçi/savaşçı
ideolojinin büyük kitle desteğinin yanında en büyük eksikliği militan gençlik
örgütlenmesini başaramamış olmasıdır. Önce polis destekli Ak Gençlik, şimdilerde
de Osmanlı Ocakları ile radikal İslamcı gençlik örgütlenmesini başarmak
istemektedirler. Bu amaçlarına da kısa
sürede devletin desteği ile ulaşacakları anlaşılmaktadır. İmam Hatiplerde hedefledikleri
bir milyon öğrenciye ulaşmalarına az bir zaman kalmıştır. 2014 yılı rakamlarına
göre İmam Hatiplerde 474 bin 96 öğrenci bulunmaktadır. Ayrıca TÜRGEV ile bir
yandan öğrenci yurtları örgütlenmesi, bir yandan sosyal alan örgütlenmesi ve
yakın tarihte üniversiteler kurmaya başlamasıyla radikal gençlik, Erdoğan'ın
deyişi ile "dindar gençlik" yaratma amaçlarına ulaşacakları
görülmektedir.
Bu yüzden
tehlike büyük değil, çok büyüktür.
7 Haziran
final seçimlerinden sonuç alamayan Erdoğan uzatmalara giderek 1 Kasım
seçimlerine oynamaktadır. Ve sonuca uzatmaların ilk devresinde ulaşmak
istemektedir.
Bu seçimler
İslam Türk Diktatörlüğünün ya tam susturacağız ya da kan kusturacağız
politikalarının uygulanması için tek adam diktatörlüğünün oylanmasıdır. Yeni
Osmanlıcılığın savaş politikasının kabul ettirilmesidir.
Bu seçim
şüphesiz sosyalizm ile kapitalizm veya burjuvazi ile proletarya arasında olan bir
seçim değildir. Bu seçimde ekonomik zeminde emperyalistler ile TUSİAD'da örgütlü
büyük tekelci sermaye, TUSKON üyelerini oluşturan mandacı orta burjuvazi ve
küçük burjuvazinin özellikle milliyetçi kanadı fetihçi İslamcı burjuvaziyle
karşı gelmektedir.
Bu arada
şunu da belirtmekte fayda var. "Çözüm süreci" ile kendisini büyük
ölçüde AKP'de ifade eden Kürt burjuvazisinin büyük bölümü savaş ile birlikte
AKP'den uzaklaştığını tahmin etmek zor olmasa gerek. Çünkü bu burjuvazi
geçmişte Kürt özerkliği ile federatif bir yapının kurulmasını istediklerini
açıklamışlardı. Bugün AKP'nin Kürt burjuvalarının tüm bu istemlerini ret ederek
savaşı başlatmış olması kopmuş olduğu şeklinde değerlendirmemi
güçlendirmektedir. İkinci bir veri olarak HDP ile KCK arasındaki siyasi
değerlendirme farklılıklarıdır.
Kürt
burjuvazisi silahların terk edilmesini, çatışmasızlık ortamına geçilmesini
istemektedir. Bunun için KCK'nin adım atmasını beklemektedir. HDP, Selahattin
Demirtaş aracılığı ile "silahlar ile özerklik olmaz" açıklamasını
yaparak bu burjuvaların istemine tercüman olmaktadır. Buradan şöyle bir
çıkarsamada yapabiliriz: İslam Türk Diktatörlüğünün başlattığı savaş Kürt
Özgürlük Hareketi içinde bölünme olmasa bile en azından siyasi değerlendirmelerde
farklılıklara neden olmuştur.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliğinin seçim sürecinde izleyeceği politik taktikler yavaş yavaş netlik
kazanmaktadır.
İlk aşamada
MHP veya HDP'yi baraj altında bırakamazsa tek başına hükümet kuracak
milletvekili sayısına ulaşmak. Sonrasında yine bir dizi oyun, yani uzatmaların
ikinci yarısına geçiş.
1- Az bir
farklı milletvekili kaybettiği illerde Saadet Partisi ile yapacağı ittifak ve
Tuğrul Türkeş'le kuruduğu ilişki sonucu MHP'den koparacağı oylarla o
milletvekillerini kazanmak. İstatikçilerin yaptığı hesaba göre bu taktik
tutarsa AKP 280 milletvekiline ulaşacağı şeklindedir.
2-
Kürtlerin yaşadığı illerde HDP'ye giden oyları geri almak.
Komanda
taburu da dahil bu kadar çok asker yığılması ve Erdoğan'ın iki de bir de PKK silah
zoruyla oyları HDP'ye verdirtti açıklaması, hatta taşımalı oy sisteminden söz
etmesi, bir şekilde ama baskı ile, ama hile ile HDP'ye giden oyları AKP'nin
hanesine yazdırmak... Böylece "gördünüz mü normal seçimde Kürtlerin
temsilcisi HDP ya da PKK değil AKP'dir" propagandasına başlamak.
3- Amacına
ulaşması için medyayı kendi istediği şeklinde propaganda aracı olarak
kullanmak. Bunun içinde muhalif medyayı susturmak. Bunun ilk adımı bugün
atıldı. Bu operasyonlar ilerletilirse bu medya gruplarının sermayesi, Çukurova,
Uzan'da yaptıkları gibi savaş çığırtkanlığı yapan İslamcı burjuvaziye
aktarılacaktır.
Diktatörün
önünde iki yol vardır:
Birinci yol
ne yapıp ne yapıp mutlak iktidarını kurmak.
İkinci yol
iktidardan düşmek.
Düşmekte
üçü ayrılmaktadır.
Birincisi;
uzlaşarak az bir hasarla bütün suçlardan kurtulmak ki Türk devletinin geçmişine
baktığımızda genellikle sorumlular ile uzlaşılmıştır. Sadece 27 Mayıs darbesi
Kemalistlerin ağırlıkta olmasının sonucunda uzlaşma seçilmemiş, üç sorumlu idam
ile cezalandırmıştır. Ama sonradan kurulan İsmet İnönü hükümeti 27 Mayıs'ta
mahkum edilenleri af etmiştir. 27 Mayıs'ın dışında faşist parti MHP'in, A.
Türkeş'de dahil olmak üzere, yönetici kadrosunun küçük bir hasarla yoluna devam
etmesi sağlanmıştır. 12 Eylül sonrası da T. Çiller, M. Yılmaz, K. Aydın gibi
sorumlular ile uzlaşılmıştır.
İkinci yol:
Erdoğan ve ailesinin körfez ülkelerinden birine kaçmasına göz yummak.
Üçüncü yol:
Erdoğan'ın yargılanıp özellikle savaş sucundan ve hırsızlıktan mahkum edilmesi.
Bütün
bunlar ortada iken Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği ne yapıp ne yapıp iktidardan
düşmemek için her türlü kötülüğü yapacaktır.
Seçimlere
giderken olasılıklardan biri; HDP'nin yönetici kadrosu terör ile
ilişkilendirilerek tutuklanması. Bu da yetmezse HDP'nin seçimlere sokulmaması.
Diğer bir
olasılık; 1 Kasım seçimlerinde Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinin aleyhlerine
sonuçlanacağı görüldüğünde seçimlerin herhangi bir gerekçe gösterilerek ileri
bir tarihe bırakılması.
Ekonomik
sıkıntıyı hafifletmek için Suriye savaşı taşeronluğu için gönderilen körfez
petrodolarların artarak gelmeye devam etmesi olasıdır. Ayrıca Körfez sermayesi
de satın almalar yoluyla gelmeye devam edecektir. Örneğin bugünkü Dünya
gazetesi "Körfezli yatırımcının iştahı yerinde" başlıklı haberinde
"yıl sonuna kadar 5 milyar dolara ulaşması beklenen satın almalarda,
Körfez sermayesinin artan ilgisi dikkat çekiyor" haberini veriyordu.
Bütün
bunlara rağmen giderek iki cephede savaşmaya başlayan diktatörlüğün finans
gereksinmesini karşılamaya yetmeyecektir. Eğer FED'in faiz artışı da
gerçekleşirse yandaş medyanın yazdığı gibi doların 3 lira 60 kuruş olması
kaçınılmazdır. Savaş maliyetinin ekonomik bunalım ile çakışması sonucunda en
basit ifade ile bugünkü duruma göre her şeyin en az yüzde 20-25 daha
pahalanmasıdır. Finans krizi olarak başlayacak olan bunalım sosyal krize
tetikleyecektir. Böyle bir durumda baskı ve terör iyice yoğunlaştırılacaktır.
Bir yandan Kürtlerin kitlesel eylemlilikleri diğer yandan sosyal huzursuzlukların
önüne geçmek için baskı, terör ve yasaklar bugünlerden çok daha yoğunlaşmış
olacaktır.
Ancak
burada bir olasılık daha bulunmaktadır.
Erdoğan'ın
üstünün emperyalistler tarafından çizildiği biliniyor. İktidardan düşürülmesi
de isteniyor. Kitle desteği ve Genelkurmayın "Atatürkçü" politikadan
vazgeçmemiş oluşu darbeyi öteliyor. Emperyalistler mevcut iktidarı zoraki kabul
ederek Erdoğan ile ilişkilerini devam ettiriyorlar. Eğer emperyalistler için
mutlak kurtulma gündeme gelirse Genelkurmayın darbe ile iktidara el koyabileceği
de unutulmamalıdır. Şimdilik bu aşamada değiliz ama emperyalistlerin iktidar
oyunundaki kozları tükenir ve de Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğinden kurtulmak
kaçınılmaz olursa Erdoğan aşağıya, Ordu başa olur.
Osmanlıda
oyunun çok olduğunu ama Yeni Osmanlıda oyunun daha da çok olduğunu hiç bir
zaman unutmayalım. 01. 09. 2015
Comments
Post a Comment