Bir Kez Daha Katledildik.

Türkiye sınıf mücadelesi tarihi aynı zamanda katliamlar tarihidir.

Korkak burjuvazi ve onun diktatörlüğü kendi hukukunu da çiğneyerek devlet terörü ile devrimci gelişmeyi her aşamada engellemek istiyor.

Bu cumhuriyetin mayası komplo, tezgah ve katliamlardan oluşmaktadır. Kurtuluş savaşı aşamasında emperyalist işgale karşı yurdu için savaşmaya gelen Mustafa Suphi ve yoldaşlarının vahşice öldürülmesi devrimci katliamlarının başlangıcıdır.

Bugün her kim "güvenlik zafiyeti", "istihbarat eksikliği", "yetersiz polis önlemi" diye tartışıyorsa sistem içinde düşünmekten öteye geçemediği için bilerek ya da bilmeyerek burjuvaziye rahat nefes aldırıyor.

Yine bugün her kim "gün birlik beraberlik günüdür" diyorsa mevcut sistemi ve onun diktatörlüğünü bilerek ya da bilmeyerek dolaylı bir şekilde koruyor.

Bu "birlik beraberlik" nutku aynı zamanda dış düşman yaratmayı içeriyor. Sanki dışarıdan birleri bizi katlediyormuş da bizde ona karşı birlik ve beraberlik içinde olacakmışız.

Hayır, kocaman bir hayır. Katliamcılar içeride ve tepemizde yeni planlar yapmak ile meşgul.

Egemen sömürücü sınıf insanları katlederken birlik ve beraberlik için, katliamdan sonrada utanmadan birlik ve beraberlik nutukları atıyor. Katliamcılar ve onun dolaylı destekçileri  ile birlik ve beraberlik içinde olamayız. Bizim birliğimiz mazlumların, ezilenlerin, emekçilerin birliğidir.

Ankara ve önceki katliamlar burjuva diktatörlüğü olan İslam Türk diktatörlüğünün izlemiş olduğu politikalarının sonucudur.

Her türlü sahtekarlığı, her türlü tezgahı, her türlü komployu kuran kurmaya devam eden diktatörlük iktidarını tehlikede gördükçe şu anda aklımıza gelmeyen bir çok katliam çeşidini uygulamakta zerre kadar tereddüt etmeyecektir.

Kuzey Afrika'dan Kafkaslara kadar bütün silahlı/silahsız Sünni İslam örgütlerin merkezi durumuna gelmiş bir ülkede yaşadığımızı hiç bir zaman, ama hiç bir zaman unutmamalıyız.

Suudi Krallığı ve Katar'ın petrodolarlarını cebe indirerek silah, lojistik, insan malzemesi de dahil olmak üzere her türlü desteği sektirmeden verdiği örgütler ile sıkı fıkı olma ilişkisini böylesini katliamlarda kullanması onun için hem kolaydır, hem de kamuoyunda ben yapmadım o yaptı deme küstahlığı ile kendini temize çıkaracağı bir taktiktir.

Diktatör "git şunlara söyle de Ankara garı önünde intihar eylemi yapsınlar" diye kesinlikle talimat vermemiştir. Bunu iddia edenler devletin esas vurucu çekirdeği olan kontrgerilla örgütünün nasıl çalıştığını bilmemektedirler.

Derin devlet veya paralel devlet diye bir şey yoktur. Derini de paraleli de devletin ta kendisidir. Devletin ve sistemin askeri siyasi çelik çekirdeği kontrgerilladır. Bizim gördüklerimiz değil, bizim görmediklerimiz esastır.

Devletin bu kadroları diktatörlüğün beklentilerini çok iyi bilirler. Verilen mesajı almakta asla gecikmezler. Ne zaman ne yapılacağını onlar saptarlar. Hele hele savaş ortamlarında kontrgerilla daha çok inisiyatif alır. Diktatörlüğün izlemiş olduğu politikayı çok iyi bildiği için hedeflerini özenle seçer. Özellikle yakın tehlike olarak değerlendirdiklerini terörle etkisiz hale getirmeyi hedef seçer.

Bugün diktatörlük için en büyük tehlike Kürt-Türk mücadelesinin birlikteliğidir. Her ne kadar sistem içi bir mücadele olsa da kendi iktidarını hedef aldığını bilir. Ayrıca bir sonra ki aşamanın nereye varacağını şimdiden kestirebilmek olanaksızdır.

Suriye'de Kürt kantonlarının IŞİD'e karşı emperyalistlerin desteği ile sağlamlaşıyor olması her şeyi "Tekleştiren" diktatörlük birinci vazife olarak Kürtleri etkisizleştirmeyi seçmiştir.

Kendi başlattığı "çözüm sürecini" sonlandırması ile daha da büyük tehlikeli hal almaya başlayan Kürtlerin en önemli desteği olan Türk solu ve liberal birlikteliğini dağıtmak birinci vazife içerisinde acil görev haline gelmiştir.

7 Haziran seçim sonuçları ezilen ulus Kürtlerin, ezen ulus Türklerin önemli desteğini aldığının kanıtıdır. Diktatörlük savaşı şiddetlendirerek, Kürtlerin her türlü legal yapılanmasını suç örgütü gibi göstererek, binbir çeşit yalan propaganda faaliyeti ile bu birlikteliği bozmak istemiş ancak bu tür faaliyetlerin yetersiz olduğunu görünce terörü devreye sokmuştur.

Bu tür terörün iki amacı vardır.

Birincisi korku, panik, yılgınlık ve gelecek kaygısı yaratarak kitleleri mücadele alanlarından uzaklaştırarak sessizleştirmek.

İkincisi terör eylemiyle silahlı sol örgütlerin intikamcı öfke duygularını tahrik ederek silahlı eylem yapmaya zorlamak. Nitekim Suruç katliamı sonrası bu taktik oldukça başarılı olmuş, katliamdan çok kısa süre sonra PKK iki polisi katletmiş, İstanbul da da bazı silahlı sol örgütler kadro eylemlerini hayata geçirmişlerdir. Ve bu eylemleri gerekçe göstererek top yekun savaşı başlatmıştır.  

Ankara katliamı sonrası kitleler sokaklara, meydanlara çıkıyor. Diktatör büyük olasılıkla kaçak sarayda dualar ile kendini telkin ediyor. Korkusu büyüyor. Yayın yasakları, polisin toması, gazı devreye giriyor. Yetmiyor sıkıyönetim ilan ediyor.

Diktatörün çok korktuğu, iktidarını yıkacak en önemli güç olarak gördüğü ve terör eylemleri ile hedef aldığı ezen ve ezilen ulus birlikteğini güçlendirerek bu zulüm, acı ve ölüm dolu günleri aşabiliriz.


Zor, çok zor ama imkansız değil. 
12.10.2015 

Comments