1 Kasım Seçim Sonuçları Kim Kazandı Kim Kaybetti

7 Haziran seçimi öncesine gidelim. Saflaşmaları yazalım:

İslamcı burjuvazi: Yeni anayasa ile başkanlık sistemine geçilmesini istiyor.

"Laik seçkinci" burjuvazi: HDP'nin barajı aşarak 4 partinin meclise girmesini ve AKP'nin tek başına hükümet olmasına oynuyor.

Kürt burjuva hareketi: Ezen ulus desteğini almak, barajı aşarak ve güçlü meclis gurubuyla özerklik amacına ulaşmayı hedefliyor.

7 Haziran seçim sonuçları İslamcı burjuvaziyi amacından uzaklaştırırken, "laik seçkinci" burjuvazinin de istemlerinin bir kısmını gerçekleştiriyor. Ama Haziran seçiminin esas kazananı Kürt burjuva hareketi oluyor.

İslamcı burjuvazi psikolojik yenilgi yaşıyordu ve endişeli. "Laik seçkinci" burjuvazi ve emperyalistler Erdoğan'ın başkanlık hayali gerçekleşmediği için sonuçlardan mutlu oluyor. AKP-CHP koalisyon hükümeti istiyorlar. Ancak İslamcı burjuvazinin siyasi temsilcisi hangi koalisyon olursa olsun kurumsallaştırdığı iktidarının başlangıçta zaafa uğrayacağı ve giderek yitireceğini hissetmeye başlıyor. Haziran seçimleri sonrası burjuvazinin nur topu gibi siyasi bunalımı oluyor. Böyle bir aşamada sol, emekçi talepler içerikli kitle eylemlerini başlatması gerekirken sessizliğe, biraz abartarak söylersek başarının rehavetine kapılıyor. Ancak İslamcı burjuvazi boş durmuyor ve çıkış yolları arıyor. Zaaflı Deniz Baykal geçmişte de olduğu gibi kullanıma açık kişilik en büyük yardımcı erkek karakter görevini üstleniyor. Diktatörlük psikolojik yenilgiden kurtulma ve inisiyatifi ele geçirme sürecinin ilk adımını Deniz Baykal ile atıyor. Baykal, sevinçle Meclis Başkanı olma hayalini "satın alıyor". Diktatör kaçak sarayında kıs kıs gülüyor ve Ahmet'i kaygılanma sen diye sakinleştiriyor. O arada Cemaate karşı kurduğu ittifakı sağlamlaştırma ve Suriye'nin Kuzeyinde gerçekleşen Kürt kantonların ülkemizdeki Kürtler üzerindeki "bizde yapabiliriz" umudunu çoğaltan seçim başarılarını etkisiz hale getirme ve ezen ulus ile önemli ölçüde oluşturduğu birlikteliği sabote edecek bozma planları da yapıyor.

Meclis Başkanlığı seçimini MHP sayesinde kazanarak diktatörlük rahatlıyor. Aynı zamanda psikolojik yenilgiden kurtuluyor, inisiyatif ele geçiyor ve meclis çalıştırılmayacak duruma getiriyor.

temelini Kürtlerin kendi kaderlerini tayin hakkını yok sayma zemininde generaller ile kurduğu ittifakı harekete geçirici en uygun zaman kollanıyor.

Acısını içimizde öfke duyarak hissettiğimiz Suruç katliamı yaşanıyor. Katliamın hemen sonrası kitlelerin sokaklara çıkarak protesto eylemleri giderek ülke geneline yaygınlaşmaya başlıyor ve diktatörlüğün uykularını kaçırıyor. Ne yapabilirim, giderek büyüyen kitle eylemlerini nasıl önlerim diye düşünmeye başlayan diktatörün "imdadına" PKK'nin 2 polisi katletmesi ve diğer sol marjinal grupların özellikle İstanbul'daki çocukça silahlı eylemleri yetişiyor.  Diktatörlüğe devlet terörünü başlatma olanağını veriyor. Kitle eylemleriyle oluşan korkusu sevince dönüşerek düğmeye basılıyor ve savaş tekrar başlıyor. Bu savaş öncesinden oldukça farklılık içeriyor. Kürt hareketi savaşa cevabı özerklik ilan ederek veriyor. Şehirlerde milis güçleri ile özerklik ilan ettiği yerlerde Türk devletinin ordu ve polisine karşı sokak çatışmalarına giriyor. Kırsal alanda ise gerilla savaşı ile şehirlerdeki özerklik mücadelesini güçlendirmeye çalışıyor.

Kürtler ile önceki savaşa göre farklı bir ideolojik boyut kazandığı görülüyor. "Şehitlik" söylemi dini temele iyice yerleştirilerek, devletin en tepe noktasında olanlar "şehitlik çok yüce bir mevkidir, peygamber katından sonra gelir, ne mutlu şehit yakınlarına" söylemi ile savaşın dini içerikli olduğu mesajı veriliyor. Bu söylem zaman zaman PKK'nin Müslüman olmadığı, öldürülen gerillaların sünnetsiz olduğu, Zerdüşlük inancı taşıdığı propagandası ile birleştiriliyor. Böylece toplumun Müslüman inancı siyasallaştırılarak İslamcı ideolojinin kitleler üzerinde hegemonyasını artırıyor. "Çözüm sürecini" bozanın Kürt hareketi olduğu, Cemaat ile ittifak kuruduğu, emperyalistlerin taşeronu olduğu ve ülkemizde oluşmuş olan birlik beraberliği hedef aldığı, milli ve bağımsız iktidara karşı harekete geçirildiği, büyüyen ve güçlenen Türkiye'nin önünü kesmek istendiği medya yayınları ile miting meydanları söylemi ile silahlı mücadeleden yana olmayan Kürt burjuvazisinin ve ezen ulus desteğinin HDP'den kopması sağlanıyor.

Muhalefet sessizce her şeyi izlemeyi yetinmek ile kalmıyor, Davutoğlu'nun koalisyon kuruyormuş gibi yapıp koalisyon kurmama görüşmemelerini tamamlayıp görevi iade ettikten sonra CHP genelbaşkanı Kılıçdaroğlu'na görevi vermesi gerekirken vermemesini de sineye çekiyor. Büyük olasılıkla kaçak sarayında aptallar, salaklar, korkaklar diye söylenirken keyifleniyor. Kendi hakkına bile sahip çıkamayan ve hakkı söke söke alacağı sokak/meydan muhalefetini başlatamayan korkak sosyal demokratlar diktatörlüğün amacına ulaşması için her şeyi kaymaklı kadayıfla ikram ediyorlar.

7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki 5 aylık sürecin bu kısa özeti sonrası şu ara sonucu yazabiliriz:

1- Haziran seçimlerinde "laik seçkin" burjuvazi ve emperyalistler 4 partinin meclise girmesini sağlayarak Erdoğan'ın başkan olmasını engellemişlerdir. Ancak AKP'nin tek başına hükümet olması beklentileri gerçekleşmemiştir.      

2- Haziran seçimlerinin kazananı Kürt burjuva hareketidir.

3- Sol, Haziran seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı siyasi bunalımı emekçi talepli kitlesel eylemler örgütleyerek kazanımlar elde edememiştir.

4- Seçim sonrası zaman zaman kaygı duysa da bütün planlarını rahatlıkla uygulayan diktatörlük istediği ortamda seçime gitmiştir.

İslamcı burjuvazi ve onun siyasi temsilcisi toplumu dini ve etnik temelde bölmüştür. Bunun ideolojik isimlendirilmesi İslam Türk sentezidir.

12 Eylül darbeci generallerin ve Özal hükümetlerinin başlattıkları toplumun inanç temelinde politize olması AKP ile Müslüman inancın hızla siyasallaştırılarak İslam ideolojisi haline getirilmiştir. Devlet ve toplum dini referansa göre yapılandırmaya başlanmış ve hızla yol katledilmiştir. Böylece toplum İslamcı ideoloji savunucuları ve etkisinde olanlar ile dinciliğe karşı çıkanlar olarak bölünmüştür. Sürekli gerilim ve düşmanlaştırma politikaları ile seçmen kitlesinin en az yüzde 40 yanlarına tutulması amaç edinilmiştir. Diğer yandan "barış süreci" ile Kürtleri asimile eden eski politikalardan uzaklaşılmış, Kürtlerin varlığı kabul edilmiş, Türk devletine bağımlılık kabul ettirilerek kısmen özerklik biçimi ile sorun çözülme yoluna gidilmek istenmiştir. Ancak Kürt hareketinin gerçek anlamda eyalet sistemi talebi ile direnme çizgisi oluşturması silahsız politikalar terk edilerek silah devreye girmiştir. Türk - Kürt cepheleşmesi düşmanlıkları hızlandırmıştır.

İşte diktatörlüğünü 1 Kasım seçim başarısı bu bölme ve düşmanlaştırma politikalarındadır.

Bu politikaları boşa çıkarmak, ideolojik hegemonyayı zaafa uğratmak olanaksız değildir.
Düşmanlaştırılan toplumun çıkarları ortaktır. Burjuvazinin kâr hırsı, hep/her şey benim olsun anlayışı hem burjuvalar arası kavgayı, hem de işçilere emekçilere düşmanlığı oluşturur. Ama işçiler, emekçiler çıkarları gereği birbirine düşman olacak sınıflar değildir.

Diktatörlüğü alaşağı edebilecek mücadele sınıf mücadelesidir.

Ezilen ulus ile destek, yardımlaşma ve hatta ittifaklar hiç bir zaman sınıf mücadelesinin önüne geçirilemez. 02.11.2015

Comments