Hasta Adam Osmanlıdan Erdoğan
Diktatörlüğüne
Tarih
melodrama yer vermez. Amaca ulaşmak için, trajedi ile sonuçlanan politikalar
yeniden uygulandığında komedi yaşanır. Biz ustalarımızdan böyle öğrendik ve
hayat her zaman ustalarımızı haklı çıkardı.
İkincisi,
liderler için komedi olurken, hiçbir sucu ve çıkarı olmayan emekçiler için ne
yazık ki dram olur.
Bütün
diktatörler yalanlarla, aldatmalarla peşine taktıkları emekçi kitlelere yıkım,
kırım, gözyaşı ve acı içinde bırakarak kaçarlar. Bazen de egemen sınıflar arasındaki
bu çatışmada uzlaşarak, ama halkını satarak, kendi canını ve konforunu
kurtarırlar.
Osmanlı
imparatorluğu dünyaya hâkim olmak istiyordu. Talan, yağma ve teslim alma
savaşlarıyla imparatorluk sınırlarını genişletiyordu. Ülkemiz dincileri
Osmanlının bu aşamasıyla gurur duyarlar, “İslam medeniyetini” dünyaya hâkim
olma olarak algılarlar.
Genel
anlamda askeri teknoloji, özel olarak deniz savaşlarında kullanılan başta savaş
gemilerindeki yenilikler, ekonomik alandaki değişimler ve yeni ticaret
yollarının bulunması ile Osmanlı dünya hâkimiyet savaşını kaybetmeye başlıyor.
Ondokuzuncu
yüzyıla geldiğimizde kâğıt üzerinde Osmanlı sınırlarında görülen coğrafyalarda
başkalarının hâkimiyeti görülüyor. İmparatorluk toprakları olarak kabul edilen
Osmanlının kendi atadığı Mısır valisi Mehmet Ali Paşa kılıcını çekiyor ve
Osmanlı ordularını önüne katarak kovalamaya başlıyor. Akdeniz’den Mora’ya
çıkıyor, Ortadoğu’dan Anadolu’nun içlerine kadar geliyor. Bıraksalar Halife
Sultana sarayı dar edecek. Haremine girecek, padişahın saray oğlanlarıyla zevki
sefasına son verecek.
Fransa,
İngiltere ve Rusya bakıyorlar iş kötü, o zaman kollamak gerekiyor mülkü…Eğer
Mehmet Ali Paşa gelirde İstanbul’daki tahta oturursa ne yapacağı belli değil.
Sonra zafer kazanmış, koskoca imparatorluğu yerle bir etmiş ve döneminin
reformcusu Mehmet Ali Paşa’nın hâkim olduğu topraklarda istenildiği gibi at
koşturmak güme gidebilir. Bu üç ülkenin hükümdarları durumun vahametini
anladıkları için, Mehmet Ali Paşa’ya yeter orada dur! Yoksa biz durduracağız
ültimatonunu veriyorlar. Mehmet Ali Paşa gücünü ve haddini biliyor. İyi de
bunca yerde egemenliğini kurduktan sonra eyvallah siz büyüksünüz diyerek
Mısır’a dönülmez. Tamam diyorlar başta Ortadoğu’nun Suriye’yi de içine alan
coğrafyası senin, eh aldığı diğer tavizler durumu kabulleniyor.
İslam
dünyasının Halife Sultan’ı sarayı, haremi, içoğlanları kısacası saltanatı
kurtarıyor. Devir öyle devir ki her kurtarıcı kurtardığında bir şey değil, çok
şey istiyor. İslam dünyasının Halife Sultan’ı boyun eğiyor. Köroğlu’nun “ağam kim? paşam kim?” türküsünün
hikayesinde olduğu gibi…
Hasta adam
Osmanlı ikincisinde de sarayı Avrupalı Hıristiyanlar sayesinde kurtarıyor.
Rusya’nın orduları Osmanlı ordularını yene yene İstanbul’a dayanıyorlar. İslam
Dünyasının Halife Sultanı'nın imdadına bu kez Fransa ve İngiltere yetişiyor.
Rusya’ya yeter artık ezdiğin bir parça geri çekil de seninde, bizimde
istediğimiz tavizleri alalım diyorlar. Öyle de oluyor.
Sanayi,
ticaret, bilim ve teknolojide geriye düşmüş İslam Halife imparatoru hala daha
dünyaya feodal ve geri ilişkilerle hâkim olma hayallerini yaşıyor.
İngiltere,
Fransa ve Rusya neden Osmanlı İmparatorluğunu kurtarıyor? Çökmekte olan
Osmanlıya her istediklerini yaptırıyorlar bu bir. İkincisi onun gözüken
topraklarda kendi nüfus alanlarını oluştururken, yerelden gelecek tepkileri
Osmanlıyı öne çıkararak, kendi çıkarlarını koruma altına alıyorlar. Elden
ayaktan düşmüş, neredeyse girdiği her savaşı kaybeden, bir anlamda bu üç
ülkenin talepleri karşısında “hayır” diyecek gücü kendisinde bulamayan Osmanlı
İmparatorluğunun yaşaması daha “hayırlı” oluyor. Henüz daha bu üç ülke
İmparatorluk topraklarını paylaşmada anlaşmış değiller, ayrıca dünya
pazarlarına yeni çıkan ve pay isteyen Almanya, o günkü adıyla Prusya tehlikesi
var. İşte bu kavga giderek büyüyecek ve birinci paylaşım savaşına neden olacak
ve Osmanlı İmparatorluğunun trajedik sonunu getirecek.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliğinin Yeni Osmanlıcılığı eski İmparatorluk sınırlarındaki toprakları
yeniden nüfus alanlarına dönüştürme ve giderek dünyada “İslam medeniyetini” tek
“medeniyet” yapma savaşıdır.
Şu anda
İslam Türk Diktatörlüğü hasta adam sürecine girmiştir. Bunun başlama tarihi
içeride 12 Eylül Anayasa referandumu, dışarıda da Arap Baharıdır. İçerisi henüz
daha bu “hastalığın” farkında değildir. Ama dış politikada “hastalığı” giderek
ağırlaşarak yaşamaktadır.
“Hastalığın”
ilk belirtisi Diktatörün “NATO’nun ne
işi var Libya’da” kükremesinde görülmüştür. Durum fark edilmiş, Amerika’nın
öncülüğünde oluşturulan işgal gücüne hemen katılarak çare bulunmuştur. Ama
mikrop/virüs bir kez vücuda girdiği için nüksetmesi ve hasta etmesi
kaçınılmazdır. İki ay sonra “Emevi
camisinda namaz kılma” heyecanı ile Suriye işgal savaşına bodoslama
girmiştir. Bünyede var olan virüs İslam Türk Diktatörlüğünü hasta etmiştir.
Esat’ın başarılı politikası ve Suriye halkının direnişi hastalığı
ağırlaştırmıştır. Rus uçağını düşürmekle şiddetli sancılar sürecine
girmiş olan diktatörlük, her ne kadar kendi halkına çok iyiyim anlamında
hamesi, kahramanlık, yiğitlik nutukları atsa da pabucun pahalı olduğunu görünce
gizli gizli elaman dileme taktiklerine başvurmuş, hatta ben yapmadım o yaptı
dercesine askeri ve dolayısı ile pilotları sorumlu tutarak kendini kurtarmaya
çalışmıştır, ama nafile. İslam Dünyasının Halifesi olmak isteyen Diktatörlük
hastadır, artık kurtuluşu mümkün değildir. Er ya da geç bu hastalık onu
yıkacaktır. Kim, nasıl yıkacak sorusunun yanıtını da artık siz bulun….
Hasta olan
İslam Türk Diktatörlüğü Rusya’nın uyguladığı politikalar ile oldukça korkmuş
kendisini koruyacak bir güç arayışına girmiştir. Her zaman olduğu gibi başta
Birleşik Devletler emperyalizmi olmak üzere diğer emperyalist güçler
Erdoğan/Davutoğlu savaş kliğine sahip çıkmıştır. İsteklerini tek tek yaptırmaya
başlamışlardır. İncirlik Askeri Üssü her emperyalist devletin kullanımına
sınırsız açılmış, ülke topraklarına her türlü füze yerleştirilmesine evet
denmiş, silahlı şeriat çetelerin rahatlıkla girip-çıktığı her türlü malı
getirip götürdüğü 98 kilometrelik sınırı kapatmayı kabul etmiş, Suriyeli
sığınmacıları ülkemiz topraklarında 3 milyar Uero’ya kamplarda tutmaya evet demiş,
Irak’tanda yavaş yavaş askerini çekmek zorunda kalmış, Sünni İslam
Koalisyonunda yağıp-gürlediği darbeci Sisi’nin Mısır’ıyla bir araya gelmiş ama
en büyük bomba İsrail ile anlaşmak zorunda kalmak ile olmuştur.
Erdoğan/Davutoğlu
savaş kliği komediye dönüşmüştür ama dramı yaşamakta emekçilere düşmüştür. (19.
Aralık 2015)
Comments
Post a Comment