İslam Türk Diktatörlüğünün Yeni Yönetme Politikası

1 Kasım seçimleri sonrası beklemediği bir oy artışı ile tek başına hükümeti kurma çoğunluğuna ulaşan diktatörlük 2015 yılında iktidardan yoksun yığınları yönetmekte bazılarını gördüğümüz  uygulamaları politik, ekonomik, askeri ve ideolojik olarak
4 başlık altında değerlendirmek olanaklıdır.

Politika; Bu başlık altında iktidar ilişkisi ve iktidardan yoksun olan yığınları yönetme şekli değerlendirilecektir.

Bu kısmın iyi anlaşılması için biraz geriye gitmemiz gerekiyor. 12 Eylül Anayasa reformu sonrası iktidarın en büyük ortağı olan Fetullah Cemaati ile hakimiyet kavgası sonrası gericilerin ve dincilerin koalisyon hükümeti olan AKP'deki çelişkileri görünür duruma getirmiştir. Saflaşma Cemaat ile Erdoğan/Davutoğlu savaş kliği şeklinde olmuştur. Bir yanda Amerikan mandasını kabul edenler, diğer yanda eski Osmanlı İmparatorluk sınırlarında nüfus alanları ve hamilik kurmak isteyen fetihçiler. Cemaate yakın duran ve AB ile ekonomik entegrasyonu savunan A. Gül gibi "Doğucular" duruş olarak yan yana gelirken, diğer yanda diktatörlük yanında saf tutan silahlı / silahsız Sünni İslam'ın her rengi.   

Burjuvazi örgütsüz toplum istemez. O toplumun örgütlü olmasından yanadır. Ancak bu örgütler iktidarın inisiyatifinde, yani el altında bulunmalıdır. Literatürde yer alan "sivil toplum" örgütleri ise iktidarı rahatsız edenler olduğundan o alanda da devlet kendi yapılanmasına gider. Devlet hiç bir alanı boş bırakmaktan yana değildir. Eğer boş bırakılırsak muhalif güçler o alanı doldurur. Bu gelişmeler çoğu kez tersten de olur. Sınıf veya katman kendi alanında kendi istemleri doğrultusunda örgütlenir. Örgütlenmek aynı zamanda güç olmak ve talepler için mücadele etmektir. Barışçıl, demokratik mücadelelerden bile devlet rahatsızlık duymaya başlar. Bu tür "sivil toplum örgütleri" toplumsal muhalefeti güçlendirmeye katkı koyar. Devlet, yönetmekte zorlanır. İşte o zaman bu alanı kontrol altına alarak etkisizleştirmek için iktidar harekete geçer. Yeni kurulacak hükümet alevi kitlesini kendi inisiyatifine alabilmek ve onu rahatsız edici olmaktan çıkarmak için iktidar güdümünde yapılanmaya gitmeye hazırlandığı anlaşılmaktadır.

Kabul görme...Hegel ait bir kavram/tezdir. Baş aşağı duran Hegel diyalektiğinin doğru yaklaşımıdır. Birey, grup, sınıf ve etnik gücü dıştalarsanız onu kabul etmemiş olursunuz. Kabul görmeyenler de karşı olurlar. Bu karşı duruş çoğu kez sessiz kalırken, beklenmedik anda kendiliğinden harekete geçerek iktidara zor anlar yaşatır. İktidarlar iki yöntem izler: Şiddet ve zor uygulayarak dıştaladığını tam susturmak veya onun varlığını kabul ederek devlet içinde içselleştirmek. İlki genellikle kısa ömürlüdür, eninde sonunda patlar. İkincisi ise dıştalanmış olan ile devlet "barışır". Ancak bu "barış" iktidardan yoksun olanın kazanımı gibi görünürken, esasında kaybedendir. Burada kendiliğindencilik ile örgütlülüğü ayırmak gerekir. Kendiliğenci her dıştalanmış güç devlet tarafından içselleştirdiğinde pasifize edilerek yedeklenme sürecini yaşar. İktidardan yoksun bırakılmış olan örgütlü ise içselleştirme aynı zamanda kurumsallaşma anlamına geldiğinden önemli bir kazanımdır. Örgütlü olan güç ne olduğunun bilincinden hareket ile kazanımlarını artıra bilir, Aşağıdaki örgütlenmesini üstyapıda küçük küçük adacıklar şeklinde iktidarda mevzi kazanır.

Diktatörlük Yavuz Sultan Selim döneminden bugüne sürekli dıştalanmış zulüm görmüş, katledilmiş, aşağılanmış Alevi kesiminin kendiliğinden mücadelesinin gelmiş olduğu aşamada devlet ile "barış" politikasını uygulamaya koyacağını hükümet programında açıklıyor. Alevi toplumun varlığını kabul ediyor, onların hassasiyetlerini dikkatte alıyor, Cemevlerine statü vermeye ve dedeleri maaşa bağlamaya hazırlanıyor.

(Devam edecek), 2 Aralık 2015

Comments