Kürt Hareketinin Özerklik Talebinin Anlamı
Demokratik Toplum
Kongresi'nin (DTK) iki gün süren toplantısının sonucu açıklandı. Alınan
kararlar metin eşliğinde tüm ülkeye ve dünyaya duyuruldu.
Giriş metni
diyeceğimiz bölüm durum saptamasını içeriyor. Sonra 14 maddeden oluşan kararlar
yer alıyor ve sonuç metniyle bitiriliyor.
DTK, Türkiye
Kürtlerinin her kesimini kapsayan etkili bir organdır. Sözleşmesi bu durumu
şöyle ifade eder. "Seçilmiş
halk delegeleri, siyasi partiler, siyasi gruplar, milletvekilleri, Belediye
Eşbaşkanları ve seçilmiş üyeleri, sivil toplum Örgütleri, Demokratik kitle
örgütleri, kadın, gençlik ve Kürdistan’da yaşayan tüm etnik, dini ve inanç
gruplarının temsilcileri, kanaat önderlerinden ve bireylerden oluşan Kürdistani
bir Kongredir." (Demokratik Toplum Kongresi,
Tanım, 2. madde, 5. paragraf)
İçinde
Kürt emekçisinin, zengin ve yoksul köylüsünün, tüccarının, değişik meslek
sahiplerinin, milliyetçisinin, dincisinin, sosyalistinin yer aldığı karar alıcı
Kürt ulusal meclisidir.
Peşin
peşin söyleyelim; bu nitelikteki örgütlenmeden toplumsal devrim beklemek
devrimi bilmemek ile eş anlamlıdır. Kürt siyasal hareketi burjuva karakterli
kapitalist sistem içinde kalan bir harekettir. Bu özelliğinden dolayı ulus
devletini emperyalist güçlerden alacağı destek ile kurma politikasını
benimsemiştir. Benzeri, sol söylemden
arınmış hali ile Irak Kuzey Kürdistan Yönetimidir.
Selahattin
Demirtaş'ın Birleşik Devletler ve Rusya seferinden sonra DTK'nin Diyarbakır'da
toplanarak özerkli kararı alması ayrıca düşünülmesi gereken bir konudur.
Kürt
burjuva hareketi aydınlanmacı değildir. Dini devletten uzaklaştırmayı değil,
devletin kullanımına sunmayı, yani Kemalistler gibi faydacı bir anlayışla dini
kullanmayı politika olarak benimsemiştir.
DTK,
bir dizi komisyon örgütleri kurmuştur. Bu komisyonlardan biride, "Halklar
ve İnançlar Komisyonu"dur.
Dincilerin
DTK'ın en üst ve en yetkili organı olan Kongre'de temsil edilmesi,
örgütlenmelerden birini oluşturuyor olması, dinin kaçınılmaz olarak özerklik talepleri
içinde de yer almasını getirmiştir. Duyurunun 8. maddesi "İnanç ve ibadet hizmetleri
sunan kurumların özerk kurumlar olarak örgütlendirilmesinin sağlanması" şeklindedir. Burada dikkat edilirse bireyin inancını
serbestçe yaşamasına vurgu yapılmamaktadır. Dinin özerk kurumlar şeklinde
örgütlendirilmesi çalışmasından söz edilmektedir. Örgütten, hem de
kurumsallaşan bir örgütten söz edilmektedir.
Kürt
Hareketinin Türkiye emekçi mücadelesine en büyük kötülüklerinden biri İslam'ı
yanlış göstermesidir. Gerek Diyarbakır'da, gerekse de İstanbul'da
gerçekleştirdikleri Demokratik İslam Kongresinde İslam barış, hoşgörü ve
sosyal paylaşımcı bir din olarak gösterilmiş, demokratik ve çok sesli olduğu
iddia edilmiştir. Bu iddialarını da Medine Sözleşmesi'ne dayandırmışlardır.
Oysa İslam demokrasiyi inkar eder, demokrat değildir, olamaz. İslam tarihine
baktığımızda o tarihin savaşlar, fetih adı altında işgaller ve yağmalar tarihi
olduğunu görürüz. "Barışçıl" olma özelliği ya kendisinden olma, ya da
biat etme süreçlerindedir. (Bu konuya ilişkin Yeni Türkiye: İslam Türk Diktatörlüğü kitabımın "Medine Sözleşmesi" bölümüne bakılabilir.)
Kürt
Hareketi İslam'ı değerlendiriş ve propaganda ediş şekliyle dini ideolojinin
kitleler üzerinde hegemonya kurmasına katkı koymaktadır.
Özerklik
bildirgesinin tek tek maddeleri üzerinde durmaya gerek yok. Yaptığı tek vurgu
demokrasidir. Bunun gerçekleşmesi içinde Türkiye coğrafyasını özerk bölgelere
bölerek, anadili eğitim ve resmi dil, yerinden yönetim ile olacağını belirtmektedir.
Özerklik
talebi, Türkiye toplumunun siyasi yapısının Türk ve Kürt burjuvalarını,
dolayısı ile küreselleşmeye eklemlenmiş olan kapitalist sistem içerisinde
kalarak yeniden örgütlenmesinden ibarettir.
Belki
Kürt burjuva devrimcileri demokrasinin bir devlet biçimi olduğunu bilmez ama
sosyalistler demokrasinin burjuva devlet biçiminden başka bir anlama
gelmediğini bilirler. Dolayısıyla Kürt hareketine eklemlenmiş olan
sosyalistlerin sistem içinde kalarak sorunları çözme politikasına nasıl yaklaştığı
soru işareti olarak durmaktadır.
Kürtlerin
özerkli talebinin işçi ve emekçilerin mücadelesini geliştireceğini beklemek
hayaldir. Bu beklenti içinde olan sosyalistler yaşayarak öğreneceklerdir. Ama
çok acı verici olacaktır.
Emperyalizm
ile kol kola girilerek elde edilmek istenilen özerklik işçi ve emekçileri
bölmekten ve birbirine düşmanlaştırmaktan öteye geçmeyecektir, ne yazık. Bu
düşmanlığı önlemek yine de sosyalistlere düşmektedir. Sosyalistlerden başka hiç
kimse bu düşmanlığı önleyemez. Ama zaman çok azdır.
Diktatörlük,
Kürtlerin özerklik talebine, bir çok politik taktik ve manevra ile birlikte,
daha çok baskı, şiddet, terör, yasakla karşılık verecektir. Selahattin Demirtaş
gibi olanların tutuklanması, HDP ve diğer Kürt örgütlerinin kapatılması
olasılıktır.
Bugünkü
güçler mevzilenmesine göre ya diktatörlük, HDP ve PKK'nin kolunu kanadını iyice
kırarak etkisiz hale getirecek, ya da Kürtler amaçlarına ulaşacaktır. Ama her
iki durumda ne yazık ki çok canların yitip gideceği ve bugün var olan çatışmaların
çok daha boyutlanarak iç savaştan geçeceğe benzemektedir. İç savaş, iç savaş
diye çırpınanların gözü aydın!!!
Diktatörlük
ile PKK'nin ülkeyi bir iç savaş çılgınlığını yaşatmasına dur diyecek tek güç
sosyalistlerdir. Sosyalistlerin mutlaka ama mutlaka bu duruma dur diyebileceği
bir şeyleri vardır. 28. 12. 2015
Comments
Post a Comment