Orhan Savaşçı'nın
anıları -1-
Geçtiğimiz günlerde bu kitabın çok kısa değerlendirmesini
facebook sayfamda paylaşmıştım. O
günlerde gündeme ilişkin yazılar yazdığım için kitabın geniş değerlendirmesi bu
yazıya kaldı.
Orhan Savaşçı ile söyleşiyi yapan İlbay Kahraman, konuyu
derinleştirici soruları sormayı ya akıl edemiyor ya da kaçınıyor. Savaşçı
söyleşisi kitabın üçte birini oluşturuyor. Diğer yazılar özellikle İlyas Aydın
ile ilgili. Tabii Mahir Çayan’ın yakalanmadan önce bir durum değerlendirmesi
taslağı yazısı, farklı gazetelerde yer alan röportajlar, Savaşçının mahkemedeki
savunması, THKP-C’nin program ve tüzüğü, bildirileri de yer alıyor. Kitap “Cepheden Anılar” ismi ve “Orhan Savaşçı’nın THKP-C anıları” alt
başlığı ile Ayrıntı’dan 2015 Ekim ayında yayınlanıyor.
Öncelikle şunu belirtmek isterim; Mahir Çayanların
THKP-C'sini merak edenler Orhan Savaşçı'nın anlatımlarında çok da doyurucu
açıklamalar bulamıyabilir. Ama yine de bazı tartışmalı konulara ilişkin
zenginleştirici bakış açısı elde edebilir.
Orhan Savaşçı'nın anlatımlarıyla THKP-C'yi anlamaya
çalışalım.
1970 yılının sonuna doğru, Ankara Kavaklıdere'de bir evde
toplanılıyor. Orhan Savaşçı toplantıda bulunmuyor, ama O kendisine aktaranları
anlatıyor. Toplantıya kaç kişinin katıldığı belli değil. Ama Geçici Genel Komite
ve bu komitenin içinden Mahir Çayan, Yusuf Küpeli ve Münir Ramazan Aktolga'dan
oluşan 3 kişilik Merkez Yürütme Komitesi belirleniyor. Mihri Belli'den
ayrıldıktan sonra oluşturulan bu örgütün ismi yok. Sadece Kurtuluş grubu diye anılıyor.
O. Savaşçı'nın anlatımlarından 1971 yılının Nisan ayının ortalarında THKP-C
isminin belirlendiğini anlıyoruz.
Mahir, Ankara'da bulunan Ramazan Aktolga ile Yusuf Küpeli'yi
İstanbul'a çağırıyor. Küpeli hasta olduğu için İstanbul'a gidemiyor. Yeni bir
isme rastlıyoruz. İzmir'den gelen Ertuğrul Kürkçü'nün katılımıyla 3 kişi bir
araya geliyor. Kürkçü'nin hangi sıfat ile toplantıya katıldı belirtilmiyor. O.
Savaşçı anlatıyor "Münir Nisan 1971
ortalarında İstanbul'a gelir. İzmir'den gelen Ertuğrul'un da katılımıyla Sim
Apartmanı'nda Münir, Ertuğrul ve Mahir bir araya gelirle. Mahir, sansasyonel
bir eylemle kamuoyuna adımızı duyuralım önerisinde bulunur. Birlikte tüzük,
program ve bildiri taslakları hazırlanır. THKP-C adı, bu çalışmalar sırasında
dile getirilir. Yapılan çalışma sonucunda ortaya çıkan taslakların kısa sürede
düzenlenecek Genel Komite toplantısında görüşülüp konuşulmasının ardından, bir
eylemle örgütün adının kamuoyuna duyurulmasına karar verilir.” (sf. 57) İstanbul'daki
bu toplantıya kadar neler yapmışlardı? Ankara'da Ziraat Bankası, İstanbul'da
Türk Ticaret Bankası soygunları ve Mete Has'tan fidye alınması eylemleri
gerçekleştirilmiştir.
12 Mart sonrası bu eylemlerin öncü savaşı veya silahlı
propaganda olup olmadığı çok tartışıldı. Genel anlamda dönemin koşullarında bu
eylemlerin her birinin siyasi karakterde olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak
bu eylemleri yapanların ne amaç ile yaptıklarını O. Savaşçı'nın anlatımlarından
öğreniyoruz. "maddi sıkıntıya bir an
önce köklü bir çözüm bulma arzusundan kaynaklanıyor" (Sf. 51)
İlk banka Ankara'da soyuluyor ve para beklenenin altında
çıkıyor. Bu durumda biraz öfke birazda hayal kırıklığı yaşanır ve ardından
hemen başka bir soygun planına geçilir. Mahirler de öyle yapıyorlar. İkinci bir
soygunu planlıyorlar. İkinci banka soygununu da Ankara'da planlarlar, 17 Şubat
günü Ziraat Bankası Ankara Bahçelievler şubesini soymaya giderler bakarlar ki
bankanın önünde askeri bir araç durmaktadır, vazgeçerler. Bu soygun girişiminde
kullanılmak üzere el konulan taksinin şoförü kapatılan evde ölür. İstemedikleri
halde böyle bir ölüme sebep olurlar. Eylemciler için en üzücü durum budur.
Banka soyma kararını alma ve örgütün diğerlerine duyurma
şeklide oldukça ilginç. O. Savaşçı anlatıyor "12 Şubat'tan (1971) sanıyorum
bir gün önce Mahir, Hüseyin (emin değilim Yusuf da olabilir) Büklüm Sokak Çam
Apartmanı'na (Ankara) geldiler. Ben de o gün oradaydım. Heyecanla planlarını
anlattılar. Küçükesat Ziraat Bankası'nı soyma kararı almışlar" (Sf.
48)
Neden böyle? Anlamak gerekiyor. Örgütlü insanların arasında
müthiş bir samimiyet ve güven var. Kimse kimseden bir tehlike geleceğini
düşünmüyor. Herkes birbirine güveniyor. Bu yüzden ulu orta, gelişi güzel
konuşuluyor. Türkiye devrimi için yola çıkmış üstelik savaşçı bir örgüt ve
yazdıkları yazılarda "demokratik
merkeziyetçilik esastır, ama bu dönemde merkezi yan ağır basar" sonra "askeri, çelik çekirdekten"
ısrarla söz etmiş örgütlenmenin en üst düzey kadrolarının böyle davranışı
oldukça ilginç.
Her dönemin kendine özgü özellikleri vardır. Bizler o
dönemin özelliklerini kavradığımızda bu durumu anlayabiliriz. Bu samimiyet, bu
duyurma, o dönemin özelliğini yansıtır. Bence yazılanlardan çok O. Savaşçı'nın
bu anlatımı çok daha gerçekçidir. Böyle savaşçı Marksist örgüt olur mu, olmaz
mı sorusuna yanıt vermekte herkesin kendi değerlendirmesi ile ilgilidir.
Sözü edilen o sansasyonel eylem gerçekleşir. İsrail'in
İstanbul başkonsolosu Efraim Elrom kaçırılır.
Kaçırılan Elrom öldürülür. Ardından Mayıs’ın son haftası
devlet korkunç operasyon başlatır. Hüseyin Cevahir'in öldürüldüğü Mahir
Çayan'ın yaralı yakalandığı 1 Haziran 1971’e kadar neredeyse THKP-C en önemli
kadrolarını kaybeder. O. Savaşçı "henüz
yerli yerine oturmamış, hazırlıksız, el yordamıyla ilerleyen bir siyasi
örgütlenmeyi şüphesiz çok zor bir durumda bıraktı" (Sf.54) deyişinden
THKP-C'nin mevcut durumu doğru çözümleyemediğini, kendi gücünü olduğundan çok
fazla abarttığını, savaşçı bir örgüt yapısını tamamlayamadan eylemlere
yöneldiğini anlıyoruz. Bu değerlendirmeyi tamamlayıcı sözü de okuyoruz kitapta "THKP-C'nin en önemli özelliği hem
öğrenmeye çalışan hem de pratik içinde yer alan, eylem yapan insanlardan
oluşmuş olmasıdır. En önemli özelliği bence kervanı yolda düzme
mantığıdır."(51)
THKP-C’de ayrılık…
Mahir Çayan yakalandıktan sonra “şehir gerilla” hareketini
devam ettirmesi gereken Yusuf ile Ramazan Aktolga durum değerlendirmesi yaparak
geri çekilme sürecine girildiğini bu yüzden silahlı eylemlere devam edilmemesi
gerektiği sonucuna varırlar.
Mahir Çayan da yakalanmazdan önce durum değerlendirmesini
içeren taslak yazısında “ricat döneminde” olunduğunu belirtir. Şüphesiz taslak
yazılar ham, işlenmemiş yerli yerine oturtulmamış olanlardan oluşur. Ama bütün
taslaklar aynı zamanda son şeklini alacak yazının başlıklarını belirler.
Altının doldurulması, hatta sıralaması değişebilir fakat ana belirlenen
değişmez. Bu yüzden Mahir’in bu taslağında belirttiği “ricat dönemi” önemlidir.
Bu taslakta, tekelci burjuvazinin
temsilcisi olarak Erim- Koçaş’tan söz ettiğine göre I. Erim hükümeti ve
sıkıyönetim ile her şeyin yasaklandığı dönem oluyor. Mahir bu aşamada solun
hazırlıksız olduğu için yenildiğini tespit ediyor. Bu yüzden de “ricat dönemi”
diyor. Ama Yusuf-Ramazan ikilisinin “ricat” dönemindeki mücadele biçiminden
ayrılıyor. Mahir “şehir gerilla” savaşının devamını savunuyor. Orhan
Savaşçı’nın İsmet Öztürk’e gönderdiği mektuptan Yusuf-Ramazan’ın “silahlı mücadele yanlıştır”
demediklerini, ama yapılanların “kitlelerden
kopuk bireysel terör’ olarak tanım”ladıklarını ve “yanlışın ‘devrimci silahlı mücadeleyle proletarya hareketini
birleştirememek’ olduğunu söy”lediklerini öğreniyoruz.(Sf. 162) Bu değerlendirmelere göre temel mücadele
biçiminin ve dolayısıyla örgütlenme anlayışının değişmesi gerektiği de
savunulduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek.
Cezaevi firarından sonra Mahir, Ulaş, Ziya, Yusuf ve
Ramazan’ın bir araya geleceğini sorunların tartışılacağını “temelinde sevgi, saygı ve karşılıklı güvene dayalı” ilişki
olduğuna inanan O. Savaşçı “konuşarak,
tartışarak ortak bir çıkış yolu bu[lunabileceğini]” düşünüyor. Ancak bir
araya gelindiğinde “karşılıklı öfke,
kızgınlık ve güvensizliğin hâkim olduğu gergin bir ortam”da farklılıkların
tartışılamadığı “karşılıklı itham ve
suçlamaların” yapıldığı, “normal bir
diyalogun bile” kurulamadığını, “karşılıklı
kişisel suçlamaların öne çıktığı sinirli, gerilimli bir atmosferde”
toplantıların geçtiğini belirtiyor. Sonra Genel Komitenin kararıyla Yusuf ile
Ramazan örgütten atılıyor. Sadece iki kişi örgütten kopmuş olmuyor. O. Savaşçı,
atılmayı bölünme olarak değerlendiriyor. “Bölünme
yalnızca iki arkadaşımızın ayrılıp gitmesi şeklinde olmadı tabii ki.
Örgütlenmenin önemli bir kesimi de o arkadaşlarla birlikte hareket etti.” (Sayfalar,
61, 62, 64 ve 71)
Ankara’da durum değerlendirmesi ve alınan kararlar.
Mahir, Ulaş, Savaşçı ve Ziya Ankara’da bir araya geliyor.
Durum değerlendirmesi yapıyorlar.
-
Denizlerin
idamlarını engellemek için eylem.
-
Kaçanların
güvenliğinin sağlanması
-
Kamulaştırma
eylemlerini ordu içindeki kadroların yapması kararları alınıyor.
Orhan Savaşçı “Cezaevinden
kaçan arkadaşlarımız belli bir süre, silahlı eylemler içinde yer almamalı.
Gerektiğinde bu tür faaliyetleri yürütecek, yalnızca askerlerden oluşan timler
kurulacak. Mali imkân sağlayacak eylemler de bu timler vasıtasıyla
gerçekleşecek. (Bu işin planlamasını Haldun’la –Yeşil- ben yaptım. Konuyla
ilgili taslaklar, sevgili Haldun’un evinin basılması sırasında MİT’in eline
geçi”tiğini belirtiyor.(Sf. 159) Bu durumda kamulaştırma eylemlerini
yapamadıkları anlaşılıyor. (Devam edecek) 16. Aralık. 2015
Comments
Post a Comment