Orhan Savaşçı'nın anıları –2-.

12 Mart sonrası özellikle THKP-C çizgisini benimsemiş devrimciler Kızıldere katliamını iki temelde tartıştılar. Bir kısmı Kızıldere katliamıyla sonlanan 2 İngiliz, bir Kanadalı teknisyeni kaçırma eylemi Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in idamını engellemek için yapıldığını, diğer kısmı da öncü savaşının kaldığı yerden devamı olarak görüyor ve bu temelde tartışılıyordu. Hatta kimileri bunu daha da ileriye götürüp kır gerillasına geçiş diyordu.

Kızıldere katliamı ile sonuçlanan Teknisyenleri kaçırma eyleminin gerilla savaşının devamı olduğunu iddia edenler Mahir Çayan’ın Kesintisiz II-III diye bilinen yazısının bitişinde yer alan “Oligarşinin terörü şiddeti ne kadar artarsa artsın, partimiz gerilla savaşına devam edecektir…Savaş, Mayıs darbesinden sonra kaldı yerden devam edecektir.” Cümlelerini dayanak olarak kullanıyorlardı.

Diğer kesim ise; Cihan Alptekin ve Ömer Ayna’nın Deniz ve arkadaşlarının idamını engellemek için mutlaka bir şeyler yapma kararlığında olduğunu ve o günkü ortamda devrimciler arasındaki dayanışma, güvenin THKO’lu bu iki savaşçının yapmak istediklerinde yalnız bırakılmayacağını, ayrıca idamı engelleme eylemi yapmanın devrimci bir sorumluluk olduğunu ve birlikte kaçmış olmanın ilişkileri daha da derinleştirdiğini, ayrıca teknisyenlerin kaçırılmasında aktif olarak Ömer Ayna ve Cihan Alptekin’in yer almış olmasını ikna için kullanıyorlardı.

Orhan Savaşçı, İsmet Öztürk’e yazdığı mektupta bu tartışmaya açıklık getiriyor. Tabii aksini savunanlar için ikna edici olmaya bilir. Ancak o günleri birebir yaşamış, yapılan tartışma ve değerlendirmelerin içinde yer almış THKP-C Genel Komite üyesinin söylediklerini doğru kabul etmemiz gerekiyor. “Deniz ve arkadaşları için mutlaka bir şeyler yapmalıyız. THKO’lu arkadaşları (Cihan-Ömer) yalnız bırakamayız. Her türlü imkânımızı bu konuda seferber etmeliyiz.” (Sf. 159)

Biliniyor önce Ankara’da üst düzey önemli bir kişinin yanılmıyorsam S. Demirel’in kaçırılması düşünülüyor. Ancak çok sıkı korunduğu görülünce bu eylemden vazgeçiliyor. Sonra Ankara’daki operasyonlar ile illegal yaşam tehlikeye giriyor. Ankara’nın terk edilmesi ama Denizler içinde bir şeylerin mutlaka yapılması gerekiyor. Ve üç İngiliz teknisyen kaçırılıyor.  

Kaçırma eyleminden sonra “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı, Parlamentosu ve Hükümetine” başlıklı bildiriyle istekler açıklanıyorlar.
“1- İnfazlar derhal durdurulacak,
2- Hiçbir yurtsever ve devrimci asılmayacaktır.
3- En çok kırk sekiz saat içerisinde bu konuda Türkiye radyolarından infazların durdurulduğu hakkında yayın yapılması şarttır.”
Gerek Orhan Savaşçı’nın açıklaması gerekse, 2 İngiliz bir Kanadalı teknisyenin kaçırılmasından sonra bildiri ile duyurdukları talepler eylemin Denizlerin idamını engellemek amacı ile yapıldığını gösteriyor.
Orhan Savaşçı’nın THKP-C değerlendirmeleri.
Ordu içindeki örgütlenmenin Mahirlerin grubu tarafından planlanmış, programlanmış bir çalışma olmadığını Savaşçı’nın anlatımlarından öğreniyoruz. Ordu içinde özellikle hava kuvvetlerindeki subaylar arasında sistemi değiştirmek isteyen bir grup var. Bu grup bir yandan birbirlerinden kopuk olarak var olan muhalif askerler ile ilişki kurmaya çalışıyor, bir yandan da “toplumun diğer kesimlerinden gelen arkadaşlarla ve devrimci gençlik hareketiyle” ilişkileniyor. (Sf. 21) Askerlerden oluşan bu gruba Orhan Savaşçı “Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü” diyor.
1969 yılı aynı zamanda TİP-MDD tartışmalarının yoğunlaştığı yıl oluyor. Askerler bu tartışmaları yakından takip ediyorlar. Bu tartışmalardan esinlenerek “kendi ideolojik ve siyasi tercihlerini belirlemeye” çalışıyorlar. Kendi ideolojik pozisyonlarına “az çok kalkınmacılık, biraz da yurtseverlik bulaştığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü doğal olarak Kemalizmin ideolojik etkilerini de üzerimizde taşıyarak adım atıyorduk.”(Sf. 22)
Kemalizmin etkisinde oldukları tarih 1970. Bu yılın Nisan ayında İzmir’de önemli bir toplantı gerçekleştirirler. “1970 Nisan’ında İzmir’de yapılan toplantı askeri örgütlenme açısından özel bir öneme sahiptir; çünkü iki temel ve önemli hususun belirginleşmesi bu toplantıda gerçekleşmiştir. Birincisi ideolojik ve siyasal rotanın tayini; genel olarak Silahlı Kuvvetler, özel olarak da Hava Kuvvetleri içinde ‘proleter devrimci’ bir çizgi olarak örgütlenme, Kemalist ideolojiyle (Doğan Avcıoğlu taraftarları) faklılıkların ön plana çıkarılması ve bir araya gelen bütün grupları kucaklayan bir örgütsel yapının inşa edilmesi için çaba gösterilmesi. İkinci olarak oluşan bu yapının ileride, Türkiye çapında oluşacak olan bir örgütlenmeyle (proletarya partisi) eklemlenmesi.” (Sf. 239)
1971 Şubat’ında Hava Kuvvetleri Proleter Devrimci Örgütü Atatürk Orman Çiftliği’nde Genel Komite toplantısı yapıyor ve Mihri Belli’den ayrılarak yeni oluşuma gitmiş olan Kurtuluş Grubu’na katılma kararı alıyor. Bu katılma kararından önceki durumu Orhan Savaşçı şöyle anlatıyor “Şubat ayına (1971) kadar askerlerin devrimci gençlik hareketi içinde yer alan arkadaşlarla (Mahir, Yusuf, Münir) ilişkisi yalnızca aynı ideolojik ve siyasal görüşleri paylaşma şeklindedir.” (Sf. 25)
Şimdi bu aktarmayı neden yaptım? Bir şeyi göstermek istiyorum ki, bunu yine Orhan Savaşçı’nın anlatımlarıyla daha da anlaşılır yapacağım. İlki şu; ne demişti Orhan Savaşçı Kemalist olan Doğan Avcıoğlu grubundan ayrıştıklarını ama Kemalist ideolojinin etkilerini taşıdıklarını…Tarih 1970. Kurtuluş grubuna katılım tarihi de Şubat 1971 ama hemen belirtiyor Savaşçı, öncesinde de Mahir, Yusuf, Münir ile ideolojik ve siyasal görüşleri paylaşıyorduk. Demek ki hem fikirlik var. Hele hele o dönemin ki, bu dönemde de bu katı anlayış birçok yapıda devam ediyor, muhalif düşünceye örgütte yer vermeme katı merkezi anlayışı da dikkate aldığımızda neredeyse mutlak hem fikir olduklarını rahatlıkla düşünebiliriz. Ancak burada bir karışıklık fark ediliyor. O da 1970 yılının sonunda Ankara Kavaklıdere’deki bir evde Kurtuluş Grubu’nun toplantısında Genel Komite ve Merkez Yürütme seçiminin yapılmış olması. Seçilen Genel Komite de de Orhan Savaşçı’nın yer alması. Bu bize ideolojik birliğin 1970 yılında var olduğunu gösterirken askerlerin örgütü olan Proleter Devrimci Örgütün henüz daha Kurtuluş Grubu’na katılmadığını işaret ediyor. Yoksa Orhan Savaşçı tarihleri yanlış mı anımsıyor?
Göstermeye çalıştığımı biraz daha olgunlaştırmak istiyorum. Aydınlık Sosyalist Dergiye Açık Mektup broşürü ile MDD’den kopuşu Orhan Savaşçı “çıkış yolu arayan ‘Kurtuluş Grubu’nun büyük ölçüde içinde şekillendiği ideolojik-siyasal çerçeve birçok eksiğine rağmen bir ‘ayrışma’ çabasıdır. Yeterli değildir şüphesiz.” (Sf. 29) Kopuş gerçekten önemli. Sınıf mücadelesi teorisine doğru yol alış, çok önemli. Ancak Orhan Savaşçı’nın da belirttiği gibi “yeterli” olmayan “birçok eksiği” olan bir kopuş. Şimdi bu ikinciyi de aklımızda tutuyoruz.
Devam ediyoruz; “Ruşeym halindeki, dizlerinin üstünde doğrulmaya çalışan, ideolojik olarak ham bir örgütte, bir şeyler öğrenmeye, bir şeyler sökmeye çalışan insanlar” dan oluşan “THKP-C’nin en önemli özelliği hem öğrenmeye çalışan hem de pratik içinde yer alan, eylem yapan insanlardan oluşmuş olmasıdır.” (Sf. 50-51) ve “el yordamıyla ilerleyen bir siyasi örgütlenme” (Sf. 54)

Bu aktardıklarımdan şöyle bir sonuç çıkarmak olanaklı; Mihri Belli’nin ulusalcılık zeminli ideolojisinden ve Doğan Avcıoğlu’nun Kemalizminden koparak “Hareketin şekillenme sürecinin başında, üzerinde daha etkin olan milliyetçi motiflerin aşılması ve doğrudan kapitalizmi hedef alan sınıfsal bir temele doğru hareketin rotasını yönlendir”miş olmasına rağmen ne yazık ki Kemalizmin etkisinden tam olarak arınılmamıştır. Bu etki ordu içindeki Kemalist darbecilere olduğundan fazla güvenmeye neden olurken, ittifak ilişkisinin ideolojik zeminini oluşturmuştur. Yazdıklarımdan Kemalistler ile ilişki/ittifak kurulması yanlıştır sonucu çıkarılmamalıdır. Şüphesiz sınıf mücadelesinin gerektiği aşamalarda Kemalistler ile ilişki içinde olunmasında fayda vardır. Ancak hangi “itki” ile ilişkiye geçildiği çok önemlidir. Çünkü doğru ideolojik zeminden hareketle ilişki/ittifak kurulmazsa sınıf mücadelesine zarar verir. (Devam edecek) 18 Aralık 2015 

Comments