İflas Eden Yeni Osmanlıcılık, Kürtler ve Sosyalistler -2-


Sosyalistler böylesine çatışma ortamında çok zorlanmaktadırlar.
Öncelikle şunu söylemek istiyorum; ezilen ulusun ulusal talepler uğruna başkaldırısı kesinlikle işçi sınıfı mücadelesini geliştirmez. Her şeyden önce ulusal başkaldırı işçi sınıfı mücadelesini dıştalar. O başkaldırının öncüsü o ulusun burjuva sınıfıdır. Gerek öngördüğü toplum modeli, gerekse ideolojisi küresel sermayenin rahatlığı için kapitalist ilişkilerden yanadır. Yakın tarihe baktığımızda bu sonucu görmek olanaklıdır. Yazının birinci bölümünde sözünü ettiğim Yugoslavya bölünmüş, her bir halk kendi devletini kurmuştur ama işçi sınıfı mücadelesi dibe vurmuştur. Ve hala daha ulusal çatışmalar zaman zaman kendini göstermektedir. Bu ülke yönetimlerinde burjuvalar vardır. İşçi sınıfı mücadelesi ve örgütlülüğü dağıtılmıştır. Keza burnumuzun dibindeki Irak Kürt Yönetiminde işçi örgütlüğünden ve mücadelesinden söz edilmemektedir. Yönetimde işbirlikçi Kürt burjuvazi vardır.
Ezilen ulusun hakkını savunmak her koşulda, her şartta onun ulusal mücadelesini sınırsız desteklemek değildir.
Ulusal hareketler, burjuva karakter taşıyor olsalar bile, desteklenmez değildir, desteklenir.
1917 Ekim devrimi sonrası Bolşeviklerin Doğu Halkları Kurultayını örgütlemesi bir anlamda burjuva karakterli emperyalizme karşı  mücadeleleri desteklemektir. Kemalist hareket emperyalist açık işgale karşı bağımsızlık savaşı olduğu için Bolşevikler tarafından desteklenmiş ve başarıya ulaşması istenmiştir. Şüphesiz ki o dönemin koşulları da çok önemlidir, ama esas kriter emperyalizme karşı oluştur.
Demek ki en önemli ayrım çizgimiz ezilen ulusun mücadelesinin emperyalizme karşı olmasıdır.
Yavaş yavaş zurnanın zırt dediği yere geliyoruz.
Ülkemizde çok özgün bir durum oluşmuştur.
12 Eylül darbesi sosyalistleri ideolojik ve örgütsel olarak yendiği bir aşamada Kürtler yenilmemişler tersine çok kayıp vermelerine rağmen örgütlenerek silahlı mücadeleye başlamışlardır. Kürt hareketinin kurucu kadrolarının sosyalist mücadelenin içinden gelmesi ve ilk aşamalarında sosyalizme vurgu yapmaları sosyalist harekette genel anlamda sempati oluşturmuştur.
Sosyalist hareketin silkinip bir türlü kendine gelememesi, sınıf mücadelesinde etkisiz kalması sürecinde Kürt hareketinin örgütlenme ve mücadelesinin her gecen gün kazanım elde etmesi düzene karşı muhalifliği kendinde somutlaştırmıştır. Önemli bir güç olarak sosyalist hareketi etkilemiştir. Her mücadeleye kendi taleplerini taşıyarak Kürt sorununu gündemin ilk maddesi yapmayı başarmıştır. Kamu emekçileri ve gençlik mücadelesinde önemli bir güç olmuş Türkiye sosyalist hareketinin desteğini almak için çeşitli ittifaklar kurmuştur. Kürtlerin gücünden yararlanarak bazı sendika yönetimlerinde görev almak isteyen yapılanmalar ister istemez Kürt hareketinin politikalarına destek olmak zorunda kalmışlardır.
Burada bir parantez açarak şunları yazma gereği duyuyorum. Sınıf mücadelesinde sembolik veya temsil düzeyinde görülen Kürt hareketi özellikle kamu emekçileri mücadelesinde aktif olarak görülmektedir. Bunun nedeni kamu emekçileri alanın mücadelesini verirken genellikle devlet ile karşı karşıya gelmesidir. Kürt hareketi de ulusal mücadelesinde aynı devlet ile karşı karşıya gelirler. İşte bu devleti kamu emekçileri mücadelesiyle yıpratmak istedikleri için aktif tavır alırlar. (Gezi direnişi ve Reyhanlı katliamındaki olumsuz tavır alışları ise "barış süreci"nin selameti içindir) Ama işçi sınıfının burjuvaziye karşı mücadelesinde Kürt hareketinin bu aktif ve kitlesel desteğini göremeyiz. Hele hele Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları coğrafyada ne toprak burjuvazi/ağasına karşı ne de sanayi burjuvazisine karşı hiç bir mücadele örgütlemedikleri gibi akıllarından da geçirmezler. Ayrıca, metal işçilerin 2015 yılındaki direnişlerini ise adeta görmezden gelmişlerdir.
Bu süreç içerisinde Kürt burjuva hareketi çok akıllı taktikler uygulayarak “Kürt sorunu çözülmeden demokratikleşme mümkün değildir” tezini bir kısım sosyaliste kabul ettirmiştir. Bu tezin etkisinde kalan sosyalistler kraldan fazla kralcı kesilerek diğer sosyalistleri neredeyse Kürt düşmanı suçlamasına kadar işi götürmüşlerdir. Ezilen ulus mücadelesini ve ulusların kendi kaderini tayin hakkını yanlış değerlendirerek Kürt hareketine yedeklenmişlerdir.
Ezilen ulus mücadelesini öne çıkararak işçi sınıfı mücadelesi geliştirilemez. Tersine geriletilir. Bugün burjuva politikacıları işçi sınıfını Kürt-Türk, Alevi-Sünni olarak bölmeyi başarmış bulunmaktadır. Burjuvazinin izlemiş olduğu taktik ve amaç ile Kürt hareketine eklemlenmiş olan bir kısım sosyalistin izlemiş olduğu taktik ve amaç şüphesiz farklıdır. Bu sosyalist arkadaşların iyi niyetinden hiç şüphe etmiyorum ancak işçi sınıfının içine özellikle milliyetçiliğin taşınmasında ve Kürt-Türk bölünmüşlüğün oluşmasında hiçte istekleri olmadan katkı koymuşlardır.
Bugün Kürtler emperyalizmden aldıkları destek ile Türkiye’den koparak kendi devletlerini kurmuş olsalar Kürt ve Türk işçi sınıfının mücadelesi gelişecek midir? Kürt işçi ve emekçisi sömürü çarkından ve zulmünden kurtulacak mıdır? Kürt kimliğini kazanmış olmaktan başka eline ne geçecektir? Sonuçta her ulus kimliği aynı zamanda o ulus burjuvazisinin kimliğidir. Emperyalizme bağımlı ve emperyalist sömürü içinde yaşayacaklardır.
Peki, Kürtlere hem Türkiye’de hem de Suriye’deki saldırılara sessiz mi kalmak gerekir? Kesinlikle hayır.
Evet, biz sosyalistler burjuvaziye karşı mücadele ediyoruz. Bu burjuvazinin hangi milliyetten olduğunun hiç önemi yoktur. Türk burjuvazisi de Kürt burjuvazisi de –sanayi veya toprak fark etmez- işçileri sömürmektedirler. Hatta ezilen ulus olan Kürt burjuvazi işçileri daha da acımasız sömürmektedir. Beline ip bağlanarak kömür kuyularına indirilen, tuğla ocaklarında çalıştırılan çocuk işçiler sosyal güvenceden yoksun acımasızca çalıştırılmaktadır.
Bu sınıf mücadelesinde her kim zulüm görüyorsa, her kim haksızlığa uğruyorsa onun yanındayız. Kürtlerde bugün devlet tarafından zulüm altındadırlar. Şüphesiz zulme ve Suriye Kürt Kantonlarına IŞİD'in saldırısına, İslam Türk Diktatörlüğünün yıkma isteğine karşı çıkacağız. Ancak Kürt hareketinin emperyalistler ile olan ilişkisini görmemezlikten gelemeyiz. Ayrıca yanlış eylemleri karşısında sessiz kalamayız. Özyönetim başkaldırısının yanlış olduğunu açıkça söylemeliyiz. Sömürüden, esaretten kurtuluşun sınıf mücadelesinden geçtiğini tekrar tekrar, bıkmadan anlatmak zorundayız.
Etnik, inanç ve cinsiyetçi talepleri öne çıkararak her kim mücadele ediyorsa bilinsin ki o işçi sınıfı mücadelesinin önüne taş koyandır, zarar verendir ve burjuvazinin değirmenine su taşıyandır.

Hızla iç savaşa ve bölünmeye gidişi ve emperyalistlerin amaçları doğrultusunda yeni devletlerin kurulması politikalarını engelleyecek tek güç sosyalistlerdir. Sınıf mücadelesini temel almayan hiç bir politika ve mücadele iç savaşı, bölünmeyi ve emperyalist politikaları engelleyemez. Kurtuluş özyönetim, kantonlar da değil sosyalizmdedir. 18 Şubat 2016

Comments