İslam Türk Diktatörlüğünün Son Politik Taktiği

Belirlenen bu politika üzerinde oldukça fazla çalışıldığı anlaşılıyor.  Önce şunu kabul etmeliyiz. Erdoğan sınıfının ve ideolojisin hakkını vererek politika yapıyor. Yapması gereken her şeyi yapıyor. Zaten bu memlekette sınıfının hakkını vererek politika yapan iki kişi var; biri Erdoğan, diğeri A. Öcalan. Bu yüzden Türkiye gündeminde sürekli bu iki kişinin ileriye sürdüğü tezler tartışılıyor, çatışıyor. Hatta dünya gündeminde bile bu iki kişinin politikaları konuşuluyor. Politika yapmasını ve mücadele etmesini bilmeyen muhalefet nal toplamaya devam ediyor. Muhalefet kendisine güvenemediği için Yeni Osmanlıcılığın içindeki bölünmeden, Suriye savaşında Esat'ın başarmasından, kimileri de Kürt Hareketinin diktatöre diz çöktürmesinden medet umuyor.

Yeni Osmanlıcılık iki temel çizgiden oluşuyor: Güçlü olan iktidarı ele geçirmiş Fetihçiler, diğeri iktidardan dıştalanmış muhalif konuma geçmiş ama kitlesel gücü en azından şimdilik zayıf olan mandacılar. Bu iki çizgide saf tutan bir çok farklı siyasi ve inanç sahiplerinin ittifak içinde olduğunu da belirtmek isterim.

Yeni Fetihçiler iktidarı ele geçirmiş olmanın avantajı ve oldukça güçlü kitle desteği ile hedeflerine ulaşmak için hızla ilerliyorlar. Bu hız öyle bir hız ki önlerindeki her engeli kaldırmakta hiç tereddüt etmiyorlar. Her muhalif başkaldırıyı da kafa, kol kırarak, son günlerin ifadesi ile söylersek "etkisiz hale getirerek" ve güdümlü mahkemeleri ile anında bastırma yoluna gidiyorlar.

Türkiye toplumunda  milliyetçilik ve Müslümanlık kabul görendir. Nüfusun ezici çoğunluğu kendini milliyetçi ve Müslüman olarak tanımlar. Bu yüzden Yeni Osmanlıcılığı benimsemiş siyasiler toplumun yüzde 99'u Müslüman diye söze başlarlar.

7 Haziran seçimlerine kadar çok fazla öne çıkarılmayan Türk milliyetçiliği Kürtler coğrafyasında savaş süreciyle birlikte öne çıkarılmaya başlandı. Ancak diktatörlük ve onun propagandistleri milliyetçilik yerine genellikle "milli" kavramını kullanmayı tercih ediyor. Yapmak istedikleri, olmasını istedikleri her şeyi "milli" diye tanımlamaya başladılar. Örneğin Erdoğan'ın " 1 Kasım'da 550 tane yerli, milli, bedeni ve kalbiyle bu ülke için çalışacak milletvekili göndermenizi istiyorum. Herhalde ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi?" Zaman zamanda "yerli" sözcüğünü kullanıyorlar. Örneğin "yerli otomobil" gibi.

"milli" söylemli propaganda aynı zamanda toplumun sınıfsal bölünmüşlüğü gerçeğinde var olan çelişkileri öteleyerek, bütün sınıfları vatan tehlikesi(!) karşısında ulus zemininde bir araya getiriyor. Deniz Baykal'ın mezhepçi, milliyetçi söyleminde olduğu gibi "ülke menfaatleri parti menfaatlerin üstündedir" anlayışının tüm toplum kesimleri tarafından benimsenmesi, işçilerin ve emekçilerin sınıfsal taleplerinden vazgeçmesi isteniyor. İşçilerin hak araması "milli ekonomiye tehdit" olarak gösteriliyor ve bu yüzden bakanlar kurulu kararı ile "ülkenin ulusal çıkarları" veya "milli çıkarlar" gerekçeleri ile grevler erteleniyor.

Yeni Osmanlıcılığın fetihçi kanadı eski Osmanlı imparatorluk sınırları içindeki coğrafyayı nüfus alanları ve bu alanların lideri olarak kendini gördüğü için emperyalistler ile çatışma halindedir. İkinci çatıştığı güçte Arap milliyetçiliğidir.

Yeni Osmanlıcılığın fetihçi kanadı herkesin kendisine biat etmesini ister. Hükmetme zaten biat etmeden geçer. Eğer biat etme yoksa o alanların pazarına ve enerji kaynaklarına hakim olmakta yoktur.

Yeni Osmanlıcılığın başka bir siyasi hedefi de İslam Medeniyetinin dünyaya hakim olması ile insanlığın kurtulacağına inanmasıdır. Yani eski Osmanlı sınırlarındaki hakimiyet çatışması hem ekonomik sömürme, hem de ideolojik/kültürel hegemonya kurma zemininde yükseliyor. Yeni Osmanlıcılığın Fetihçileri eski Osmanlı sınırlarında hakimiyet kurmayı ve buralarda yaşayan halkların kendisine biat etmesini yakın hedef olarak görüyor. Bu başarıldığında elde edilen müthiş güç ile dünya hakimiyeti mücadelesine geçileceği hesapları yapılıyor.

Olur mu? Hayal mi?

Bugünkü güçler dengesinde bu hayalden öteye geçmiyor. Ama unutulmasın ki Roma İmparatorluğu barbar Germenler, Abbasiler barbar Moğollar tarafından yıkılmıştır. Demek istemem şu ki çok zayıf olan olasılık ele geçirilecek nükleer güç, milli ve dini duygularının ayyuka çıkarıldığı militan kitle desteği ile insanlık büyük bir tehlike ile karşı karşıya gelebilir. Nükleer santrallerde ısrarın nedeni nükleer silahlara sahip olmadır esas olarak. Ayrıca sürekli bilim-teknoloji faaliyetlerin askeri ekonomik alanda sınırsız teşviki ve desteği yeni fetihçi savaşlar içindir.    

"Milli" vurgusu hem Kürt Hareketi ile savaşı meşru gösteren, hem de toplumun milliyetçi duygularına seslenerek gerek ülke içinden gerekse ülke dışından her karşı çıkışın önünü kesen oldukça etkili bir politikadır. "Hızla büyüyen, kendi bağımsızlığını kazanan, Batı'nın politikalarına biat etmeyen, Batı'nın karşısında boyun eğmeyen, artık Batı'nın istediği gibi yön veremeyen bir ülke olduğumuz içindir bütün bu karşı çıkmalar" temeline oturtulmuş politika toplumda, ülke içinde ve ülke dışında karşı çıkanların "vatan haini" gibi görülmesine neden olmaktadır. Böylece karşı çıkışın içeriği boşaltılarak toplumu etkisi altına alması önlenmektedir. Örneğin Karadenizli deresine, ormanına, doğasına sahip çıkması hemen Batı kışkırtmasına bağlanarak büyüyen Türkiye'nin önüne kesmek istiyorlar propagandası yapılıyor, dış mihrakların kışkırtmasına, hatta yabancı ajanların faaliyetine bağlanıyor.

"Milli" vurgusu ordunun da duygularına hitap ediyor. Her ne kadar ordu NATO üyesi olması nedeniyle Birleşik Devletler askeri anlayışına göre yapılandırılmışsa da genlerinde bağımsız olma anlayışını şu veya bu oranda taşıyor olması ve elindeki gücü kendi inisiyatifiyle korumak istediğine yönelen tehlikeye karşı kullanma duyguları taşıyor. Bu duygularına hitap eden "milli" söylem generallerde memnuniyet oluşturuyor. Örneğin Kürtlerin başkaldırısından en çok ordu rahatsız oluyor. Bu başkaldırının ülkeyi bölmek ile sonuçlanacağına inanılıyor. Biat ettirme, teslim alma savaşı "milli" duygular içinde veriliyor. Kürtlerin destekçileri de emperyalistler olması, diktatörlüğün "milli" zeminli propagandası ile emperyalistlere kafa tutması ve Kürtleri biat ettirme savaşı generaller, Türkçüler, Kemalistler ve milliyetçi solcularda büyük bir memnuniyet yaratıyor. Bütün bu kesimlerin desteğini alıyor.

Milliyetçi, Müslüman olan Türkiye toplumu "milli" propagandasının etkisinde kalarak diktatörlüğe karşı her muhalif hareketi dış mihrak, yabancı ajanların kışkırtması olarak görüyor. Diktatörlük amacına ulaşmaktadır. Kitleler üzerinde zayıflama eğilimi gösteren ideolojik hegemonyası yeniden inşa edilerek hegemonyanın devamı sağlanıyor. 08. Mart 2016   

Comments