Şehitlik/Şehit Nedir, Ne Değildir?

"Şehitlik" kavramını memlekette kullanmayan kalmadı. Soldan sağa, politikacıdan sıradan vatandaşa kadar herkes kullanır oldu. Böylece şehitlik kavramı her renk, her sınıf, her politikacı tarafından benimsendiği ve gönül rahatlığıyla kullanıldığı görülüyor. Her siyasi hareket kendi ideolojisine göre "vatan şehidi", "ülkücü şehit", "devrim şehidi" gibi ifadeler ile ayrımını belirtmeye çalışıyor. Bu kavramı en çok da Erdoğan kullanmayı seviyor.
"Tüm şehit ailelerimize peygamberlerden sonra en büyük makamın sahibi olan eşiniz, oğlunuz, siz de onla iftihar edeceksiniz. Şehitlik, gelip geçici bir olay değildir. Ben Müslüman olmayanlar için konuşmuyorum, Müslüman olanlar için konuşuyorum. Rabbimiz ne diyor, Allah yolunda ölenlere ölü demeyin. Onlar diridirler ama siz bilmezsiniz. Kıyamete kadar bu makam, şehadet şerbetini içmek devam edecektir." (Erdoğan, 13. Muhtarlar buluşması, 26.10.2015)
Erdoğan cumhurbaşkanı sıfatıyla 1 Ekim 2015 Meclis açış konuşması yapıyor. Doğrudan kurula hitap etmesi gerekirken, kendine hakim olamayarak bazı milletvekilleri ile polemiğe giriyor. "3 tane şehit var bugün..Gitmeyin cenazelerine" sataşması üzerine "Arkadaşlar, bakın, bizde şehitliğin ne anlama geldiğini biliyorsan bu ifadeyi kullanmazsın. Kıyamete dek şehitlik devam edecektir. Bunu bilmeniz, öğrenmeniz lazım." dedikten sonra ayeti aktarıyor. "Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz, onlar diridir ama siz bilemezsiniz." Buradan nasıl bir anlam çıkarmak gerekiyor diye sormak yerinde oluyor. Her şeyden önce ayeti sataşanları susturmak için bir joker gibi kullanıldığı düşünülebilinir. Ama esas olarak sataşanların şehitliği bilmediğinden hareketle şehitliğin ne olduğunu ayeti aktarmakla bugün Kürt Hareketi ile olan savaşta ölenlerin de bir anlamda "Allah yolunda" öldüklerini ileri sürmüş oluyor. Kürt Hareketi ile yapılan savaşı dini savaş temeline oturmaya çalıştığı görülüyor. Belki de bu ayeti, inançları güçlü olan Kürtleri, geçmişte Zerdüş olmak ile suçladığı HDP/PKK'lilere karşı kışkırtma, aynı zamanda HDP/PKK'yi destekleyen inanç sahiplerini de etkileme amacı ile söylüyor. Erdoğan, ne amaç ile söylemiş olursa olsun böyle bir ayeti aktararak savaşı dini referans temelinde değerlendirdiği görülüyor.

Diktatör medyası muhalif medyayı baskı altına almak için her yolu deniyor. PKK ile olan çatışmalarda ölen asker ve polislerin haber veriliş şekline baskıcı bir dille yaygara koparıyor. Diktatör medyası, yıllardır "şehit şehit" diye diye duyarlı hale getirilmiş acılı halka seslenerek muhalif medyayı teşhir etme yolunu seçiyor. Kendi savaşçı anlayışını dayatarak, kendisi gibi düşünmeyen herkesi "terörü desteklemekle" suçlayarak itibarsızlaştırmayı seçiyor. Bu faşizan tarzı uygulamaktan hiç rahatsız olmuyor. Hatta muhalif medyayı sıkıştırmış olmanın keyfini yaşıyor.

Yurt gazetesi yazarı gazetenin logosu üzerinde girdiği yazısının spot cümlelerinde "Her gün şehit haberleriyle yaşıyoruz. Ancak inanılmaz gerçek şu; yasalarda geçse de 'şehitlik' hukukta tanımlanmış bir kavram değil" diyerek, parti liderlerine çağrı yapıyor. (18.09.2015)

Devletin radyosu "Görev yapmakta olan trafik polisine araç çarptı. Trafik polisi şehit oldu." diyerek haberi geçiyor. Bu yüzden şehitlik yazısını yazmak şart oluyor.

Her ölen şehit midir sorusu ile başlamak gerekiyor.

Şehitlik kavramı dini içerikli bir kavramdır. Ne yazık ki şehitlik sulandırılmıştır. Ancak şehitlik kavramının politik amaç için kullanıldığı anlaşılmaktadır. Birincisi ölenin yakınının Müslüman inancına gönderme yaparak tepkilerini pasifize etmeyi ve peygamberler sonrası kata çıkarak ödüllendirildi mesajı ile acılarını hafifletmek hedeflendiği görülüyor. Şehitlik söyleminin nihai amacı savaşın dini zeminde yapıldığına indirgeniyor. Oysa, İslam ideolojisini bayrak edinmiş olanların bile günümüzde yaptıkları savaşların hiç biri dini savaşlar olmadığı görülüyor. Dini inanç siyasi ve ekonomik amaçlı savaşların ideolojisi oluyor. Bir yandan savaşanları motive etmek, diğer yandan savaşın asıl amacını gizlemek için dini temele indirgemek diktatörlükler için faydalı ve kullanımı kolay söylem oluyor.
Bu ön değerlendirmeden sonra şehitliğin ne olup olmadığına geçebiliriz.
Şehitlik ayetlerde ve hadislerde görülmektedir. Ayetlerdeki şehitlik ile hadislerdeki şehitlik oldukça farklıdır. Peygambere atfedilen hadislerin güvenirliği tartışmalı olduğu biliniyor. Yaşar Nuri'nin açıklamasına göre Ömer ve Osman halifelerinin döneminde yaklaşık beş yüz olan hadis günümüzde 7 kat artarak 3,5 milyona ulaşıyor. Her şeyden önce sayının büyüklüğü bile güveni sorgulamaya yetiyor.

Değişik surelerin 13 ayetinde (Bakara 154, Âl-i İmrân 157, Âl-i İmrân 169-171, Nisâ 69, Nisâ 74, Tevbe, 52, Tevbe, 111, Ahzâb 23, Muhammed 4, Hadid 19, Hac 58, Ali İmran 195)  şehitlikten söz ediliyor. Ayetlerin hepsi "Allah yolunda ölenleri" şehit kabul ediyor.  
Yukarıdakinden biraz farklılık içeren iki ayet ise "Allah yolunda hicret edip sonra öldürülen yahut ölenleri hiç şüphesiz Allah güzel bir rıkzıkla rızıklandırıacaktır. Şüphesiz Allah, evet O, rızık verenlerin en hayırlısıdır." (Hac, 58)
"İşte (dini için) hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, benim yolumda eziyete uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin, mutlaka günahlarını örteceğim ve elbette onları, alt tarafından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükâfat Allah tarafındandır. Allah ise sevabın/ödülün en güzeli katında olandır." (Ali İmran, 195)
Bu iki ayeti, diğerlerinden farklı yapan "hicret" ve "yurtlarından çıkarılanların" ifadesidir. Hac suresinin 58. ayetinde doğrudan "şehit" sözcüğü kullanılmamıştır. "güzel bir rızıkla rızıklandırılacaktır" denilmiştir. Bu "güzel rızıkın" ne olduğu belirtilmemiştir. Ama diğer ayetlerde ve Ali İmran suresinin 195. ayetinde "hicret yolunda ölenlerin"  şehit kabul edildiği dikkate alındığında burada geçen "güzel rızıkın" karşılığını "şehit" diye düşünmekte hiç bir sakınca yoktur.  Ali İmran suresinin "nazil olduğu" tarihi ve yeri dikkate aldığımızda konu anlaşılır olmaktadır. "Hicret edenler" Mekke'den Medine'ye göç edenlerdir. Aynı zamanda bu göç ile gelenler yurtlarından çıkarılanlardır. Allah'a, peygambere inandıkları için göç ettirilip, yaşadıkları yurtlarından çıkarılmışlardır. Yani yine vurgu Allah yolundadır. 195. ayet diğer ayetlerden farklı değildir. Tüm ayetlerde olduğu gibi şehitlik Allah yolunda ölenler için kullanılmaktadır. 
Ayetlerin şehitlik için "Allah yolunda ölmeyi" şart koştuğunu görüyoruz.
Şimdi soruyu sorma zamanı geldi: PKK'ye karşı savaş "Allah yolunda savaş mıdır?" Bu bir din savaşı mıdır? Yoksa devletin dili ile söylersek "teröre karşı" savaş mıdır? "Teröre karşı savaş" Allah yolunda savaş olur mu? Rusya'nın Kırım'ı işgaline karşı savaş "Allah yolun savaş" olur mu?
Hadislerde şehitliğin çeşitli ölümleri de kapsadığını görüyoruz. Buhari beş maddede topluyor.

"1-Tâundan (vebadan) ölen,
2-Karın (yani iç) hastalığından ölen,
3-Suda boğulan,
4-Yıkıntı altında kalıp ölen,
5-Bir de Allah yolunda şehîd olandır.”

Ebu Davud ise hadisinde şehitliği daha da geniş tanımlıyor.
"1. Müslüman olmak.
2. Akıllı olmak.
3. Bâliğ olmak.
4. Cünüp olmamak, hayız ve nifas hâlinde bulunmamak.
5. Vurulmanın akabinde hemen ölmüş olmak. Vurulduktan sonra, ölmeden önce, yeyip içer, tedavi görürse, vurulduğu yerden başka tarafa taşınırsa veya üzerinden bir namaz vakti geçecek kadar yaşarsa, kâmil şehidlik kısmından çıkar. Uhrevî şehîd olur.
6. Öldürülmüş olmasından dolayı, öldüren kimseye kısas icab etmek. Yani, kasden öldürülmüş olmak. Hatâen öldürülme durumlarında, katile kısas vâcib olmadığı için, maktûl şehîd-i kâmil kısmına girmez."

Ebu Davud'un Hadisinde şehitin iki ayrı şekilde tanımıyla karşılaşıyoruz: Şehid-i Kâmil ve şehid-i uhrevi.

Bu iki ayrı nitelemeyi açmak gerekiyor.
Şehid-i kâmil; savaşta ölen veya öldürülenler oluyor.
Şehid-i uhrevi ise savaş dışında doğal afetlerde, kazalarda, hastalıklarda, gurbette, akrep yılan sokmasında ve şehid-i kâmil olmanın şartlarından birini kaybederek ölenler şehid-i uhrevi sayılıyor.

Bütün İslami kaynaklar şehid-i kâmil olması için bir kişinin öldüğünde yıkanmaması ve elbiseleri ile gömülmesinde birleşiyorlar. (Günümüzde asker cenazelerinde tabutların açılmaması acaba bu özellikten mi ileri geliyor diye düşünüyorum.) Ve aynı İslami kaynaklar Hz. Ali ile Hz. Ömer'in yıkanarak defnedildiği için şehid-i uhrevi olduğunu Hz. Osman'ın ise yıkanmadan defnedildiği için şehid-i kâmil olduğunu yazıyor. Ancak neden Ali ile Ömer'in yıkandığı konusunda bir açıklık bulamıyoruz. Ayrıca neden böyle bir ayrıma gidildiği anlaşılmıyor. Ama sonuçta ölen her Müslüman şehit sayılıyor. Bu durumda ayetlerde belirtilen peygamberler katından sonraki en yakın yerde, intihar edenler ve idam edilenlerin dışında her Müslümanın yer alması gerekiyor. 11 Mart 2016   

  

Comments