Sonu İyi Olmayan İç Savaşa Doğru Gidiliyor

Lümpen kültüründe zıvanadan çıkmak diye bir deyim vardır. Zaman zaman halkımızda kullanır. Zıvananın sözlük karşılığı iki ucu açık borudur ama lümpen kültüründe "sigaralıktır". Esrarlı sigaradır. Zıvanadan çıkmak esrarlı tütünün zapt edilemez olmasıdır. Kontrolden çıkma ile karşı karşıya gelindiğinde “zıvanadan çıktı” denilir.

Biraz geriden, ama oldukça kısa, çok kısa olarak başlıyorum.

Kürt Hareketi, 7 Haziran seçimlerine Türklerin, Batı’nın desteğini alma projesi olarak HDP ile girdi. HDP seçimler öncesi Türkiye Partisiyiz diye yola çıktı. Emperyalistlerin ve “laik seçkinci burjuvazinin” parlamentoya 4 parti sokma taktiği ile bu istem örtüşünce HDP beklenenden daha fazla oy alarak parlamentoya girdi.

Biliniyor, diktatörlük seçim sonuçlarını hazmedemedi. “Tekrar seçim” diyerek, erken seçime gitti. Bu arada Suriye Kürt Kantonları yönetimi ve içerideki Kürtlerle anlaşamama, cemaat ile iktidar kavgası süreci örtüştü. Parlamentoyu çalışamaz hale getirdikten, seçim yenilgisi psikolojisinden kurtulduktan sonra Suruç katliamı sonrası iki polisin öldürülmesi Kürt illerinde savaşın başlatılması için uygun an oldu. O gün bu gündür bu şiddet hızla sürüyor.

Devletin Kürt sorununu eski şiddet politikaları ile çözme anlayışına Kürt Hareketi özyönetim ilan etmek ile karşılık verdi. Kitleler devletin baskı ve operasyonları karşısında yaşadıkları evleri terk edince devlet güçleri ile PKK şehir militanlarının amansızca sokak çatışması başladı. Özyönetim silahlı başkaldırısını kaybetmeye mahkumdular ve büyük ölçüde kaybettiler. Ama yenilgiyi kazanma sürecine çevirme politikasını hayata geçirmek için hızla bahar hazırlıklarına başladılar.  

HDP, 7 Haziran seçimleri öncesi Türkiye partisi görünümünü yitirdi. Batı’nın, Türklerin desteği dibe vurdu. HDP özellikle Selahattin Demirtaş aracılığıyla bir yandan silahlı başkaldırıdan rahatsızlıklarını oldukça yumuşak ve düşük dozda zaman zaman dile getirirken, diğer yandan da özyönetime ve PKK militanlarına sahiplenmek zorunda kaldı. Bu tavırları Türklerin desteğini yitirmesine neden oldu.

Diktatörlüğün taviz vermeyen acımasız operasyonları karşısında özyönetimlerin yenilmesi yeni ittifak çağrılarını gündeme getirdi.

HDP, CHP ve benzeri tüm sol partileri “eylem birliklerine” çağırırken, diğer yandan da PKK aylar öncesinden başlattığı illegal sol örgütlerle birlik çağrısını sonuçlandırdı.

PKK, illegal dokuz örgüt ile (kimi kaynaklara göre 8, kimine göre 10 örgüt) Halkların Birleşik Devrimci Hareketi adı altında bir araya geldiklerini açıkladı.

Kamuoyuna duyuru bildirisinde “Roçava Devrimi’ni savunmak ve Özyönetimleri inşa ederek Demokratik Türkiye’yi kurmak” olduğunu açıkladılar. Sosyalizme vurgu yapmayı da ihmal etmediler.

Öyle anlaşılıyor ki PKK, dokuz örgüt ile Türklerle kurmak istediği ittifakı yetersizde olsa gerçekleştirdiğini düşünüyor. Bunu da toplumu etkilemek için coşkulu bir şekilde açıklıyor.  

Açıklanan bildirideki hedefe bakınca aslında PKK’nin sürdürmekte olduğu silahlı başkaldırıya diğer dokuz hareketin eklemlendiği anlaşılıyor. Sosyalizm burada lafız olmaktan öteye geçmiyor.

Çok ilginç, PKK sosyalizmden vazgeçtiğini yıllar önce açıklamıştı. Sonrası izlediği bütün politikalar, önerdiği toplumsal örgütlenme modellerin hiç birinin sosyalizmle ilişkili olmadığı biliniyor.

Bu ülkemizin iç savaş sürecine doğru gidişin örgütlenmesi anlamına geliyor. Bu iç savaşın kesinlikle işçi ve emekçilere hiçbir yararı yoktur. Bu iç savaşa gidiş ne yazık ki bugün iktidarın izlediği politikalar ile hızlanmaktadır. Bunu engelleyecek en önemli güç sosyalistlerdir. Yarın çok geç olabilir. (13 Mart 2016)

Not: Bu yazıyı 13 Mart akşamı Politik Defter'de yayına koymuştum. Ancak Ankara terör saldırısından dolayı, yanlış anlaşılmamalara neden olmamak için geri çektim. 14 Mart'ta da Ankara terör eylemine ilişkin yazımı yayınladım. Böylece yanlış anlaşılma kaygısından sıyrıldığım için yazıyı yayınlıyorum.



Comments