Terör Eylemleri Polis ve Askeri Yöntemler ile Önlenir mi?

Genel anlamda küçük birimler ile yapılan silahlı eylemleri devletlerin önleyebilmesinin olanağı var mıdır?

Böyle sorarak başlamak istiyorum, ama şunu da eklemek gereğini duyuyorum; İktidar beceriksiz, devlet önlemeli gibi itirazlar ne anlama geliyor?

Hiçbir devlet küçük grupların yaptıkları silahlı eylemleri önleyemez. Failleri yakalayabilir. Bazen eylem öncesi baskın yapabilir, ancak bomba patlatmasını, silahlı eylemler yapmasını sonlandıramaz.

Olaylara sadece siyasi içerikli eylemler olarak bakmamak gerekiyor. Siyasi olmayan birçok eylemde oluyor. Örneğin silahlı bir ya da birkaç kişinin okul basarak öğrencileri katletmesi, market soygunları gibi eylemler en çok Birleşik Devletlerde görülüyor. Dünyada en çok suç işlenen ülkelerin başında Birleşik Devletler geliyor. Birleşik Devletlerin devasa silahlı güçleri istihbarat örgütleri şiddet eylemlerini önleyebiliyor mu?

Kapitalizm korkunç adaletsizlikler yaratan düzenin adıdır. Kapitalizmde insanlar mutlu değildir. Geniş kitleler sürekli yaşamlarından şikâyetçidirler. İnsanlar arasındaki sevgiyi öldüren kapitalizmin birikim/mülkiyet hırsıdır. Adaletsizliği, sevgisizliği, mutsuzluğu ve memnuniyetsizliği yaşayan toplumun içinden bazı bireyler silaha, şiddete başvurarak tepkilerini açığa vururlar.

Yukarıdakiler genel ifadeler.

Özel olan terör eylemlerine gelince.. Terör eylemleri genellikle emperyalizme bağımlı ülkelerde görülüyor. Bu eylemler siyasi içerikli oluyor. Kimi “özgürlük” adına, kimi “dini inancı” gereği yapıyor. Bu arada şunu da belirtmek isterim; bir dini inanç toplumsal bir yapı kurmak amacı ile hareket ediyorsa o siyasallaşmıştır, yani ideoloji haline gelmiştir. “Özgürlük” veya  “dini inanç uğruna”  yapılan bütün terör eylemleri siyasidir. Bizim gibi ülkelerde bu eylemler toplumun kendi iç dinamiklerinden kaynaklanır. Dış etkenler bu süreci tetikleyici ve teşvik edici olabilir.

“Özgürlük”ten hareket edenler, kendi savunduklarına karşı devletin uyguladığı şiddete tepki veya amaçlarına ulaşmak için mücadele biçimi olarak terör eylemine başvururlar. “Dini inanç”tan hareket edenler, devleti din düşmanı olarak görür, toplumun dini kurallara göre yapılandırılmaması sorumluluğunu devlete yükler, kendi öngördüğü dini anlayışına göre toplumun yapılandırılmasının önünde engel görür. Devlet güçlerini hedef aldığı gibi daha çokta kendi inancına aykırı yaşayan herkesi hedef alır. Bombaları daha çok hiçbir sucu, sorumluluğu olmayan ama kendisi gibi inançlı yaşamayan insanların içinde patlatır.

Bir yanda sömürü sisteminin adaletsizliği, yönetenlerin yasa tanımazlığı, ideoloji üretme ve yayma kurumlarının “önüne çıkan fırsatı değerlendir sen de kurtul” bencilleştirmesi, işsizlik, yoksulluk, dini kitleleri yönetmekte araç olarak kullanma, özgürlüklerin yok edilmesi, devletin baskısı, zulmü, terörü ve ötekileştirmesi terör de dahil bütün şiddet eylemlerinin üretildiği oldukça uygun verimli zemini oluşturur.

Devlet, istediği kadar polis, asker ve istihbarat örgütlerini yetkinleştirsin, terör de dahil şiddet eylemlerini engelleye bilmesinin olanağı yoktur, engelleyemez. Çünkü bu tür eylemleri yapanlar, kendini yeniden üretebilecek desteği az çok kitlelerin içinde bulmaktadır.

Birey kabul görmek ister. Eğer birey kabul görmediği duygu ve düşüncesine sahipse o toplumda çelişkiler oldukça derindir. (Hegel’in “tarihin sonu” tezini bilenler, bu yazılanları çok daha iyi anlar)  Böyle toplumlarda sistemin korunması için devlet zor aygıtlarını sık sık kullanır. Yönetici sınıf şiddet, baskı ve terör ile toplumu mevcut sistem içinde tutmaya çalışır.

Muhalefetin, özellikle burjuva muhalefetinin “iktidar önlem alamıyor, terör önlenebilirdi” söylemi, terörü sistemin değil de beceriksiz yöneticilerin sonucu olarak görmesi düşüncesinin yansımasıdır.  

Muhalefetin dile getirdiği ikinci talebi ise “sorumlular derhal istifa etsin”dir. Bu kısmen doğrudur. Sorumluların şüphesiz istifa etmesi gerekir. Ama hiçbir sorumluda durduk yerde muhalefet istedi diye istifa etmez. Eğer kitleleri harekete geçirip istifa talep ediliyorsa işte o zaman o talep karşılığını bulur.

Terör eylemlerini önleyecek olan kitlelerin gücüdür.

Terör eylemini amaca ulaşmakta mücadele yöntemi olarak kullananlar bir yandan devletin militarist kurumlarını savaşamaz hale getirmek isterlerken, diğer yandan korku, panik ve gelecek kaygısı yaratarak toplumu devlete karşı harekete geçirmek ister. Ancak bu beklenen gerçekleşmez. Çünkü terör, devletin resmi ve resmi olmayan, hatta varsa paramiliter örgütlerinde korku, panik yaratamaz. Daha doğrusu bu militarist kurumları şiddet uygulayamaz hale getiremez. Ama toplumda büyük bir korku, panik ve gelecek kaygısı oluşturur. Toplu bulunan mekanlara gidemez olur. Evinden işine giderken sürekli ölüm kaygısını yaşar. Korkan ve kaygı içine itilmiş toplum terör eylemlerini uygulayana sempati duymaz. Terör eylemlerini uygulayanın beklentisinden uzaklaşır. Hatta kitlelerin bu korku ve kaygıları doğru anlaşılıp, doğru hedefe yönlendirilemezse toplum kendisini kurtaracak uygulama ve güç bekler. Yönetici sınıf bu beklentiye zaten sınırlı olan özgürlükleri, demokratik hakları daha da sınırlayan yeni yasalar ve uygulamalar ile karşılık verir. Böylece baskı, zulüm daha da artar. Askeri darbelerde böyle ortamlarda olur. Nitekim 12 Eylül darbesi bu beklentinin üzerine oturmuştur.

Bizim gibi toplumlarda terör eylemlerini engelleyecek en önemli güç kitlelerin tavrıdır. Kitleler terör eylemi sonrası sokaklara dökülür, meydanları doldurur da terörü mücadele biçimi olarak kullananları lanetlerse, kitleleri kendi amaçları doğrultusunda hareket etmesini umut eden ve devleti savaşamaz hale getirme beklentisinde olan örgüt süreç içerisinde kitlelerin kendisine karşı hareket ettiğini görerek bu tür eylemlerden vazgeçer. Ancak kitlelerin sokak, meydan gösterileri giderek üretim, haberleşme ve ulaşımı da sekteye uğratan eylemlere dönüşerek adaletsizliğin oluşmasından, baskı ve zulüm uygulayanlardan hesap sorma şeklini de alması gerekir. Kitleler bu ikili amaca uygun hareket ettiğinde hem terör eylemlerini mücadele yöntemi olarak benimsemiş olanlara, hem de baskı, zulüm ve adaletsizlik uygulayanlara karşı büyük bir zafer kazanmış olur.  (19 Mart 2016)


Comments