Gerici Tek Adam
Diktasına Gidiş Görülüyor Ama….
12 Eylül öncesi hemen hemen her siyasi
hareket, herkes darbe olacağında hem fikirdi; ancak tarihi bilinmiyordu. Buna
rağmen darbeyi engel olmakta bütün siyasi hareketler tam bir aymazlık
içindeydi. Sonunda darbe oldu. Bir milyondan fazla insan gözaltına alınıp
işkenceden geçirildi. Binlerce insan cezaevlerine dolduruldu. Sendikalar,
dernekler, partiler kapatıldı, parlamento fesh edildi. İdam sehpalarında
insanların canı alındı. Bugünlerde toplumun başına bela olan “ılımlı İslam” projesi
için uygun ortamı yaratıldı.
Bu
yaşadıklarımızdan hiç mi ders almadık? Hiç mi olumlu sonuçlar çıkaramadık? Oysa
yaşanmışlıklar en etkili teorik kitaplardan daha öğreticidir.
Bugün,
her siyasi hareket, herkes İslam Türk Diktatörlüğünü kendinde somutlaştıran tek
adam yönetimine gidildiğini görüyor. Gelecek günlerin bugünden daha da kötü
olacağını tahmin etmeyen yok. Hiç kimse yarınından emin değil. Hiç kimsenin
işi, evi, çocukları, geleceği garanti altında değil. Herkes her an “makul
şüpheli” olarak tutuklanabilir. Terörle mücadelenin 1 ve 7 maddelerinden dava
açılabilir. Ne zaman çıkacağı belirsiz olan mahpus damına kapatılabilinir.
Bütün bunları muhalif olan her siyasi hareket, her parti, herkes görüyor. Tıpkı
12 Eylül darbesi öncesi olduğu gibi engel olmak için neredeyse hiçbir şey
yapılmıyor.
Marques’in
Kırmızı
Pazartesi
romanı bir cinayeti konu edinir. Herkes cinayetin işleneceğini bilir ama kimse
engel olmaz.
Toplumun
en az yarısı diktatöre karşı. Buna AKP içindeki muhalifler
Mustafa
Kemal’in dediği bugün gerçekleşmiştir. Kısmen laik burjuva cumhuriyeti
devletinin bütün kurumları, tersaneleri, genelkurmayı gerici işgal altındadır.
Devlet ve yerel yönetimler ile hızla toplum gericileştirilmektedir. 3 yaşındaki
çocuklardan başlayarak her alanda, her yaşta insanlar gerici ideoloji temelinde
güncel yaşama bakması için yoğun faaliyet gösterilmektedir. Gericileştirme hızla
toplumu esaret altına alırken, İslam Türk Diktatörlüğü tek adam diktasını
kurmak için peş peşe adımlar atmaktadır. Tek adam diktası daha çok baskı,
yasak, zulüm, gericilik ve savaş demektir. Daha çok doğa katliamı, daha çok
çevre düşmanlığıdır. Nazım Hikmet’in dediği gibi ”sana
düşman, bana düşman, düşünen insana
düşman”dır. Yarın Polpot gibi bütün gözlüklü insanları
düşman ilan edip mahpus damına doldurulmasına şaşırmamalıyız.
Hiçbir yönetici şef işin kolayına kaçarak Lenin’in ölümünden
sonraki III.Enternasyonel gibi faturayı sosyal demokratlara çıkarmaya
kalkmasın. Bu gericiliğin hızla toplumu sarmasının önüne geçememek biz
devrimcilerin beceriksizliğindendir.
Henüz daha her şey bitmiş değildir. Ulaşabilmek için o güzel
yarınlara önümüzde hem zaman, hem de uygun ortam vardır. Yeter ki kitlelere gerçeği
fark ettirecek uygun araç, yöntem ve üslubu pratiğe geçirebilelim.
(26 Mayıs 2016)
Comments
Post a Comment