Ortadoğu'da Yeni Bir
Devlete Doğru: Kürdistan
Bütün
gelişmeler, bütün ittifaklar temelde iki siyasi/askeri anlayışa göre
şekilleniyor.
Ortadoğu'da acil çözüm bekleyen Filistin
ve Kürt sorunu bulunuyor. Emperyalist devletler bu sorunu kendi öngördükleri şekilde
çözmek (!) istiyor.
Hemen
iki not düşmek istiyorum; konunun anlaşılır olması için bu gerekli.
Birincisi;
aslında bu sorunlardan kaynaklanan ama kendine özgü farklılıklar içeren din
temelindeki çatışmalar Ortadoğu'da zaman zaman, özellikle son yıllarda öne
çıkıyor. Bu çatışmaların görünür olması 1979 İran Molla Devrimi ve Sovyetlerin
Afganistan'ı işgal etmesi ile oldu. Bu gelişmeler ile emperyalistlerde hemen
kendi çıkarları için politikalar ürettiler. Sovyetlere karşı bütün İslam
devletlerinin desteği ile Sünni İslam Silahlı Gücünü, kamuoyunda bilinen adıyla
Taliban'ı yarattılar. Emperyalistlerin
kuklası "laik" Şah diktatörlüğünün yıkılmasıyla da "ılımlı
İslam" projesi ile dini seküleştirmek istediler. Ancak, İslami
hareketlerin kendisine sunulan olanakları iyi kullanarak süreç içerisinde
güçlenmesiyle, mayalarında var olan kendi inanç kurallarını toplumsal yapı
olarak örgütleme istekleri emperyalistlerin politikası ile çatışma aşamasına
geldi. İslam'a göre emperyalistler sonuçta Hıristiyan'dılar ve asla dost
edinilmemesi gerekirdi. Yani İslam'ın en büyük düşmanıydı ve ilk aşamada
Ortadoğu'dan kovulmalı, onun uzantısı olan Yahudi Devleti İsrail yerle bir
edilmeliydi. Böylece emperyalistlerin "ılımlı İslam" projesi
kendileriyle çatışan güçler yaratırken, Arap Baharı sonrasındaki gelişmeler ile
iflasını ilan ediyordu.
İkinci
not; Ortadoğu ülkelerini oluşturan temel çelişki aslında emperyalizmin
işbirlikçisi büyük sermaye sınıfı ile emekçiler arasındadır. Ancak bu çelişki,
özellikle din ve İsrail'in varlığı ile oldukça görünmez olmuştur. Dolayısı ile saflaşma,
çatışma ve savaşlar bir yandan uluslararası sermayenin kendi içindeki çıkar
kavgalarının yansıması, diğer yandan da çok uluslu şirketler ile bölgesel
sermaye güçleri arasındadır.
Bu
iki nottan sonra bir üçüncü notu daha eklemek isterim. Emperyalizm Ortadoğu
politikasını; (a) Enerji kaynaklarının ve ticaret geçiş yollarının güvenliği
(b)
İsrail'in güvenliği ve huzuruna hiç bir zaman zarar gelmeyecek şekilde
belirler.
Soru
şu: Kürdistan'ın kurulması işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini geliştirir
mi, yoksa geriletir mi?
Şöyle
de sorabiliriz; Kürdistan'ın kurulması işçi sınıfı ve emekçi mücadelesinin bir
kazanı mıdır?
Başka
bir açıdan da sormak olanaklı: Kürdistan'ın kurulması sömürülen, ezilen bir
ulusun kendi kaderini tayin hakkı mıdır?
Her
ulusun kendi kaderini tayin hakkı vardır. Her ulus kendi tercihi ile nerede
olacağını, kiminle, kimlerle saf tutacağını belirleme hakkına sahiptir. Bizimde
bu tercihleri işçi ve emekçi sınıflarının mücadelesi açısından değerlendirme
hakkımız vardır. Eğer ezilen ulus emperyalizme ve onun işbirlikçilerine karşı
başkaldırıyorsa işçi sınıfı seve seve ezilen ulusun yanında olur. Ancak ezilen
ulus kendisini baskı altında tutan, ulusal haklarını yok sayan devlete karşı,
emperyalistler ile işbirliğine girerek onun gerek bölge, gerekse dünya
politikalarına hizmet edici ittifaklar içine giriyorsa işte o zaman "yok
baba, gittiğin yol yol değildir, dur!" demek hakkımız vardır.
Kürtlerin
tarihi aynı zamanda birbirlerine karşı düşmanlaşma ve şiddetli çatışmalar
tarihidir de. Kürtlerin sürekli her aşamada birbirleriyle silahlı çatışmalar
içinde oluşları feodal/aşiret kolaniler halinde örgütlenmesi, ulusal
birlikteliğinin sağlanmasında en büyük engeldir. Geçmişte özellikle İngiliz
emperyalizmi tarafından bir kaç kez tüm Kürt aşiret reislerinin bir araya
getirilmesi ile Kürt devleti kurma girişimleri feodal/aşiret ağalarının
birbirine savaş açması ile başarısız olmuştur. Günümüzde emperyalistler Kürt
halkının bu bölünmüşlüğünü ve tek bir devlet olarak örgütlenmesinin şimdilik
olanaklı olmadığını gördüklerinden dört parçanın her birinde önce Kürt
Yönetimlerinin oluşturulmasını, sonra nihai hedef olarak tek devlette
birleştirerek Kürdistan'ın kurulması politikalarını belirleyerek hayata
geçirmektedirler.
Türkiye'de
Kürt başkaldırısı genç cumhuriyet tarafından şiddetle bastırıldıktan sonra Kürt
başkaldırıları daha çok Irak'ta görülür olmuştur. Böylece en uygun halka olarak
Irak Kürtleri seçilmiştir. Emperyalistlerin Ortadoğu'yu yeniden şekillendirme
sürecinde tasfiye edilecek iktidar gücü durumuna kendini getirmiş olan Saddam
diktatörlüğü dönemindeki Irak Kürt hareketi ile PKK'nin Türk devletine savaş
süreci örtüşmüş Ortadoğu'da çözülmesi gereken ve uluslararası karakter kazanan
önemli bir sorun haline gelmiştir.
Emperyalistlerin
çıkarı için Saddam diktatörlüğünü yıkım savaşında Iraklı Kürtler ile kurulan
ittifak meyvelerini vermiş, emperyalizme bağımlı ve İsrail ile iyi ilişkiler
içinde olan otonom bir Kürt Yönetiminin kurulması ile sonuçlanmıştır.
Konu
çok derin ama yazı kısa tutulması gerektiği için ara notlar yazmak zorunda
kalıyorum. Uğraşım, sorunun iyi anlaşılması için.
PKK
siyasi karakteri gereği kurulduğu tarihten bugüne ve siyasi olarak biteceği
sona kadar sürekli bir güce yaslanarak diğer güce karşı mücadele etme politik
çizgisini benimsemiştir. Bu özelliği ile İslam Türk ideolojisi ile
örtüşmektedir. Zaten bütün burjuva karakterli hareketler bir çok açıdan
benzerlikler taşır. İslam Türk ideolojisinin şefi olan Erdoğan da sürekli bir
veya bir kaç güç ile ittifaka girerek amacına ulaşmayı olmazsa olmaz olarak
benimsemiştir. Erdoğan, Refah Partisi Beyoğlu İlçe Başkanı olduğu tarihte
Birleşik Devletler ile Erbakan'ın kabul etmediği "ılımlı İslam" ve
Ortadoğu'da lider ülke olma projesinde anlaşmış, ama özellikle 12 Eylül Anayasa
Referandumu sonrası bu ilişki bozulmuştur. Bu kez de Genelkurmay ile ittifaka
girerek emperyalizme kafa tutmaya(!) başlamış ve onun iktidar içindeki en
önemli gücü olan Fethullah Gülen cemaati ve Kürtlere karşı çatışmaya/savaşa girişmiştir.
PKK'de
daha kurulduğu aşamada bir yandan çatışmalı Kürt aşiretlerden kendisine yakın
olanla ittifak oluşturup diğer kendi köylüsüne, "ırgatına" baskı
uygulayan Kürt aşiretine karşı silahlı çatışmalara girmiş, diğer yandan kendi
alanında faaliyet gösteren diğer Kürt ve Türk solcularına karşı silah
kullanmayı ihmal etmemiştir. 12 Eylül darbesi öncesi A. Öcalan'ın Suriye'ye
geçmesi ve örgüt elemanlarını kamplarda eğitmesi sürecinde de Suriye istihbaratı,
dolayısı ile diktatör Baba Esat ile ittifak içinde olmuştur. Türkiye'de savaşı
yükselterek Ortadoğu'da önemli siyasi/askeri güç olduğunu emperyalistlere kabul
ettirmiştir. Emperyalist politikaların önünde sürekli engel olan Genelkurmay
damgalı Türk devletine karşı emperyalistlerin önemli bir baskı gücü aracı
olmayı kabul etmiştir. Irak'ta Kürt Yönetiminin kurulmasından sonra zayıf halka
olarak Türkiye görülmüştür. Emperyalistler, AKP Hükümetleri ile Ortadoğu
politikalarına engel oluşturan, özellikle Genelkurmay'daki generaller, tasfiye
edilmiş ve siyasal olarak da "Barış Süreç"leri ile adım adım Kürt Özerk Yönetimine ulaşmayı hedeflemişlerdir.
Ancak beklenmedik anda tüm Müslüman ülkelerde Arap Baharı diye tanımlanan
ezilen emekçi halkların başkaldırısı ile Suriye savaşı durumu değiştirmiştir.
Suriye'yi
işgal savaşının başarısızlığı, Mısır ve
Kuzey Afrika'da işbaşına gelmiş Müslüman Kardeşler hükümetlerinin
emperyalistlerin çıkarlarını zaafa uğratması, Sünni İslam inancını benimsemiş
IŞİD'in kurulması, İran'da Ruhani'nin işbaşına gelmesi Kürdistan devletine
ulaşılacak ikinci zayıf halkanın Suriye Kürtleri olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Artık ikinci Kürt Yönetimi kurulmuştur. Ve Suriye savaşında emperyalistlerin
IŞİD'e karşı en önemli ittifak gücü Suriye Kürt Hareketi olan PYD'dir. Bu
ittifak, öncesi Irak'ta olduğu gibi, Suriye'de Kantonlar olarak örgütlenmiş
olan Kürt Yönetiminin kurulmasını sağlamlaştıracaktır. Üçüncüsü Türkiye'dir.
Bugünkü bütün veriler bunu işaret etmektedir.
İslam
Türk Diktatörlüğü kendi kuyusunu kendi kazmaktadır. Sadece kendisini ateşe atsa
kendi düşen ağlamaz denir. Ama ne yazık ki kendisinin dışında devletten yoksun
milyonlarca masum insana çok büyük acılar yaşatacaktır.
Emperyalizme
bağımlı Kürdistan'a giden yolda Türkiye'de Kürt Yönetiminin kurulmasını
uygulanan politikalar ile engelleyebilmenin olanağı yoktur. Yaklaşık bir yıldır
sürdürülen biat ettirme savaş politikası ile bu sürecin varacağı yer iç
savaştır. Ancak bu iç savaş emperyalist politikaların gerçekleşmesi ile
sonuçlanacaktır. Ölen yüz binlerce emekçi kanı üzerinde emperyalizme bağımlı
Kürdistan devleti kurulacaktır.
Emperyalist
politikaların sonucu olan bu iç savaşı önleyecek tek güç devrimcilerdir. Henüz
daha zaman vardır, ama kısadır. Devrimciler bir yandan Kürt hareketinin
niteliğini ortaya koyarak, bir yandan Kürt halkının çıkarlarını gözetip, işçi
ve emekçilerin sınıf mücadelesi ile ilişkilendirmeli ve hem Türk hem de Kürt
sömürücü sınıflara karşı mücadeleyi yükseltmelidir. Kürt hareketinin de girmiş
olduğu emperyalistlerle ilişkilerini şiddetle eleştirmelidir. Küçük kazanımlar
uğruna Kürt Hareketi ile itirazsız ittifaklar içinde olmamalıdır. Terör niteliğindeki eylemler şiddetle
kınanmalıdır. Gericileşmeye hizmet eden, İslam ideolojisinin kitleler
üzerindeki hegemonyasına katkıda bulunan her türlü faaliyet mahkum edilmelidir.
Türk ve Kürt halkları arasındaki düşmanlaştırma politikalarının boşa
çıkarılması da böyle olanaklıdır. Bu politikalar ile özellikle burjuva
medyasının PKK ile devrimcilerin aynı olduğu algı politikası da geriletilmiş
olacak, devrimciler ile Kürt Hareketi arasında mesafe olduğu, devrimcilerin
Kürt Hareketinden farklı olduğu, hak ve adaletten yana olduğu çok daha iyi
anlaşılacaktır. (02 Haziran 2016)
Comments
Post a Comment