Güce Tapan Erdoğan'dan
Teslimiyeti Zafere Dönüştürme Politikası -II-
Birinci bölümü bitirirken "Böylesine uzunca ara
paragraftan sonra dört önemli nedenin açıklanmasını ikinci bölüme
bırakıyorum." yazmıştım. Kaldığım yerden devam
ederken "dört" olan nedene bir tane daha eklediğimi belirtmek isterim
Evet, şimdi bu nedenleri sıralıyorum.
Birincisi; Rus uçağının düşürülmesi: Yeni
Osmanlıcılığın pratiği olan Suriye politikası Rus uçağının düşürülme efelenmesi
ile çıkmaza girdi. Ardından gelen ekonomik yaptırımlar, AKP hükümetinin
ekonomik motoru olan inşaat sektörünün eski hızını kaybetmesi ile birleşmesi...
Buna ek iki gelişme oldu; biat etmeyen burjuvazinin sermayesini, kayyum
uygulamaları ile İslamcı burjuvaziye aktarması, sermaye sahiplerini mahpusa
kapatması uluslararası sermayeyi ürküttü; ülkeden bir miktar çıkışına neden
olurken, gelmesini de engelledi. İkincisi Kuveyt Türk Bankası üzerinden Suriye
savaşı için gelen petrodolarlar tehlikeye girdi. Birleşik Devletlerde Kuveyt
Türk Bankası için yasalara aykırı para transferi yapma soruşturması başlatıldı.
Bütün bunlara ek olarak ekonominin askerleşmesinin bütçede açtığı gediği
kapatmak için dolaylı vergilerin yükseltilmesi sosyal memnuniyetsizliği
etkiledi. Dikkat edilirse kendi silahını, uçağını, tankını, topunu tüfeğini
kendin yap politikası ile ekonomi askerileştiriliyor. Bunun anlamı bu alanda
üretim yapan burjuvaziye -ki bunların bir kısmı Türkiye'nin en büyük sermaye
grupları- yüksek kârlar sağlıyor. Ancak ekonominin askerleşmesi demek, üretim
olmayan, tüketime dönük üretim yapılması demek. Uzmanlara göre 6 ayda bir
yenilenen silah teknolojileri sürekli askerin bir talep oluşturmasına neden
olduğundan bu alana bir kez girildiğinde bizim gibi finansman sorunu yaşayan
ülkelerde bütçe açıklarının halkın sırtına yüklenmesi demektir. Ekonomin
askerleşmesini tetikleyen Kürtler ile savaş ta bütçe azımsanmayacak bir yük
bindirdiğini ekleyelim. Özetle siyasi tecrit ile ekonominin kötülemesi...
İkincisi; Zarrab'ın Birleşik Devletlerde
tutuklanması. Bu yargılamanın diktatörlüğe kadar uzama olasılığını
emperyalistlerin göstermesi.
Üçüncüsü; Diktatörlük için uluslararası
mahkemelerde savaş suçlusu olarak davaların açılma girişimleri
Dördüncüsü; Türkiye'nin Güney sınırında ikinci
bir Kürt Otonom Yönetiminin oluşma sürecinin hızlanması
Beş; Türkiye'de PKK'nin emperyalistlerden aldığı
destek ile kendi iktidarını kurma isyanı. Bu maddeye parantez açarak şunları
yazmak istiyorum; Suriye'de oluşan Kürt Yönetimin emperyalistler ile sıkı fıkı
ilişkisi ve IŞİD'e karşı PYD'nin emperyalistlerin kara kuvveti görevi
üstlenmesi, diktatörlüğün emperyalistler tarafından uluslararası siyasi tecrit
politikası ve üstünü çizmesiyle örtüşünce PKK, isyan ile uluslararası destek
sağlayarak üçüncü bir Kürt Otonom Yönetimini kurma politikası...Belki Kürt
hareketi için kazançlı bir durum oluşturmuştur. Çünkü diktatörlüğün bu isyanı
şiddetle bastırması Kürtlerin daha da dıştalanmasına neden olmuştur. Böylece
devletten kopuş, bir arada yaşayama düşüncesinin geniş Kürt kitleleri
tarafından kabul görmesini getirmiştir. Kopuşun siyasal düşüncesi kitlelerin
azımsanmayacak bölümünde oluşmuştur. Bu anlamda PKK kazançlıdır denilebilir.
Ancak 7 Haziran seçimleri ile kurulan Kürt-Türk siyasal birlikteliği çok önemli
ve giderek büyücek olan demokratik muhalefet hareketine büyük darbe vurarak
yerle bir etmiştir. Türk-Kürt dostluğunun, bir arada yaşama düşüncesinin geniş
kitleler tarafından kabul görmesini sağlarken solun yeniden kitlelerin umudu
olabilmesini önlemiştir. Bütün bu çok önemli kazanımlar aşamasında ırkçı
hezeyanları çoğaltan, gerici diktatörlüğü güçlendiren yanlış bir politikayı
hayata geçirmiş olmasından dolayı PKK şiddetle eleştirilmelidir. PKK'nin Gezi
Direnişinden sonra yaptığı ikinci önemli yanlıştır. Eğer bugün diktatörlük
gerici baskılarını bu kadar rahat uyguluyorsa, tüm devlet yetkilerini tek
adamda toplama girişimlerini hızlandırdıysa buna en büyük katkıyı PKK
koymuştur. Evet, şimdi parantezi kapatıyorum.
Diktatörlük dış politikada teslimiyeti seçerek
içine düştüğü siyasi tecritten, ekonomik sıkıntıdan ve Suriye'de kurulmakta
olan Kürt Otonom Yönetiminden kurtulmayı ummaktadır. Şimdiki güçlerin
mevzilenmesi ve ittifaklar ile emperyalistlerin çıkarları beklentisinin
gerçekleşmeyeceğini göstermektedir.
Rusya, İsrail ve Suriye politikasındaki tornistan
içeride, özellikle turizm, sebze-meyve üreticisi ve ihracatçısını, hatta inşaat
sektörünü oldukça memnun etmiştir. Bu sektörlerdeki oluşan memnuniyet
diktatörlüğe destek şeklini alıp almaması muhalefetin izleyeceği politikalara
bağlıdır.
Özellikle İsrail ile tükürdüğünü yalama şekline
dönüşen antlaşma dinci hareketi üçe bölmüştür. Erbakan'ın devamcıları ve bazı
tarikatlar cepheden karşı çıkarken, bazı dinci tarikatlar sessiz kalarak izleme
kulesinde yerini almış, bunların dışında kalan özellikle bu iktidardan çok
nemalanmış olan dinci tarikat ve örgütler diktatörlüğün arkasında abdestsiz saf
tutmuşlardır.
Bu arada devletin ve yerel yönetimlerin her türlü
desteğini almış sivil toplum örgütü diye lanse edilen ama insani yardım dışında
her türlü kirli işlere bulaşmış İHH ile diktatörlüğün arası az da olsa
açılmıştır. Bu atışma Erdoğan'ın Mavi Marmara olayında "giderken bana mı
sordunuz" çıkışı başka bir gerçeği açığa
çıkarmıştır. Erdoğan bu çıkışı ile Davos'ta "one munite" planlayıcısı
olan Yeni Osmanlıcılığın teorisyeni Ahmet Davutoğlu'nu işaret etmiştir.
Bu gelişmeler bize İslamcıların koalisyonu olan
AKP'deki üçüncü kopuşu işaret etmektedir. Birinci kopuş 17 - 25 Aralık
yolsuzluk operasyonlarıyla Birleşik Devlet emperyalizmi güdümlü Gülen
Cemaati'nin kopuşu.(bu kopuşun içine liberalleri de koyabiliriz) İkincisi;
Erdoğan'ın tek adam olma amacıyla Cumhurbaşkanı olması ile A. Gül, B. Arınç ve
H. Çelik gruplarının kopuşu ve üçüncüsü İsrail ile yapılan antlaşma sonucunda
dinci tarikatların tepkisi.
İlk iki kopuş diktatörün tek adam olma hedefine
daha hızlı yürümesinin önünü açarken, üçüncü kopuş kitle desteğinin zayıflamasını
getirmektedir.
İsrail, Rusya ve Suriye politikalarındaki
tornistan diktatörlüğün ne kadar zorda ve güçsüz durumda olduğuna kanıttır.
Ancak diktatörlük medyası bu tükürdüğünü yalama politikasını yalana dayalı propaganda
faaliyeti ile büyük kazanımlar çıkarma peşindedir. Kısmen de bunda başarılı
olmaktadır.
Emperyalizmin dayattığı politikaları onursuzca
kabul ederek -I ve II. AKP Hükümet
dönemlerinde olduğu gibi- Ortadoğu sınırlarının yeniden çizilmesinde koçbaşı
olma isteği ne yazık ki emperyalistler tarafından kabul görmeyecektir.
Uluslararası burjuvazi Erdoğan ve şürekası ile Müslüman Kardeşler bir kez
tecrübe edilmiştir. Müslüman Kardeşler hükümetlerinden kurtulunmuş ama
ülkemizin özgün koşullarından dolayı Erdoğan darbe marifeti ile alaşağı
edilmemiş -ancak bu olasılık tamamen ortadan kalkmış değildir- yetersiz burjuva
muhalefeti de alternatif olamamış ama dört partinin meclise girmesi, MHP'nin
yeniden yapılanması, mandacı İslamcıların çıkışları politikaları uygulanarak
Erdoğan yıpratılmış ve uluslararası yargı süreçleri ve siyasi tecrit ile hem iç
kitle desteğinin azaltılması hem de baskı altına alınması operasyonları
gerçekleştirilmiştir. Emperyalizm Erdoğan'dan kurtulana kadar uygulamakta
olduğu politikalara yenilerini ekleyerek devam edecektir.
İslam Türk Diktatörlüğü oldukça zayıflamıştır.
Ciddi bir hak arama, demokrasi, sosyal ve ekonomik mücadele yıkımını
getirecektir. Ancak haberleşme, ulaşım ve üretim aksamadan diktatörlüğün
alaşağı edilmesinin olanağı yoktur. (01 Temmuz 2016)
Comments
Post a Comment