Suriyeli Mültecilere Diktatörlük Neden Kucak Açıyor?
Diktatörlük gerçekten yalanı politikanın en önemli malzemesi olarak
kullanıyor. Suriyelilere mülteci statüsü vermemiş olmasına rağmen utanmazca
"Suriyeli mülteciler" diye söze başlıyor. Medyası da "mülteci"
sözcüğünü hiç dilinden düşürmüyor. (Bu konuya ilişkin Politik Defter'de 22. Mart. 2016 tarinde yayınlanan "Kürt Politikasında Yeni Oyun" başlıklı yazıma
bakılabilir) Bu sorunda da muhalefet oldukça etkisiz kaldı. Ya bir kısmı ki
bunlar genellikle diktatörlüğe Türk milliyetçiliği -sağ Kemalistler- temelinde
muhalefet edenler, örtük bir şekilde Suriyelileri gönderin söylem, yazı ve
haberler yaparak tavır aldılar. Ülkemize özgü şekillenmiş sosyal demokratlar
ise sadece diktatörlüğün oy deposu olarak değerlendirmesine karşı tepki
verdiler. Kürt hareketi de Suriyelilerin Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlere
yerleştirilerek etnografik yapıyı bozmayı ve Arap - Kürt çatışması yaratma
niyeti üzerinden muhalif oldular.
Öncelikle şunu belirteyim;
hiç kimse doğup büyüdüğü, vatan bildiği toprakları gönül rızası ile terk edip
ne olacağı belirsiz başka yerlere gitmez. Savaştan kaçanlar canlarını kurtarmak
için o toprakları terk ederler. Düşünceleri, inançları, siyasi tercihleri ne
olursa olsun, eğer kötülüğün militanı değilse, o insanlara sahip çıkılmalıdır.
Suriye savaşından kaçarak
ülkemize sığınmak zorunda kalan milyonlarca insan diktatörlüğün faydacı
politikalarına alet edilmişlerdir. Muhalefetin, Suriyelilere mülteci statüsü
verilmesi mücadelesini yıllar önce başlatması gerekiyordu. Savaştan kaçan
insanların sığındaki ülkelerde hakları nelerdir sorusuna yanıt arayarak
yaklaşılmadığı için ve birazda sığınmak zorunda kalan Suriyelilere genellikle
Sünni İslam inancında olup şeriatçı çetelerin sempatizanı gözüyle bakıldığından
sorun kavranamadı. Diktatörlükte bu durumdan çok güzel faydalandı. Bir yandan
kampları her türlü denetim dışı tutarak şeriatçı çetelerin örgütlenmesini
oldukça kolaylaştırdı, diğer yandan sınırları açarak Avrupa Birliği üzerinde
baskı kurdu. Bu iki aşama geçildiği için yeni bir aşamaya; Suriyelilere
vatandaşlık vermeye sıra geldi.
Burjuva devlet, gelenleri
"mülteci" veya "geçici konaklama" statüsünde kabul ediyorsa
mutlaka bir kazanımı vardır. Hiç bir burjuva devleti bütçesinden boşuna para harcamaz.
İnsanlık üzerine atılan bütün nutuklar fasa-fisodur.
Cumhuriyet döneminde ilk
gelme-gitmeler I. Kurtuluş savaşı sonrası Yunanistan ile olmuştur. Venizelos'un
isteği üzerine Türkiye'de yaşayan 1,5 milyon Yunanlı Yunanistan'a giderken
oradan 500 bin Türk Anadolu'nun çeşitli bölgelerine yerleştirilmiştir. Venizelos'un
siyasi amaçlı bu mübadelesi geri tepmiş, gelen bu kadar büyük nüfusu üstelik
her biri meslek ve iş sahibi olan bu nüfusu ekonomik olarak entegre edememiş ve
seçimleri kaybetme nedenlerinden biri olmuştur. Türkiye ise her biri özellikle
iyi çiftçi ve bahçeci olan 500 bin kişiden çok iyi faydalanmış ekonomiye önemli
katkılarda bulunmuşlardır. İkinci önemli göç Balkanlardaki savaş ve devrimler
sonrası 1940 -50 yılları arasında 200 bine yakın göçmen ülkemize yerleşmiştir. Seksenli
yıllarda da Bulgar Todor Jivkov 300 bin Türkü Edirne sınır kapısına yığmış,
Türk devleti de kabul etmiştir. Bunların her biri yetişmiş işçi gücü ve meslek
sahibi zanaatkardı. Türk ekonomisine katkısı azımsanmayacak düzeyde olmuştur.
Burjuva tarihçisi İlber Ortaylı'da "Türkiye'nin
dinamik sınai ve kentsel yapısı, söz konusu Osmanlı tebaası Türkleri çok çabuk
içine alabildi. Aslında buna ihtiyacımız da vardır. Öyle ki oradan gelen sağlık
personeline, zanaatkâra, usta ve teknisyenlere muhtaçtık." (Türklerin
Tarihi I. Kitap, sf. 26)
Gelelim Suriyelilere.
Diktatörlük bir koyundan beş post çıkarma peşinde. Olur mu canım diye
şaşırmayın. Burası Türkiye, diktatörlükle yönetildiğinizi unutmayın. Devletin en
tepesindeki bir yandan anayasayı fiilen çiğnediğini söylerken diğer taraftan devlet hukuk devletidir
diyebiliyor. Artık hiç bir şeye şaşırmıyoruz. Özellikle de şaşırmamamız
gerekiyor. Şaşıranlar doğru yolu bulamıyor.
İlk ikisini yukarıda
belirtmiştim. Kampları her kuruma, her milletvekilinin denetimine kapatarak
şeriatçı militanların yetişmesine olanak sağlamak, diye yazmıştım, bu bir
oluyor. İkincisi de Avrupa ülkelerine baskı olarak kullanmaktı. Bu iki amaç
gerçekleşti. Kamplar eskisi gibi militan yetiştirme şeklinde kullanılmıyor, en
azından eski hızında değil. Avrupa Birliği
ile yapılan antlaşma sonrası sınırlar kapatılarak mülteci geçişi
önlendi. Ne karşılığı? Biliniyor: başta Euro.
Şimdi üçü yazmaya geldi
sıra; Bence burası çok ama çok önemli. Burjuvazi özellikle orta burjuvazi
seviniyor, neredeyse zil takıp oynayacak. Yıllardır basın açıklamaları, bakanlar
ile görüşmelerle muratlarına erdiler. Şimdi diktatöre bin şükran borçlular.
Gerçi bir kısmı yasadışı olarak yapıyordu ama şimdi çok rahat ve yasal olarak
yapacaklar.
Burjuvazinin sevincini bir
örnekle açıklayalım. Tarih 11 Aralık 2013 Denizli'nin Honaz ilçesinde yapılması
planlanan Ege Maden İhracatçıları Birliği Meslek Eğitim Merkezi'nin protokol
töreninde devletin valisinin gözünün içine baka baka Birlik Başkanı Arslan
Osman Erdinç "işçi
bulamıyoruz" diye yakınıyor ve ekliyor "Şu anda Suriyeliler var. Bu insanlar savaştan mağdur olmuş
insanlar" Ne kadar insani değil mi!!? Suriyelileri o kadar çok
düşünüyorlar ki psikolojik tahliller yapmadan duramıyor "Çalışmayan insan bunalıma girer, yeterli parası olmaz. Bu
insanlara iş verelim ekonomimize katkı sağlayalım." Özetliyorum; ucuz
işgücü ve çalışan işçileri tehdit; "Sus! kapıda senin aldığın paranın
yarısına çalışacak Suriyeliler var"
Diktatörlük medyasından olan
ve Suriye'de terör eylemleri uygulayan El Nusra gibi uluslararası Sünni
çeteleri devrimciler diye tanımlayan Diriliş Postası, 14 Temmuz tarihinde
birinci sayfadan birinci haber olarak "Batı
göçmenler sayesinde kalkındı" açıklamasına yer veriyor. Başlık yapılan
bu sözler Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'dan (SETA) Prof. Dr.
Erdal Tanas Karagöl'e ait.
Suriyeliler bir yandan burjuvazinin
kârlarını artırırken diğer yandan finansman kaynağı yaratıyorlar. Suriye'den
sadece yoksullar gelmiyor. Sermaye sahibi olanlarda geliyorlar. Bunların kimisi
Suriye'deki makinelerini de taşıdılar.
15 Haziran 2016 tarihinde HaberTürk gazetesinin birinci sayfasında tek
sütunluk "Suriyeli mevduatı"
başlıklı haber yer aldı. Haber "Suriyelilerin
Türk bankalarındaki tasarrufları bu yılın ilk çeyreği itibarıyla 1 milyar 199
milyon 632 bin TL" olduğunu BDDK verilerine dayanarak açıklıyordu.
Geçtiğimiz günlerde (6
Haziran 2016) ) NewYork Times
gazetesine dayandırdığı haberde Cumhuriyet gazetesi "Suriyeli çocuklar köle gibi çalışıyor" başlığının
altında "Türkiye'deki yaklaşık 3
milyon Suriyelinin 1 milyondan fazlasını çocuklar oluşturuyor. Okula gitmek yerine
fabrika, atölye, tarlalarda çalışıyorlar." yazıyor ve tekstil
atölyelerinde bu çocukların 12 saat çalıştığını da belirtiyor.
Dört; Suriyelilerin bir
bölümü Kürtlerin ve Alevilerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere
yerleştirecekler. Amaç; hem buranın nüfus yapısını değiştirmek hem de etnik
inanç farklılıkları karşı karşıya getirmek.
Beş; Suriyelilere
vatandaşlık verilerek her türlü hakka sahip olacaklar. Tahmin edildiği gibi
büyük olasılıkla diktatörün oy deposuna dönüşecek. 3 milyon Suriyelinin önemli
bir bölümü sandığa giderek oy kullanarak sonuçlar üzerinde etki yapacak. (14
Haziran 2016)
Comments
Post a Comment