Diktatörlüğün de Bayramı Oldu.
Henüz yasalaşmadı ama yasalaşacağı kesin diyebiliriz. MGK tavsiye
kararı aldı. Kurulduğu tarihten bugüne MGK sürekli tavsiye kararları alır,
mecliste bunu onaylar. Ha 12 Eylül darbeci generallerin Danışma Meclisi, ha
bugünün TBMM'si...Şunu da belirtmem gerekiyor. Eski MGK ile AKP iktidarının AB
uyum yasaları adı altında yeniden yapılandırılan MGK farklı. Eski MGK iktidarın
gerçek sahibi olan Generallerden oluşuyordu. Bugünün MGK'sında generallerin pek
hükmü yok. Buna sivilleşmiş MGK diyorlar. Milletin iradesi denilen meclisle
ilişkisi açısından çok fazla değişen bir şey yok. Ha omuzları yıldız bolluğu
olan üniformalılar tavsiye etmiş, ha "siviller" tavsiye etmiş. Her
iki tavsiye karşısında da TBMM'nin karşı duruşu olmuyor. Burjuva politikacıları
iki de bir "milli irade milli irade" diyorlar ya, işte o irade
aslında MGK'dır, gerisi hikaye....
Bu kadar cümleyi konunun
iyi anlaşılması için yazdım. Evet diktatörlüğün bayramı oldu.
Bu ülkede politikanın
semboller ve sloganlar düzeyinde yapıldığını daha önce yazmışmıydım pek
anımsamıyorum ama sol için politikanın duygusal ağırlıklı yapıldığını
yazmıştım. Elbette devrimci teoriyi içselleştirmiş olanlar toplumun en duygusal
insanlarıdır. Çünkü onların bütün mücadeleleri insanın mutluluğu, refahı ve
özgür yaşaması içindir. Alt yapısını insan sevgisinin oluşturmadığı hiç bir
teori/ideoloji devrimci olamaz. Ancak bu duyarlılık politikayı belirleyen
olmaması gerekiyor. Devrimci akıl, duygularımızın önüne geçmelidir, yoksa
duygularımızın belirlediği duruşlar, tavır alışlar, oluşturulan taktikler
hedefe ulaşmamıza engel oluşturur.
Semboller, sloganlar
devrimci mücadelede şüphesiz önemlidir. Sembol ve sloganları sadece devrimciler
değil, burjuvazi de hem de devrimcilerden daha çok kullanıyor. Örneğin bayrak,
flama semboldür. "İleri demokrasi" bir slogandır.
Bayramlara gelince,
sembol ve sloganlardan önemli farklılıklar içerir. Sembol, slogan ve
bayramların hepsi ideoloji taşırlar ve kitlelere ulaştırırlar. Örneğin Oruç ayı
sonundaki Ramazan Bayramını genç cumhuriyetin Şeker Bayramı olarak
resmileştirmesi o bayramın ismini dini içerikten arındırmak içindir. Yine 1
Mayıs işçi mücadele ve dayanışma gününü Bahar Bayramı diyerek resmileştirmesi
işçi sınıfının mücadele tarihindeki önemli günlerini unutturmak içindir.
Diktatörlüğün
bayramlara, zaferlere çok fazla gereksinimi var. Birinci zaferini cuntacıların
başarısız 15 Temmuz darbe girişimi ile kazandı. Ancak bu Birleşik Devletler
emperyalizmi uzantılarına karşı kazanılmış bir "zaferdi". Yani kısmi
bir zafer. Diktatörlük için içeride ve dışarıda hedeflediği iki önemli
"zafer" bulunuyor. Her ikisi de Yeni Osmanlıcılık politikalarına
özgü. Bugün içeride ve dışarıda savaş var. Şimdiki görünüme göre içerideki
savaş dışarıdakine göre çok daha şiddetli. Neredeyse her gün üç - dört insan
yaşamını bu savaşta yitiriyor. Gerek içerideki savaş, gerekse dışarıdaki Suriye
savaşı kesinlikle emekçilerin savaşı değil, ama emekçilerin öldüğü,
sakatlandığı, evinden yurdundan edildiği bir savaş. Bu her iki savaşta bugün
iktidara sahip olan İslamcı burjuvazi ile kendine "laik seçkinci
burjuvazi" diye tanımlayan bir avuç büyük sermaye sahiplerinin çıkar
savaşıdır.
Hedeflenen
"zafere" giden yollarda kitle desteği çok önemlidir. "Yenikapı
Ruhu" denilen o miting alanına faşist parti ve sosyal demokrat parti
başkanlarının AKP ve Erdoğan ile birlikte kürsüye çıkmaları ile Kürtlerin
siyasi temsilcisi dıştalanarak milliyetçi/ırkçı zeminde sağlandı. Kürt
hareketinin dışındaki bütün irili ufaklı dinciler, faşistler, sosyal
demokratlar "teröre karşı milli beraberlik" cephesinde buluştular.
Ancak bunun sancılı beraberlik olduğunu diktatörlükte biliyordu. Bu temsilli
görünümü toplumda ileriye taşıyacak ilk adım okulların açılması ile atıldı.
Bütün öğrencilere ilk ders olarak başarısız darbe girişi olan 15 Temmuz
demokrasi dersi olarak propaganda edildi. Bir çok alana, meydana, okula
"15 Temmuz Demokrasi Şehitleri" adı verildi. Cuntacılara karşı
protesto gösterilerinde ölenlerin ailelerine aylık bağlandı. Yetmiyordu ve
yetmesi de olanaklı değildi.
Toplumu aynı duygu ve
düşüncede tutkal gibi birleştirecek bir şeyin gereksinimi hep hissedildi. Gerek
dini, gerekse zafer veya bağımsızlık bayramları olsun toplumu aynı duygu ve
düşüncede bir araya getiren etkinliklere/kutlamalara dönüşür. İktidar sahipleri
bu fırsatı çok güzel değerlendirirler. İdeolojik hegemonyayı daha etkin bir
şekilde propaganda faaliyetini hiç ama hiç eksik etmezler. Hele bugünkü
diktatörlük en küçük fırsatı bile faydaya çevirmekte oldukça ustalığı bu bayramdan
da en çok faydalanan olacağına kesin gözüyle bakmak gerekiyor.
Evet, nihayet MGK
kararlarıyla "15 Temmuz demokrasi bayramı" ilan edildi. 2017 yılının
15 Temmuz kutlamalarının İslam Türk faşist ideolojisinin kitleler üzerindeki
hegemonya faaliyetlerine hep birlikte tanıklık etmek zorunda kalacağız. Evet
kalacağız diyorum, çünkü bugünkü muhalif hareketin o günleri diktatörlüğe
yaşatmaya engel olabilecek umut işaretleri ne yazık ki görülmüyor.
29 Eylül 2016
Comments
Post a Comment