İslam Türk Devletinin
Suriye Savaşı -2-

Bu
iki açıklamayı birlikte düşündüğümüzde IŞİD bahanesiyle PYD'yi Fırat'ın
doğusuna "hapsetmek"
Diktatörlüğün
ilk aşamada hedefi bu da ya emperyalistler ne diyor?
Bu
ve benzeri soruları sormak zorundayız. Çünkü bizim elimizde istihbarat
bilgileri ve gizli toplantı tutanakları yok. Bizim elimizde anlamımızı
kolaylaştıran Marksist Yöntemimiz var. Biz önce sezgilerimizle hareket ederiz,
sonra olgulara sorular sorarız, çatışan ve ittifak halindeki güçlerin tavır
alışlarını, açıklamalarını değerlendiririz. Bütün bunları incelerken tarafların
politik taktiklerini oluşturanların kişilik özelliklerini de dikkate alırız ve
çıkarsamalarda bulunuruz. İşte bunun için diktatörlüğün hedefini belirledik ve
sorumuzu sorduk.
Devam
ediyoruz.
Şimdi
de Türk ordusunun Suriye'ye girmesine izin verenler diktatörlüğün niyetini
açıkladıktan sonra ne demişler. (Bu açıklamaları gazetelerin internet
sitelerinden derledim)
Rusya
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Mariya Zaharova, "Türk partnerlerimizi, terörle mücadele operasyonu kapsamında
hedeflerini belirlerken seçici davranmaya ve muhalif güçler ile IŞİD'le
mücadele eden Suriyeli Kürtler de dahil olmak üzere etnik grupların
konuşlandığı yerlere saldırı düzenlememeye çağırıyoruz" dedi. "Tüm tarafları Suriye'deki
terörist gruplarla mücadeleye odaklanmaya çağırıyoruz" diyen Zaharova,
ekliyor "en önemli görevin IŞİD başta olmak üzere terör tehdidiyle tek
cephe olarak mücadele etmek(tir)"
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bahram Ghasemi yaptığı
açıklamada, "Terör ile verilen savaşta, politik egemenliğe
ve yerel hükümetin meşru gücüne gölge düşüren hiçbir yöntem kabul
edilemez" ifadelerini
kullandı.
Ghasemi 'terörle savaşmanın her barışçıl devletin prensibi
olsa da, başka bir ülkenin hükümeti ile işbirliği içinde olmadan yapılan hiçbir
operasyonu haklı kılmaması gerektiğini'söyledi.
İranlı Sözcü, "Terörizmle mücadele, bölgenin istikrar ve güvenliğinin sağlanması, bölgedeki barışçıl ülkelerin dış siyasetteki değişmeyen temel kurallarından biridir. Ancak bu konu, merkezi yönetimle koordine olmadan başka bir ülkenin toprak bütünlüğü ihlal edip askeri operasyon yapmasına gerekçe oluşturamaz" dedi.
İranlı Sözcü, "Terörizmle mücadele, bölgenin istikrar ve güvenliğinin sağlanması, bölgedeki barışçıl ülkelerin dış siyasetteki değişmeyen temel kurallarından biridir. Ancak bu konu, merkezi yönetimle koordine olmadan başka bir ülkenin toprak bütünlüğü ihlal edip askeri operasyon yapmasına gerekçe oluşturamaz" dedi.
Birleşik Devletler'in IŞİD ile Mücadele Özel Temsilcisi
Brett McGurk "IŞİD'in olmadığı
bölgelerdeki çatışmaları kabul edilemez ve derin endişe kaynağı olarak görüyoruz.
İlgili tüm tarafları itidale çağırıyoruz"
Bu açıklamalar bize İslam Türk Diktatörlüğün Dimya da pirince
giderken evdeki bulgurdan olacağını işaret ediyor.
Bugünkü (2 Ağustos)
Aydınlık'ta birinci haber "Münbiç'e
ABD tamponu " ve spot cümleler "TSK'yı
durduramayan ABD, 'kara gücü'ne tampon oluşturmak için harekete geçti. ABD özel
kuvvetleri namlularını Münbiç'i çeviren Türk tankları ile PYD arasındaki
bölgeye konuşlandırdı." Benzer haber Türkiye gazetesinde de yer alıyor.
Açıklamaları bu iki gazetede
yer alan haber ile düşündüğümüzde Fırat'ın Batısındaki amacına diktatörlüğün
ulaşamayacağı anlaşılıyor.
Eee, tezgaha mı geldik?
Sanırım, emperyalistler diktatörlüğün psikolojisini ve
gereksinmesini çok iyi okudular. Diktatörlüğün 15 Temmuz darbe girişiminden
sonra savaşa gereksinimi vardı. Kitlelerde buna hazırdı.
Yıllardır diktatörlüğün savaş için militan kitle desteğine
gereksinmesi olduğunu yazıyorum. Cuntacılar bu ortamı yarattı. Erdoğan her
zaman olduğu gibi önüne çıkan bu fırsatı anında değerlendirerek devletin ve
yerel yönetimlerin bütün olanaklarını seferber ederek kitleleri her akşam
protesto eylemlerine çağırdı. Camileri de propagandanın merkezine yerleştirerek
dinci karakterli gösterilerin meydanlara yansımasını sağladı. 15 Temmuz'a kadar
örgütlenip hareket etme ve bir hedef için, bir amaç için alanlara sokaklara
çıkma yeteneği olmayan İslam Türk ideolojisinin etkisinde olan kitleler
Erdoğan'ın ısrarlı çağrısıyla bu yeteneği kazandı. Buna kitlesel refleks
demekte yanlış olmaz. Nitekim geçtiğimiz günlerde Konya'da elektrik kesilmesini
darbe girişimi sanan bazı "uyanıklar" hiç azımsanmayacak sayıda
valilik binasının önünde hemen toplanmışlar.
Diktatörlük, söylemini emperyalist güçlerin darbenin
arkasında olduğu, büyüyen Türkiye'nin
lider olmasının önünü kesmek istedikleri, PYD, PKK, FETÖ, IŞİD hepsinin bir
araya gelerek Türk devletine savaş açtığı temeline oturttu. Savaş ortamı için
kitleler hazırdı. Uygun an kollanmaya başlandı.
Diğer yandan Ordudaki tasfiyeler toplumda ordunun
"caydırıcı" gücünü yitirdiği endişesini oluşturuyordu. Aynı zamanda
kışla kapılarını belediyenin çöp kamyonları ile kapatılmasına bile 15 gün
sesini çıkaramayan psikolojik yenilmişlik ve Erdoğan'a "teslim
olmuşluk" içinde olan komutanların itibarlarını kurtarması gerekiyordu.
Ordunun içinde bulunduğu duruma şunu da eklemekte fayda var;
cuntacı operasyonları ordu da güveni sıfıra indirmiştir. Hiç bir rütbeli hiç
kimseye güvenmemekte olduğunu tahmin etmek zor değildir. Örneğin Ağustos Askeri
Şurada önemli bir göreve terfi ettirilmiş general iki gün sonra "FETÖCÜ"
diyerek gözaltına alınmıştır. Ordunun kadroları arasındaki bu güvensizliği
giderecek en iyi yol savaştır.
İslam Türk diktatörlüğünün savaşa olan gereksinimini iyi
değerlendiren emperyalistler uzun süredir Türk ordusunun kara gücü olarak
IŞİD'e karşı Suriye topraklarında savaşmasını istiyorlardı. Suriye topraklarına
girme hevesinde olan diktatörlük bodoslama olmasa da gizlediği gerçek niyetine
ulaşmak için önünün açılmasını sevinçle değerlendirdi.
Diktatörlük emperyalistlerin kendisine oynadıkları oyunu
bilerek mi kendi amaçlarına ulaşmak için savaşa müdahil oldu, yoksa yine
geçmişte olduğu gibi "kandırıldı mı" en azından şimdilik bilinmiyor.
Ama bildiğimiz bir gerçek var. Emperyalistler İslam Türk
Diktatörlüğünün amaçlarının gerçekleşmesine izin vermeyecekler. Büyük
olasılıkla da IŞİD'le Türk Ordusunun kapışmasını sağlamaya çalışacaklar.
Nitekim yapılan bütün açıklamalar böyle olacağının işaretleri oluyor.
Ha bu arada diktatörlüğün amaçlarından biri olan Suriye
topraklarında tampon bölge oluşturmanın küçük bir parçasının, o da gerçek
anlamda tampon bölge olarak değil, bazı evlerini terk etmiş olanların Türk
Ordusunun denetiminde olan köylere yerleştirilmesi şeklinde, medyanın tampon
bölgeyi yarattık propagandası ile teselli olunur.
Bu teselli ile yetinerek Suriye topraklarından ordu
çekilirse her ne kadar kahraman Türk Ordusu görevini tamamladı propagandası ile
toplumun milliyetçi duyguları sahlandırılsa da devlet ve ordu kadrolarındaki
huzursuzluğu artıracaktır.
Sırtı sıvazlanan diktatörlüğün ordunun önünün açılması ile
Suriye savaşına müdahil olması artık iki ucu boklu değnek şeklini almıştır.
Çekilse bir türlü, çekilmesi bir türlü. Ancak Erdoğan'ın çekilme ile büyük puan
kaybedeceği düşünülürse savaşa devam gözüküyor. Kabinedeki değişiklik de aslında
hem içteki hem de dıştaki savaş politikalarının daha ileri boyutta
uygulanacağını gösteriyor.
Bu politikaların anlamı; üretim zenginliğini yaratan
emekçilerin yarattıkları pastadan daha az pay alması, yani geniş kitleler
yoksullaşırken özellikle yandaş sermayenin zenginliğinin hızla artması, daha
çok yasak, daha çok baskı, daha çok zulüm.
2 Ağustos 2016
Comments
Post a Comment