Savaş, Savaş, Savaş.

Bazı gelişmeler vardır, dışında kaldığınız sürece direnç gösterir o tehlikeden uzak kalırsınız. Ama hadi biraz kenarından köşesinde girip bir durum değerlendirmesi yapar, sonrasına karar veririm düşüncesiyle girersiniz. Girerken kendi gücünüzün başardığını sanırsınız. Oysa sizi çok iyi tanıyanlar, sizin niyetinizin, amacınızın ne olduğunu bilenler, kendi hedeflerine doğru sizi yöneltmek için girmenizi hem teşvik ederler, hem destek olurlar, hem de kolaylaştırıcıdırlar. Sizi amaçladıkları yere doğru yönlendirmek isteyen güçler kısa sürede zaferler kazanmanızı sağlar. Böylece kendi gücünüzün çok fazla olduğuna ve önünüzde kimsenin duramayacağına inanır olursunuz.  Fakat adım adım çıkması, dönülmesi çok çok zor olan tehlikeli bir yolda birazda çaresizce yöneldirildiğinizi anlarsınız ama artık iş işten geçmiştir. Bir kez ok yaydan çıkmıştır. Hiç tahmin etmediğiniz size karşı bir yığın silahlı güçler ile bunaltıcı, yıpratıcı, hem insan olarak, hem de ekonomik olarak tüketen savaş bataklığında başarılar elde edip iktidarınızı kurtarmak için daha çok saldırgan, daha çok acımasız, daha çok baskıcı olursunuz. Kısaca İttihat Terakki'nin 1914 yılında yaşadığı/yaşattığını, siz 2017 yılında yaşar/yaşatırsınız.

Yıllardır yazıyorum; Yeni Osmanlıcılık bir savaş politikasıdır diye. Önce, 2010 yılında, Yeni Osmanlıcılığın teorisyeni Ahmet Davutoğlu'un en önemli kitabı olan Stratejik Derinlik'i inceleyip "Okuma Notları" başlığı altında o dönemde yayınlanan Yorum Gazetesi'nde tefrika yaptım. Sonra A. Davutoğlu'nun yayınlanmış bütün kitaplarını ve ulaştığım kimi makalelerini, röportajlarını, konuşmalarını inceleyerek "Okuma Notlarını" derinleştirerek 2013 yılının Nisan ayında "Yeni Osmanlıcılık" üst, "Savaş ve Yeni Fetih Politikası" alt başlığı ile kitap olarak yayınladım. Bu kitabımda A. Davutoğlu'nun hem dayandığı felsefiyi, hem de eski Osmanlı Topraklarında yeniden Sünni İslam Türklüğü egemen yapmak olduğunu gösterdim. Bu anlayışın kaçınılmaz olarak bir savaş politikası olduğuna işaret ettim. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum Yeni Osmanlıcılığı konu alan ilk yazım 2009 yılında Birgün gazetesinde yayınlandı. Bir çok solcu köşe yazarına Yeni Osmanlıcılığa ilişkin mailler gönderdim. Çünkü 2009 yılına kadar  bir çoğu AKP için "ılımlı İslam" veya "siyasal İslam" kavramını kullanıyordu.

Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildikten sonra diktatörlük medyası neredeyse hep bir ağızdan "başkomutan" sıfatıyla yayın yaptı. Ve o tarihlerde (22.09.2016) neredeyse bundan iki yıl önce Politik Defter'de  Rehineler, Savaş ve Tampon Bölge başlıklı yazımın girişinde "Erdoğan cumhurbaşkanı seçildikten sonra yalaka medya bir süre Erdoğan için "başkomutan" sıfatını ısrarla kullandı. Şimdiye kadar medya çok özel günlerde Cumhurbaşkanı için 'başkomutan' sıfatını kullanmıştı. Neden özel olarak Erdoğan için 'başkomutan' sıfatını kullanma gereği duyuldu?" sorusunu sordum. bunu hangi amaçla kullandıklarını sıraladım. Üçüncü şıkta; "bence en önemlisi bu 'başkomutan' diye yayın yaparak kamuoyunu savaşa hazırlama gayretidir. Çünkü, savaşı ve savaş meydanlarını çağrıştıran 'başkomutan' ifadesini sık sık kullanarak toplumda savaş politikalarının benimsenmesi istenmiştir."

Yukarıda aktardıklarıma ek olarak İslam Türk Diktatörlüğün ne kadar savaşçı olduğunun anlaşılması için şunları da aktarmak istiyorum;

Balıkesir'de TOKİ tarafından yaptırılan 1276 konutun anahtar teslimi ile Körfez Çevre Yolu, Susurluk Adalet Sarayı, Balıkesir Belediyesine ait tesislerin ortak açılış töreninde bir vatandaşın “Sayın Başbakanım; şehit cenazesi görmek istemiyoruz artık” diye seslenmesi üzerine
Erdoğan “Canım kardeşim. Bakınız askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil" (4 Eylül 2006)

"Türkiye'nin büyük ve güçlü bir devlet olduğunu; medeniyetler inşa eden ve medeniyetlere yön veren bir devlet olduğunu tüm dünyaya hatırlattık. Bizim tarihimiz, ecdadımız ve medeniyetimiz azizdir. Bu aziz millet durdurulamaz; bu aziz ülke horlanamaz ve bu kutlu yürüyüş engellenemez" (17 Aralık 2014, Konya-İstanbul yüksek hızlı tren seferleri başlatılması konuşması)

"İnanıyoruz ki şehadet makamına ulaşmış olan bu şehidi uğurluyoruz. Ne mutlu onun ailesine, ne mutlu onun tüm yakınlarına" (16 Ağustos 2015)

"Şehadet bizim için korkulacak değil, ulaşılması gereken makamdır" (Çanakkale Zaferi'nin 101. yıl dönümü konuşması, 18 Mart 2016)

Bütün bu açıklamalar akılda savaş olduğu içindir.

Bu ülke burjuvazisinin ve kapitalizmin ideolojisi olan İslam'ın revize edilmişi Yeni Osmanlıcılığın Ortadoğu haritası yeniden çizilirken paylaşanlar safında yer almak için savaşa gereksinimi vardır.

Önceki yazılarımda belirttiğimi bir kez daha tekrarlamakta hiç bir sakınca görmüyorum. Türkiye ekonomisinin birikimi, ekonominin askerleştirilmesi dış pazara, enerjiye olan gereksinimi ve Kürt sorunu Ortadoğu paylaşım savaşında yer almayı zorunlu hale getirmiştir. (08.09.2016) 




Comments