Suriye'de ateş kes ve Diktatörlük

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrhaim Kalın, NTV canlı yayınında
Erdoğan'ın söylediğini tekrarlıyordu. "Bir an
önce bölgede bir ateşkesin ilan edilmesi için çalışma içerisindeyiz. Bu konuda
Türkiye, Rusya ve ABD Dışişleri Bakanları görüşüyor." (06.09.2016)
Gerek Erdoğan'ın
gerekse onun sözcüsü olan İ. Kalın'ın açıklamaları İslam Türk diktatörlüğünün
Halep'te ateş kes için oldukça etkin rol oynadıklarını, ABD, Rusya ve Türkiye
dışişleri bakanları düzeyinde görüşmeler yapıldığını belirtiyorlar. Bu
açıklamalar "biz Suriye'de çok aktif politika yürütüyoruz, bakın Halep'te
bayramdan önce ateş kesin sağlanması için görüşme halindeyiz" oluyordu.
Bu mesajı pekiştiren
açıklama Erdoğan'ın kaçak sarayda valilere hitabında geldi. Hem de öyle bir
açıklamaydı ki Davutoğlu'nu bize anımsattı. Sanki Davutoğlu'ndan kopya
yapıyordu. "Cerablus operasyonunun başarısı
Suriye’deki bütün dengeleri alt üst etti. Başarı beraberinde yeni fırsat ve
imkanları da getiriyor. Cerablus operasyonu dünyanın bölgeye bakışını
değiştirdi. Bundan böyle bölgede Türkiye’nin göz önüne alınmadığı bir planın
devreye sokulması mümkün değildir"
Ateşkese ilişkin resmi açıklama bugün, 10 Eylül, dışişleri
bakanlığından geldi. Açıklama ateşkesin memnuniyet verici olduğu belirtilirken
Erdoğan'ın yürüttüğü aktif telefon diplomasisinden de söz edildiği görülüyor.
Başka bir tür açıklama da beklenmiyordu.
Bir devlete istedikleriniz yaptırabiliyorsanız esas partneriniz ile
yapacağınız antlaşmada onu küstürmemeniz gerekir. Ona
uygun yöntem bulmak için hangi heves içinde olduğuna dikkat edersiniz. İslam
Türk Diktatörlüğü'nün küçük dağları ben yarattım havasında olduğunu Birleşik
Devletler de Rusya da farkında yönteminizi ve ilişkinizi ona göre kurarsınız.
Nitekim öyle olmuştur. Diktatörlüğü memnun edecek, dikkate alındığı işareti
olacak telefon diplomasi ile "iş hal olunmuştur" Bizimkilerde şu an
az da olsa havalardadırlar. Ama kazın ayağının öyle olmadığı ateşkes
antlaşmasının içeriği bize anlatıyor.
Peki ne oldu?
Birleşik Devletler ve Rusya dışişleri bakanları İsviçre'nin Cenevre kentinde dün, 9 Eylül 2016'ta bir araya geldiler. Dört saat
tartıştılar. Aralarında Türkiye'den kimse yoktu. Türkiye'nin hiç adı da
geçmedi, aldıkları kararı basın açıklaması ile dünyaya duyurdular. Suriye
genelinde 12 Eylül'de başlamak üzere ateşkesin uygulanmasına karar verdiklerini
açıkladılar.
Hemen anımsatalım ne demişti Erdoğan "Halep'te bayramdan önce
ateşkes uygulaması için çalışıyoruz" Erdoğan'ın Suriye genelinde
değil, sadece Halep'te ateş kes istiyordu, isteği karşılanmadı.
Şimdi ne olacak?
Erdoğan'ın ifade ettiği "Türkiye göz önüne
alınmadı" o zaman İslam Türk Diktatörlüğü'nün bir şeyler yapması
gerekecek, ki ateş kes hangi kesimleri kapsayacağı, kimleri kapsamadığını biraz
sonra üzerinde durduğumuzda diktatörlüğün işinin ne kadar zor olduğunu
göreceğiz. Türkiye'ye rağmen Suriye genelinde ateş kes üzerine Birleşik
Devletler ve Rusya antlaştıysa, büyük olasılıkla İran da bu antlaşmayı
onaylıyordur, devre dışı bırakılmış ve amaçlarına ulaşmasının önüne özellikle
ateşkes ile engel olunmakta olan diktatörlüğün bir şeyler yapması gerekiyor.
Göreceğiz, emperyalistler mi yaman, diktatörlük mü yaman....
Gelelim ateş kesin kimleri kapsadığına ve diktatörlüğün
politikalarını nasıl etkileyeceğine.
İki dışişlerinin antlaşmasına ilişkin Rusya dışişleri bakanı
Lavrov ateş kesin en önemli unsurlarından birinin Suriye'de ılımlı muhalefet
ile teröristlerin birbirinden ayrılmasıdır, diyor.
Bunun anlamı diktatörlüğe "ayağını denk al, biz senden
IŞİD'e karşı sınır güvenliğini sağlaman için Cerablus'da etkin olmana ve oraya
kadar girmene izin verdik, öyle gizli amaçların doğrultusunda sana hareket alanı
tanımayız. Bizim istediklerimiz ölçüsünde Suriye topraklarında hareket
edebilirsin" demek oluyor. Şimdilik El Bab'ın durumunun ne olacağı
belirsiz. Türk Ordusu girecek mi girmeyecek mi, tam bir soru işareti.
Emperyalistlerin tavrına bağlı olduğu anlaşılıyor. Çünkü El Bab her ne kadar
IŞİD konturolündeyse de özellikle YPG için önemi bulunuyor. Şu anda
gelişmelerin hangi yönde olduğunu bugünkü veriler ile kestirmek zor.
Birleşik Devletler de Rusya da YPG'yi terörist örgüt olarak
değerlendirmiyor, tersine sahada işbirliği yaptıkları, IŞİD'e karşı savaşta
kara gücü olarak kullandıkları en önemli örgüt olarak değerlendiriyor. Yani
diktatörlüğe "YPG'ye dokunamazsın" diyor. Sonra içinde YPG'nin en önemli güç olarak yer
aldığı Suriye Demokratik Güçleri de terörist örgüt olarak değerlendirilmiyor.
Dolayısıyla bu örgütün hakimiyetindeki yerlere de diktatörlük bir şey
yapamayacak. Bir de işin ters tarafı var ki ayıkla pirincin taşını cinsinden.
El Kaide'den ayrılıp El Nusra örgütü olarak bilinen yapı Birleşmiş Milletler
(BM) tarafından terörist örgüt olarak ilan edildi. Bu karar sonrası El Nusra
ismini Fetih El Şam olarak değiştirdi. Ama Birleşik Devletler sözcüsü bizim
için bir şey değişmez Fetih El Şam'da terörist örgüttür açıklamasını yaptı.
Diktatörlük ise BM tarafından terörist örgüt olarak ilan edilmiş Fetih El Şam
Cephesi ile ilişkisini sürdürmeye devam etti. Diktatörlüğün tankla, topla,
uçakla, Özel Kuvvetler de dahil her türlü araç, gereç ve silahla desteklediği
Özgür Suriye Ordusu'nun (ÖSO) içinde, her ne kadar tutarsız haberler geliyorsa
da Fetih El Şam Cephesi'nin en azından bir kolunun, Feylek
el Şam'ın, ÖSO içinde yer aldığı anlaşılıyor.
Diktatörlüğün Suriye savaş alanında işi iyice zorlaştı.
Emperyalistler istediklerini diktatörlüğe yaptırdıktan sonra dur demesini veya
ben ne dersem o olur mesajını iletmekte gecikmediler.
Eee n'olçek şimdi?
Yoksa yine mi kandırıldık?
(10 Eylül 2016)
Comments
Post a Comment