Rus Büyükelçisinin Öldürülmesinin Siyasal Değerlendirilmesi
Bu yazı işin
kolayına kaçmadan, Büyük resmin içindeki küçük resme
bakarak değil, görerek suikastın siyasal
çözümlemesini yazma denemesidir.
Komplo teorileri
basitliği ile soruna yaklaşmaktan koleradan kaçar gibi kaçarım. İkincisi;
ezberlenmiş kavramlar kullanmaktan da uzak dururum.
Bir şeyin iç
dinamiğinin dış dinamiğini şekillendirmesi, dış etkenlerin ise iç dinamiği olumlu
ya da olumsuz etkilemesi ya da doğumu geciktirme veya erken doğum yaptırması
önceliğimdir.
Bu tarz; Mao'nun
değişiyle yumak halindeki çelişkileri, çatışmaları, ilişkileri gerçekliğin
dünyasında anlayabilmemizi sağlar. Eğer bir komplo varsa bu çözümleme sonucunda
kendiliğinden ortaya çıkar.
Suikast eylemini
gerçekleştiren F. Gülen cemaatinden de olabilir veya bir başka tarikattan ya da dinci bir örgütten. Hangisinden olursa
olsun dini ideoloji mensubu olduğu kesindir. Dolayısıyla bu dini ideoloji rehber
edinmiş olan kişinin suikast eylemidir. Eylemin niteliği gereği terör/terörist
diyemeyiz. Bu yüzden medya katledilmeyi "Rusya'nın Ankara Büyükelçisine suikast" diye haberleştirmiştir.
Suikast
eyleminden önceye gitmemiz gerekiyor.
Neler olmuştu?
Rus uçaklarının
desteğinde Suriye ordusu ve Hizbullah milisleri Halep'te şeriatçı çeteleri
küçük bir alana sıkıştırmıştı. Bütün şeriatçılar "siviller katlediliyor,
çocuklar öldürülüyor" diyerek ayağa kalkmıştı. Sivillerin, çocuklarında
öldürüldüğü doğruydu ama şeriatçı militanların daha çok öldürülmekte olduğu
nedense atlanıyordu. Verilen rakamlar sadece sivil ölüler diyeydi. Oysa
ölenlerin çoğu şeriatçı, hemde bir kısmı dışarıdan taşınmış çetecilerdi. Suriye
muhalefetinin "sivil" örgütü olan Londra merkezli Suriye insan
Hakları, Suriye işgal savaşı başlangıcında silahlı muhaliflerin ölümlerini de
"sivil" ölümler diye verdiklerini açıklamıştı. Yani silahlı
şeriatçılarda "sivil" sayılıyordu. Ülkemizde şeriat ve halifelik
isteyen dinciler tarafından gözü dönmüş, eli kanlı şeriatçı çetelere devrimci
dediklerini de not etmek gerekiyor. Kısacası; Sünni şeriatçılar ve onların
destekçileri Halep savaşını kaybetmişti, bu da ülkenin kaderinde çok önemli bir
gelişmeyi işaret ediyordu.
İnsani yardım
dışında bir çok faaliyetin içinde olduğu, Suriye savaşına çeteci taşımak gibi
haberlerle, zaman zaman muhalif medyada yer alan dinci İHH, İstanbul'dan
Halep'e yardım konvoyu adı altında tırlarla yola çıkıyor ve geçtiği her
yerleşim yerinde mitingler düzenleyip Sünni İslam propagandası yapıyordu. Rus
konsollukları ve büyükelçilikleri önünde Sünni İslamcıların protesto eylemleri
polisin sınırsız hoşgörü anlayışıyla yapılıyordu. Bütün medyada bilinçli ve tek
yanlı olarak Rus uçaklarının, Suriye ordusunun, Hizbullah milislerinin Halep'te
bebeklerde dahil katliam yaptığı haberlerinden geçilmiyordu. Putin, Hamaney,
Esat üçlemesini hedef alan sloganlar atılıyor, pankartlar taşınıyordu. Toplum
müthiş duyarlı hale getirilmişti. Duyarlı hale getirilmiş bu kitleye "oh
iyi oldu" dedirtecek bir eylem gerekiyordu. Bu öyle eylem olmalıydı ki IŞİD'in,
TAK'ın eylemlerinden çok farklı, terör denilemeyecek, böylece toplumda tepki
oluşturmayacak tarz olmalıydı.
Bu kadar çok
siyasal gelişme sonrası yapılan suikast eylemi bireysel değildir. Büyük
olasılıkla örgütlü bir eylemdir. Ama kim hangi örgüttür bilemem. Ben sadece
gelişmelerden hareketle olasılık belirlemesi yapıyorum o kadar.
Bazı kesimlerin
eylemleri kolaylaştırıcı tutum içinde olduğunu sanıyorum. Rus
konsolosluklarının ve büyükelçilik binasının önünde protesto eylemlerinin
yapıldığı günlerde Rus Büyükelçisinin açılışını yapacağı mekanın yeterince
güvenliği sağlanmamış olması büyük bir soru işaretidir.
Suikast
eyleminin Rus, İran ve Türk dışişleri bakanlarının Suriye savaşı ile ilgili
toplantı arifesinde yapılmış olması tesadüf müdür, değil midir belirsizdir. Ama
devletin en tepe noktasındakilerin böyle bir eylem karşısında çok zorda
bırakıldığı anlaşılmaktadır.
Devletin en
yetkili ismi Erdoğan, 2013 yılında ABD
Büyükelçiliği saldırı sonrası ABD'li uzmanların Türkiye'de inceleme istemine
sessiz kalarak geri çevirirken, Rus Büyükelçisine suikast sonrası Putin'in üç
isteğine anında olur demesi ve Rusya'nın araştırma heyetine kapıları açması
devletin en üst düzey yöneticilerinin eylem sonrası oldukça sıkıntılı saatler
yaşadıklarının ve "aman ha Rusya ile ilişkilerimiz bozulmasın"
kaygısının işaretidir.
Diktatörlük gerek dışişleri bakanlarının üçlü zirvesinde alınan
kararlarla, gerekse suikast eylemi sonrası inisiyatifi Rusya'ya iyice kaptırmış
bulunmaktadır. Düne kadar El Nusra çizgisindeki örgütü Suriye Muhalefeti içinde
kabul edip destekleyenler bugün onunla savaşmayı kabul ediyor olması hem
politikanın iflası hem de Rusya ve Esat'ın istemlerinin kabul edilmesidir.
Dini ideoloji mensubunun Rus Büyükelçisine suikast eylemi iktidarı
zorda bırakırken, bir çok şeriat istemcisini memnun etmiştir. Örneğin
Pakistanlı Sünni İslam Şeriatı isteyenler eylemciyi kahraman ilan ederek
sokaklara dökülmüşlerdir. Ancak özellikle İslamcı burjuvazi yeni yeni düzelen
Rusya ile ilişkilerin bozulma ve yeniden ekonomik ambargo, siyasi hatta askeri
baskı korkusunu da yaşamıştır.
Suikast eyleminin en kazançlı olanı büyükelçisini hunharca bir
cinayete kurban vermiş olan Rusya'dır. Murat Yetki'nin de Hürriyet'teki
köşesinde belirttiği gibi gerek Putin'in "Rusya katilin arkasında kimlerin olduğunu bilmek
istiyor" sözleri gerekse Medvedev'in "Uluslararası
hukukta büyükelçinin öldürülmesi, medeni ilişkilerin ötesine geçen ağır bir
suçtur. Ve Rusya bunun cezasız bırakılmasına izin vermeyecektir." Sözleriyle Türk yönetimini dayanılması zor baskı altına
almıştır.
Eğer iktidar dışişleri bakanları zirvesinde alınan kararlara uygun
davranırsa önümüzdeki günlerde bu ve benzeri eylemlerin olma olasılığı oldukça
yüksektir. (21.12.2016)
Comments
Post a Comment