ABD Emperyalizminin Ortadoğu
Politikasındaki Değişim.
Emperyalistlerin ama özellikle ABD emperyalizmin Ortadoğu
politikası şu üç temele dayanır.
1-Enerji kaynakların güvenliği
2-İsrail’in güvenliği ve huzuru
3-Ticaret geçiş yollarının denetimi
Bu üç maddede topladığım amaçlarını gerçekleştirmek için
Ortadoğu coğrafyasındaki güçler ile işbirliğine gider.
Baba Bush ve oğul Bush dönemlerinde izlediği politika, her
iki cephede savaş ile Oboma döneminde
izlenen politikalar farklıdır.
Büyük Ortadoğu Projesi, Arap Baharı ayaklanmasının
Suriye’deki başarısızlığı ile iflas etmiştir.
Burada bir parantez açarak şunları yazmadan geçersem yanlış
anlaşılmalara neden olabilir. Aslında Arap Baharı “artık yeter” diyen
yönetilenlerin diktatörlüklere karşı isyanıdır. Ama emperyalist güçler tehlikeyi
erken sezinleyerek Müslüman Kardeşler ile ittifaka girip, dolayısıyla ülkemiz
Sünni iktidar sahipleriyle de, devrimi saptırmayı başarmışlar, iktidarları
Müslüman Kardeşlerin alması için ellerinden geleni ardına koymamışlardır.
ABD emperyalizminin yönlendirmeyi becerdiği Arap Baharı’nın
Suriye ulaşmasında çuvallamışlardır. Burada üç gücün önemli direnişi
emperyalistleri farklı ilişkilere zorlamıştır.
Birinci güç İran’dır. Suriye’de emperyalist destekli
ayaklanmanın başarılı olmasıyla sırada kendilerinin olduğunu bilen Molla
Diktatörlüğü insan ve silah gücüyle Esat’ın yanında yer almıştır.
İkinci güç Suriye Kürtleridir.
Üçüncü güç; Esat yönetimidir. Saddam’ın yaptığı yanlışları
yapmayarak, Kürtlerle kurduğu ilişkilerle hem Türkiye’den gelecek olan
tehlikenin önünü kesmiş hem de Kürtlerin kendisine karşı savaşmasını
önlemiştir. Kürtlerde ortaya çıkan bu elverişli durumu kazanıma dönüştürmeyi
becermişlerdir.
Bu üç gücün, güçlü bir direnç oluşturmasıyla yeni
emperyalist güç Rusya, önceden de var olan Esat yönetimi ile ilişkilerini çok
çok ileri boyuta taşıyarak Suriye topraklarına iyice yerleşmiş ama özellikle
dışarıdan taşınan silahlı çetelere karşı savaşan güç olmuştur.
ABD emperyalist gücü bu direniş karşısında yeni arayışlar
içine girmiştir.
Rusya savaşan taraf olarak boy gösterdiği aşamada ABD’nin
içine düştüğü sıkıntıyı iyi değerlendirmiş ve Cenevre görüşmelerini
başlatmıştır.
Zamandaş diyebileceğimiz bir şekilde İran seçimlerinde
reformist diye bilinen Ahmedinecat’a göre ılımlı olarak tanımlanan Ruhani’nin
işbaşına gelmesi ve İran’ın uranyum konusunda dayatılan antlaşmayı kendi
kazanımları şekline dönüştürerek imzalamasıyla ABD emperyalizmiyle yeni bir
ilişki süreci başlatmıştır.
Suriye’de Sünni çeteleri destekleyerek çıkmaza düşen ABD,
İran ile kurduğu ilişki ile Ortadoğu’da yeni bir taktik uygulamaya başlamıştır.
Tabii bu süreci Taliban çizgisindeki çetelerin Suriye’deki vahşetinin Avrupa ve
ABD kamuoyunda yaratmış olduğu tepki, giderek bu çetelerin Avrupa’daki katliam eylemleri ABD’yi bu çeteler ile karşı karşıya
getirmiştir. Yani Arap Baharı ile başlayan Sünni silahlı-silahsız, yasal
yasadışı ilişkisinin kendisi içinde bir tehlike oluşturduğunu görmesi ve bu
çetelerin Suriye savaşındaki başarısızlığı çok etkili olmuştur, Ortadoğu’daki
ittifak ilişkilerini değiştirmiştir.
İran ve bir anlamda İran’ın uzantısı olan Irak Merkezi
hükümeti önemli işbirliği güçlerini oluşturmuştur.
ABD’nin değişen bu politikası Türk Devleti ile ilişkilerine
de yansımıştır.
Trump’un ABD seçimi kazanması Obama döneminin Ortadoğu
politikasında bazı değişikliklere gideceği aldığı kararlardan anlaşılmaktadır.
Trump’un vize uygulaması kapsamına aldığı ülkelere ve
işbaşına gelmesi ile telefon diplomisindeki tercihleri yeni ittifak
ilişkilerinin ip uçlarını bize vermektedir.
Öyle anlaşılıyor ki ABD selefi Müslümanlar ile yeni bir
ittifak ilişkisi geliştirerek İran’ı hedefine almıştır.
Avrupa ve ABD kamuoyu Müslümanlara uygulanmak istenen vizeye
şiddetle karşı çıkarken, selefi Müslüman iktidarlar tamamen sessiz kalmaktadır.
Örneğin Suudi Krallığı ve bizim Türk yönetimi yok denilecek kadar az ve oldukça
yumuşak tepki vermişlerdir.
Trump, Ortadoğu’nun selefi Sünni yönetimleri ile görüşürken,
Türk Yönetimiyle hala görüşmemiş olmasının nedeni de büyük olasılıkla Obama
döneminden gelen Sünni çetelere karşı tavır alma sorunundan kaynaklanmaktadır.
Bu yazı tabii ki özet bir yazıdır.
Geçmiş ve bugünkü ilişkilere baktığımızda ABD
emperyalizminin Ortadoğu’da vazgeçmeyeceği Kürtler ve İsrail gücüdür. Başta
İran, Hizbullah ve Filistinlerde ABD’nin düşman olarak değerlendirdikleridir. Bu
saflaşma ve Trump yönetiminin Ortadoğu politikası bölgesel bir savaşı tetikleyecektir.
Kısaca yazarsam ABD üç amacını güvence altına almak için
Ortadoğu coğrafyası sınırlarının yeniden çizilmesinde ittifak güçlerinde önemli
değişime gitmektedir. Önümüzdeki
günlerde atacakları adımlar şimdilik bulanık görülen bu değişikliği
netleştirecektir. Ama burada şunu belirtmeden geçmek olmaz; bu coğrafyanın iç
dinamikleri ve ABD ile Avrupa kamuoyu politikaların şekillenmesinde belirleyici
olacaktır.
Ortadoğu bölgesel savaşı kesinlikle emekçilerin lehine
değildir. Türk yönetimi de kendini bu paylaşımda önemli bir pay kapmaya
hazırlamaktadır. Başkanlık sistemi bu yüzden de halka dayatılmaktadır.
Comments
Post a Comment