İslamcı Burjuvazinin Siyasal Bunalımı

İslamcı burjuvazi homojen değildir. Kendi içinde birçok çıkar birlikleri şeklinde örgütlenerek bölünmüştür. Bu bölünmüşlük siyasal temsile de yansır.

Türkiye'nin, evet, Türkiye'nin diye yazıyorum çünkü İslamcı burjuvazinin bir kısmını da Kürt burjuvazisi oluşturur. Bir not olarak devam ediyorum. Kürt İslamcı burjuvazisi de siyasal temsil olarak bölünmüştür. Küçük sermaye sahipleri koyu dinci olanları Hüda-par'da, küçüklerin bir kısmı ile birlikte orta burjuvazinin alt kesimini oluşturanların yine tamamı değil bir kısmı bugünün Saadet Partisi'nde, özellikle orta burjuvaziyi oluşturan Kürt İslamcı burjuvazi AKP'de ve ulusal bilince ulaşmış olan diğer İslamcı Kürt burjuvazisi de kendini HDP ile ifade eder.

Şimdi biz Türkiye İslamcı burjuvazi diyerek devam edelim.

İslamcı burjuvazi önce Erbakan'ın Fazilet Partisi ile hükümette yer aldı. Dikkat ederseniz hükümet diyorum iktidar değil. Hükümet olmak ile iktidar olmak farklı şeylerdir. Hükümet olursun, Ecevit veya Demirel gibi ama iktidar olamazsın.

Erbakan'ın koalisyon hükümetinde sermayesini oldukça büyüterek palazlandı 

TÜSİAD'da örgütlü "laik seçkinci burjuvazi" iktidarın gerçek sahibi generallerin duyarlı yanlarına hitap ederek, laiklik ve Kemalizm tehlikede propagandasıyla tankları Sincan'da yürümesini sağladı ve 28 Şubat darbesini gerçekleştirdi.

Darbe İslamcı burjuvazinin siyasi örgütünü böldü. Bölünmeden emperyalizm ve bütün burjuvazinin desteğini alan AKP çıktı.

Generalleri iktidardan tasfiye operasyonunda bütün burjuvalar birleşerek emperyalizmin desteğiyle işe koyuldular. Ancak bu koalisyon oldukça sancılıydı ve herkes birbirini kolluyordu. İlk kopan "laik seçkinci burjuvazi" oldu. İktidardaki etkisini giderek yitiren, ekonomik çıkarları tehlikeye giren Türkiye'nin en büyük burjuvaların huzursuzlu kendini Doğan Holding-AKP çatışmasında gösterdi.

İkinci kopma hem öyle çatışmasız değil oldukça şiddetli çatışmalı oldu. Olay 2012 Eylül referandumundan sonra görünür oldu. Sekülerliği tercih etmiş, emperyalizmle oldukça içli-dışlı olan İslamcı burjuvazinin F. Gülen kliği ile iktidardaki diğer güç ama oldukça büyümüş ve devletin birçok kurumunda hükümdarlığını ilan etmiş olan güç ile kurulan koalisyonun bozuldu. Bu aynı zamanda vahşi kapitalizmin hukuksal görünüm altında yaşanmasını gözler önüne serdi. İktidardaki İslamcı burjuvazi Gülen cemaati etrafında örgütlenmiş diğer İslamcı burjuvaziyi mülksüzleştirdi. Mallarına, mülklerine, fabrikalarına, ticari şirketlerine, bankalarına, medyasına her şeyine ama her şeyine el koydu. Bir yandan iktidardan kovulurken bir yandan da sermayelerine el konuldu. İktidara iyice yerleşmiş olan AKP destekçisi İslamcı burjuvazinin kliği aynı zamanda diğer İslamcı burjuvaziyi mülksüzleştirme operasyonu ile biat etmemiş olan burjuvalara da mesaj oldu. "Laik seçkinci burjuvazi" korktu hem de çok korktu. Korkusundan kendi örgütü olan TÜSİAD üyesi Boytoklara dahi sahip çıkamadı.

Türkiye'nin en büyükleri olan "Laik seçkinci burjuvazi" kısa sürede Erdoğan iktidarından kurtulamayacağını kabullenmek zorunda kaldı. Bütün değerlerini yok sayarak uzlaşma yolunu seçti. Ortadoğu savaşında aktif yer alarak enerji ve pazar paylaşımında bir dilimde olsa kapma politikası işine de geliyordu. Çünkü bu politika başarılı olursa kazanımı büyüktü. Bir yandan ekonominin askerleştirilmesiyle bu alanda yaptığı üretimlerden yüksek kazançlar elde ediyordu. İşçi sınıfının bütün hakları da işlemez hale getirilmişti. Memnundu o zaman iktidarı değiştiremediğine göre uzlaşmak faydalıydı. Uzlaşmanın en somut işareti Sütaş'ın Denizli süt toplama merkezini Erdoğan'ın açmasıyla görüldü. Sütaş'ın patronu Yılmaz bir dönem TÜSİAD Başkanıydı ve yaptığı açıklamalardan dolayı kendisini iktidar "vatan haini" ilan etmişti. Erdoğan çok kızdığı için açılışınıza da gelmem diyordu. Ama Sütaş'ın Denizli Süt Toplama merkezini açtı.

İktidara gelirken bütün burjuvaların ve emperyalistlerin onayladığı politikalardan uzaklaşması ve iktidar ortaklarıyla "kanlı-bıçaklı" olmasıyla zayıflayan Erdoğan kliği bir dönem mahkum ettirdiği generallere ve onun siyasal görünümü olan MHP'yle uzlaşmak zorunda kaldı. Tabii politikada değişti. Ancak bu değişim ve yeni ittifak ilişkileri tek adam anayasası için toplumda onay bulmadı.

Yeni politik taktikler devreye girdi. Bunların en önemlisi İslamcı burjuvazinin siyasi temsilcilerinden olan ama iktidardan kovulan fakat İslami hareket içinde etkili olan Bülent Arınç, Abdullah Gül ve A. Davutoğlu etrafında oluşmuş olan güçler ile yeniden barışma adımları atıldı. Bir rivayete göre de Gülen cemaatiyle de MİT müşteşarı aracığıyla körfez ülkelerinde gizli gizli barış görüşmeleri yapıldığı kamuoyuna yansıdı.

Kitleleri yönetme anlayışında derin çatlaklar oluşmuş olan İslami hareketin yeniden 2000 li yıllarda olduğu gibi birlik oluşturmasının olanağı yoktur. Erdoğan'ın bu çabaları karşılık bulmayacaktır. İçine düştüğü yalnızlık giderek derinleşecek, kendi iktidarına karşı daha çok "düşman" yaratacaktır. Artık İslamcı burjuvazinin tek vücut olması söz konusu değildir. Çünkü kitleleri yönetme yöntem ve araçlarında ciddi farklılıklar vardır ve Erdoğan'a iktidardan kovduğu diğer İslamcı güçler hiç ama hiç güvenmemektedir.


Bugünkü verilere göre Erdoğan'ın ve onun destekçisi D. Bahçeli'nin referandumu kazanma şansı yoktur.  (27 Şubat 2017)      

Comments