Kimyasal Bomba ve Olanlar
Dün akşam elimde kumanda bir dizi televizyon kanallarını geziyorum. Kanalların büyük çoğunluğunda Suriye savaşı konulu sözel programlar var. Bir kısmında da referandum ile “değerlendirmeler”.
Bir dizi “prof”, “doçent”, “gazeteciler” ve “Ortadoğu uzmanları” yerlerini almışlar heyecanla “tartışıyorlar”. Dikkat ederseniz tartışıyorlar kelimesini tırnak içinde yazdım. Çünkü tartışmıyorlar hepsi farklı anlatımlarla birbirlerini destekliyorlar.
Bir tane farklı, muhalif bir sese rastlamadım. Hemen hemen hepsi Türk devleti politikasının ne kadar doğru ve tek sorumlunun Esat olduğunu kanıtlama çabasında. Hatta kimileri daha da ileriye gidip akıl vermeyi de ihmal etmiyor. Hepsi tereddütsüz kimyasal bombanın Esat talimatı ile atıldığını ve mutlaka cezalandırılması gerektiğinde birleşiyorlar.
Vatandaşımız bunları dinliyor, bunların yazdıkları gazeteleri okuyor ve Esat’ın cezalandırılmasına o da inanıyor. Yani korkunç bir şekilde propaganda bombardımanı altında bırakılmış insanımıza ne oluyor sorusunu sorma fırsat verilmiyor.
Kimyasal gazla insanların ölmesinin hemen ardından, hiç zaman yitirilmeden bir anda dünya kamuoyunun birinci maddesi durumuna getirilmiş olması bile şüpheyi haklı kılıyor.
Hemen fotoğraflar servis ediliyor. İsrail ve Türk devleti “Esat kimyasal bomba ile katliam yaptı” açıklaması fotoğraflara eşlik ediyor. Kanıt; kimyasal gaz ile ölmüş olan ama yaşamaya herkesten çok özellikle kimyasal atıldı sevinç çığlıkları atanlardan çok yaşamayı hak eden çocukların cansız bedenleri.
Evet, kimyasal gaz ile ölümler gerçek, kimse buna itiraz edemez.
Peki kim bu savaş sucunu işledi?
Televizyona çıkan “uzmanlar” Suriye rejim güçlerinin uçaklarından bu kimyasal bombaların atıldığı bilgisini nereden alıyor? Suriye rejim güçleri kimyasal bombayı attı diyen tek merkezden gelen “bilgiyi” mutlak doğru kabul ediyor da neden karşı tarafın Suriye yetkililerin ve Rusya’nın açıklamalarına hiç itibar etmiyor?
Ve bu “uzmanlar”;
“Yahu böyle bir aşamada Esat’tın kimyasal bomba kullanmasına ihtiyaç var mı?”
Ayrıca “Esat savaş kazanımlarını artırırken neden kimyasal bomba atsın?”
Ve “Esat kimyasal bomba kullandığında tüm dünyanın üstüne geleceğini düşünmemiş olabilir mi?”
İsimlerinin önünde “prof”, “doçent”, “dr” ünvanları olanlar, Ortadoğu “uzmanları” bu soruları hiç ama hiç sorma gereği duymuyorlar. Üniversitelerin ne durumda olduğunu siz düşünün..
Şimdi biraz geri gidiyoruz.
Bundan yaklaşık dört yıl önce Obama “kimyasal silah kırmızı çizgimizdir” açıklamasını yaptıktan kısa bir süre sonra 2013 yılının Ağustos ayında Guta’da kimyasal silah kullanılıyor ve insanlar ölüyor.
Birileri hiç gecikmeden “Guta’da Esat kimyasal bomba attı” diye hemen yayınlara başlıyor. Kimyasal bomba kullanıldığı aynen bugünkü gibi gerçekti, ama kullanan kimdi? Obama ırkçı ve saldırgan Trump gibi hemen atlamıyor ve tezgaha gelmiyor. Sonradan kimyasalı kullananın Esat olmadığı anlaşılıyor.
Suriye savaşında son durum neydi?
Birleşik Devletler emperyalizmi Suriye savaşında sadece Kürtler üzerinden etkisini var edebiliyor. Ama diğer yandan “ılımlı muhalif” diye destekledikleri adım adım mevzi kaybediyor.
Suudi Krallığının başını çektiği ve Erdoğan yönetiminin hararetle savunduğu Sünni bütün şeriatçı çetelerin bir cephede toplanması ve Esat yönetimine top yekün saldırı başlatması için birbirlerine turlar düzenliyorlardı. Şam’da gerçekleşen ama yönetim tarafından etkisiz hale getirilen birkaç saldırı girişiminde de bulundular.
Birleşik Devletler emperyalizmi bombaları peş peşe atınca Erdoğan yönetimi İsrail’den daha çok sevindi. Öyle çok sevindi ki daha önce belirlediği ve sorumluluk üstlendiği her şeyi unutuverdi. Erdoğan “yeterli değil” diyerek “Esat’ı devirinceye kadar” anlamına gelen açıklamalar yaparken Birleşik Devletler emperyalizmine “Her türü desteği vermeye hazırız” dedi.
Dedi de olacakları sevincinden unuttu.
TV ekranlarında görünen “uzmanların”, “profların” düşünemediklerini, sevinç çığlıkları atarken Erdoğan yönetiminin unuttuklarını sıralıyorum
1-Erdoğan yönetiminin hedefi Fırat Kalkanı Operasyonu ile IŞİD ve PYD’ydi. Rusya bu yüzden El Bab’a kadar gitmesine izin vermişti, unuttu.
2-Astana sürecinde Türkiye garantördü, unuttu.
Erdoğan yönetimi bunları unutunca Rusya Dışişleri Bakanı anımsattı. “Rusya ile Türkiye’nin, Suriye krizinin barışçıl yollardan çözülmesine yönelik çabalarını baltalayacak bu tür saldırılar kabul edilemez” dedi.
Ama Erdoğan yönetimi sevinçten hiçbir şeyi düşünecek durumda değildi ve Türk Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu “Esat’ın arkasında durmayın” diyerek, az da olsa “efelendi”
İki gün sonra Lavrov ile görüşen Birleşik Devletler Dışişleri Bakanı Tillerson, "İç savaşın devamını önleyebileceğimizi ve çatışmanın taraflarını masaya oturtup siyasi görüşme sürecini başlatabileceğimizi umuyorum. Bu konuya (Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad) yönetiminin de katılması gerektiği ortada" açıklamasını yapınca hem Erdoğan yönetiminin sevinci kursağında kaldı, hem de açığa düştü.
Rusya, Birleşik Devletler ile “Hava operasyonları sırasında güvenliği sağlayan antlaşmayı askıya aldığını” açıkladı.
Aslında bunun ucu Erdoğan yönetimine dokunuyor.
Nasıl mı?
Türkiye, Birleşik Devletler ile aynı koalisyonda yer alıyor. Eğer Putin’in isteği yönünde olmazsa Türk uçaklarının Suriye hava sahasında uçması riske girdi.
Ve 9 Nisan günü Putin ile Ruhani’nin açıklaması ajanslara düştü "Bundan sonra her türlü saldırıya karşılık vereceğiz"
Aynı bildiride şu cümlede dikkat çekici "Tek kutuplu bir sistem dayatılmasına ve ABD'nin hakimiyetine izin vermeyeceğiz…Biz Suriye'nin müttefikleri, Suriye Arap Ordusu'na ve kardeş Suriye halkına çeşitli şekillerde desteğimizi sürdüreceğiz"
Yani açıkça Birleşik Devletlere Suriye’de canının istediği gibi hareket edemezsin ayağını denk al!
Dışişleri Bakanı pabucun pahalı olduğunu ancak 9 Nisan’da fark etmiş olacak ki “ABD ile Rusya arasındaki sorunda taraf değiliz. Biz dengeli politika uyguluyoruz” açıklamasını yaptı. Ama bu açıklamanın inandırıcı olduğu oldukça şüpheli…
(9 Nisan 2017)
Comments
Post a Comment