Noktayı
Kim Koydu?
Olmasını
istediğini görüşmeler yoluyla başaramayanlar hiddetlenirler. Geleceğe bakarak
kendi amaçlarını engellenmekte olduğunu görürler. Öfkelenirler. Kızgınlıkla,
birazda umutla, tehdit gibi cümleler kurarlar. O an çok fazla düşünmeden ifade
ettikleri yapacaklarının çok ötesindedir ama söz kontrol edilmeyen öfkenin yansıması
olur.
Politikacıların
tepkisi toplumun beklentileriyle örtüştüğünde daha keskin olur. Kurulan
cümleler, yapılan açıklamalar siyasal kazanıma dönüktür. Söz konusu
milliyetçilik olduğunda medya da arkasındadır. Hele bir de medyanın yüzde 85
yandaş ise değme keyfime.
Erdoğan,
Kürt silahlı güçlerinin ABD ordusundan aldığı her türlü destek ile Rakka
savaşından galip çıkacağını görüyor. Bunun anlamının çok boyutlu olduğunun da
farkında.
Bir,
diyerek yazalım; Emperyalistler tarafından yeniden çizilmekte olan Ortadoğu
haritasında devlet olmayan Kürtler ABD'nin en önemli silahlı ittifak gücü
oluyor.
İki;
Suriye Kürt Kantonları emperyalistler tarafından meşru devletçik olarak kabul
ediliyor.
Üç;
Türk devletinin eski Osmanlı İmparatorluk sınırlarında nüfus alanları oluşturma
politikası Güney sınırının kapatılması ile Yeni Osmanlıcılık hayal olmaktan
öteye gidemiyor.
Dört;.
Türk devletinin güven vermeyen, zaman zaman sorun oluşturan politikalarından
dolayı ABD, Suriye Kürt Kantonlarında oluşturacağı askeri üsler ile Türkiye
toprakları lojistik cazibesini önemli ölçüde yitiriyor.
Beş;
Belki de en önemlisi Suriye'de oluşan Kürt yapısının bir benzerinin Türkiye topraklarında
oluşması için Türk devleti çok çeşitli baskı altında kalacağı anlaşılıyor.
Erdoğan
yönetimi bütün bunları gördüğü için önleyebilmek amacıyla Rusya ile barışarak
IŞİD ile mücadeleyi kabul etti. Fırat Kalkanı adı altında Suriye topraklarına
girmesine izin verildi. Kürt Kantonlarının birleşmesine engel oldu. Ancak bu
savaş sürecinde de her fırsatta kendi amaçlarına ulaşmak için adım attıkça
başta ABD olmak üzere diğer emperyalistlerin güvene ilişkin şüphelerini artırdı
ve kendisini güvenilmez bir aşamaya getirmeyi başardı.
Erdoğan
yönetimi Trump'ın seçilmesi ile az da olsa tekrar umutlandı. Hatta kimyasal
bomba bahanesi ile ABD'nin Suriye'yi bombalaması bu umudunu artırdı. Bu arada
Trump'ın Ortadoğu'da düşman safına tekrar İran'ı koymasından da faydalanarak
İran'a karşı bende senin yanındayım mesajlarını vermeyi de ihmal etmedi. Bütün
bunlara rağmen ne yaptıysa ne dediyse olmadı. Trump'ın da Obama gibi Kürt
silahlı güçlerinden vazgeçmeyeceği anlaşıldı.
Erdoğan
yönetimi son iki hamle daha yaptı. Önce bomba ile sonra diplomasiyle.
İlki
Suriye ve Irak'ta Kürt güçlerinin üslerine "terörist üstler" diyerek
hava operasyonu düzenledi. Kürt silahlı güçlerini kendisi ile çatışmaya
zorladı. İşte o aşamada ABD ordusu devreye girerek Türkiye'nin Güney sınırına
moda deyimle söylersek "konuşlandı", yani mevzilendi. Sonra Rusya
bende varım diyerek bayrak gösterdi. Böylece ABD ve Rusya, Suriye Kürt silahlı
güçlerini koruması altına aldı. Bu güvenceyi alan Kürtler bütün askeri güçlerini
Rakka savaşında kullanma ortamına kavuştu.
İkinci
adımı Astana görüşmelerinde Rusya'nın sunduğu Suriye'de çatışmasızlık bölgeleri
oluşturma planını onayladı. Aslında Türk devleti burada ağır bir sorumluluk
üstlendi ama bizim medya bunu Türk tezlerinin kabul edilmesi diye duyurdu.
Erdoğan yönetimi böylece Rusya'nın desteğini aldığı düşüncesiyle Trump ile
görüşmeye umutlu hazırlanmış oldu. Ama Erdoğan'ın Amerika'ya uçma hazırlıkları
yaparken Putin'den gelen "Kürtlere silah vermiyoruz ama ilişkilerimizi
sürdürüyoruz" açıklaması Türk devletinin diplomatik atağını
anlamsızlaştırdı.
Gerek
görüşmenin kısalığı gerekse ABD yönetimin milim geri adım atmaması ve tamda
görüşmeler sırasında ABD'nin Kürtlere Tank savar füzelerini vermesi sonucunda
noktayı Trump koymuş oldu.
Sonuç;
Erdoğan Amerika'dan eli boş döndü. ABD, Rakka savaşında karasal güç olarak
Kürtleri kullanacağını ve bu savaşı kazanmaları için her türlü askeri tesisat,
silah, bilgi vereceğini netleştirdi. (17 Mayıs 2017)
Comments
Post a Comment