Katar Krizi Ne Anlama Geliyor
Kriz çıktığı günden bugüne yazılanları
ve bazı iktidar yanlısı kanallardaki yorumları yakından izliyorum. Birleşik
Devletler desteğini arkasına almış olan Suudi Krallığı, Katar’ı izlediği
politikadan vazgeçirmek için yanı aldığı diğer Sünni devletler ile yaptırımları
uygulamaya koyduğunu ve esas olarak hedefte Türkiye’nin olduğu mihvalde bir
dizi yorumlar yapılıyor.
Katar’ın izlemiş olduğu politikadan tecrit uygulayan
devletlerin rahatsız olduğu bir gerçek. Ancak Katar’ın günahları da en az ABD
ve onun yandaşları kadar çok.
Katar krizi bir yandan Erdoğan
yönetimini zorlarken, diğer yandan da şaibeli referandum sonrası elde edilmiş
sonucu meşrulaştırmaya katkısı oluyor.
Demokratik olmayan yöntem ve araçlar
ile yönetilen ülkelerde toplumun bütün dikkati ülke dışı gelişmelere
yöneltilmesi için özel gayret gösterilir. Ülke dışındaki gelişmelere yoğunlaşan
toplum kendi sorunlarını düşünemez durumuna gelir.
İkincisi; Ülke dışında olup bitenlerin
kendi yaşadığı ülkesinde olmadığını düşünerek mevcut iktidara desteğini
esirgemez.
Bu belirtmelerden sonra sorunun asıl
özüne gelmek istiyorum. Yazılanlar çizilenler, yorumlar işin ayrıntılarıdır.
Ayrıntılar da gezinerek öz anlaşılmaz bir hal almaktadır.
Oğul Bush’un iki cephede savaş
politikasının sonucunda ABD Ortadoğu’da istenmeyen emperyalist güç durumuna
gelmişti. Obama’nın işbaşına gelmesi ile ABD tekrar Ortadoğu’da itibar
kazanmaya başladı. Sünni iktidarlar ile ilişkilerini “rayına oturturken”
küreselleşmenin önünde engel oluşturan iktidarlardan kurtulma amacıyla yasadışı
yollardan Sünni silahlı teşkilatları destekledi. Hiç kimsenin öngörmediği bir
aşamada Arap Baharı patladı. Halk ayaklanmasına önceleri çekimser kalan ama
tabanının katıldığı Müslüman Kardeşler örgütü sonradan katılımıyla ve
emperyalistlerle işbirliği içinde inisiyatifi ele alarak Kuzey Afrika
ülkelerinde hükümet oldu. Ayaklanma Suriye’ye Müslüman Kardeşler öncülüğünde
sıçradı. Bütün Sünni İslam teşkilatlarının merkezi durumuna gelmiş olan
ülkemizdeki Erdoğan yönetimi işte bu aşamada gücünü olduğundan fazla abartarak,
aç tavuk kendini darı ambarında görür misali, Şam’da Emevi camisinde namaz
kılmak için coştu.
Evdeki hesap çarşıya uymadı. Rusya ve
İran’ın savaşa müdahil olması ve Ruhani yönetimin işbaşına gelmesiyle Türk
yönetimini Midyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan olma noktasına getirdi. Suriye
paylaşım savaşında ABD inisiyatifi kaybetti.
Emperyalistler ve bazı Arap devletlerin
besleyip büyüttüğü şeriatçı çeteler yörüngeden çıktı. Ve emperyalistlerin
başına bela olmaya başladı.
Obama yönetimi politik tercihlerini
değiştirmek zorunda kaldı. O arada Yeni Osmanlı hayalleri içindeki
Erdoğan/Davutoğlu kliği Rus uçağını düşürüp NATO’yu savaşa çekme isteği
kendisini Suriye paylaşım savaşının dışına itti.
Obama yönetimi Suriye savaşında
şeriatçı çeteleri “terörist” ilan ederek karşısına aldı. Böylece Ortadoğu’da
Rusya, İran ve Şiiler ile ittifak yapmak zorunda kaldı.
Bütün bu özetti Katar sorunun
anlaşılması için yaptım.
Trump’ın ABD'de işbaşına gelmesi ile
Obama politikası eksen değiştirdi. İran yeniden baş düşman ilan edildi.
İşte bu politika değişikliğine göre
kağıtlar yeniden karıldı ve dağıtıldı.
Bu arada Suudi Kralı öldü yerine gelen
İsrail ile ilişkileri olan, tahta çıkarak kral oldu ve Katar’da kansız bir
darbe ile iktidar el değiştirdi.
Trump, enerji kaynakları, ticaret
yolları ve İsrail'in güvenliği için Vahabi krallığını Ortadoğu’da merkeze
yerleştirdi.
ABD, Ortadoğu haritasının yeniden
çizilmesinde, siz onu paylaşma olarak anlayın, cepheler oluşturmaya başladı.
Saray darbesi ile işbaşına gelen Katar
yönetiminin kısmi denge taktiği ABD politikasının uygulanmasında engel
oluşturuyordu. Saddam gibi, Esat gibi ya teslim alınması ya da tasfiye edilmesi
kaçınılmazdı.
Trump’ın Ortadoğu gezisinin hemen
ardından düğmeye basıldı.
Böylece Erdoğan yönetimi, futboldaki
deyimle söylersek kontrpiyede kaldı. Yani aşağıya tükürsen sakal, yukarıya tükürsen
bıyık. Ama hemen öne alınarak meclisin kabul ettiği antlaşmaların onaylanmasına
bakılırsa ağırlığını Katar’dan yana koydu.
Yeni Osmanlıcılık politikasının sonucu
olarak bir adım daha Ortadoğu’nun kaynayan kazanının içine atılmış olduk.
Halkın deyişiyle söyleyecek olursak başımıza bir bela daha aldık.
Ortadoğu'da kimin eli kimin cebinde
olduğunu anlamak çok zordur. O kadar çok değişken ve o kadar çok karmaşık
ilişkiler vardır ki tam anladığınızı sandığınızda, birden her şey değişiverir.
Örneğin Suriye iç savaşında şeriatçı çeteleri destekleyenler, Mısır'da farklı
farklı güçlerin arkasında dururlar. Suudi krallığı için Müslüman Kardeşler "terörist"
örgütken, Katar için "dost" kuvvetlerdir. Yine Suudi krallığı için
İran yıkılması gereken şeytan devlet olurken, Katar için ilişki kurulabilecek
bir güçtür. Erdoğan yönetimi için hem Suudi krallığı, hem de Katar emirliği
vazgeçilmez dostlardır.
Emperyalizmin dördüncü bunalım
döneminde dünyanın yeniden paylaşılması Sovyetlerin yıkılması ile gündeme
gelmiş ama tamamlanmamıştır.
Emperyalist kapitalist sistem içine
düştüğü sürekli durgunluk ve zaman zaman yaşadığı bunalım dönemlerinden
bir türlü çıkamamaktadır. Üretici güçleri geliştirecek yeni teknolojik
gelişmelerin yokluğu bunalımın aşılması için politikanın silahla sürdürülmesini
dayatmaktadır.
Pazarların, enerji kaynakların yeniden
paylaşılması için dünya ölçeğinde emperyalist bir savaşın çıkması çok zor
görülmektedir. Putin'in dediği gibi Rusya-ABD savaşında kimin sağ kalacağı
belirsizdir. Bu yüzden küreselleşmenin önünde engel oluşturan Balkanlarda
sorun büyük ölçüde çözüldükten sonra bir çok problemi taşıyan Ortadoğu'da sınırların
yeniden çizilmesine engel olan devletlerin tasfiyesi kaçınılmaz olarak
bölgesel bir savaşı tetiklemektedir. İşte bugünkü Katar krizindeki cepheleşme
bölgesel savaşa bir adım daha yaklaşıldığına işaret etmektedir.
Ortadoğu savaşı emperyalistlerin ve
onun bölgedeki işbirlikçi sermeyenin savaşıdır. Erdoğan yönetimi de bu savaşa
memleketi adım adım sürüklemektedir.
Bu savaş işçilerin, emekçilerin,
yoksulların savaşı değildir, şiddetle karşı çıkılmalıdır. (9 Haziran 2017)
Comments
Post a Comment