Adalet Yürüyüşü ve Sosyalistler
Önce kısa ama çok
kısa bir özet.
12 Eylül darbesi
sonrası siyasetin yasal zeminde yapılmaya başlandığı tarihe 1984 diyebiliriz.
Sol gruplar siyasi içerikli dergilerini
çıkarmaya başlıyorlar.
Kuruçeşme tartışmalarına geliniyor. Eski tkp, tip,
tsip gibi parti geleneğinden gelen ile kurtuluş, yeni yol, sosyalist politika,
emek gibi çevreler birlikte örgütlenme ve mücadeleyi tartışıyorlar.
Katılımcıların büyük çoğunluğu ayrılıyor bir araya gelenlerin
bir kısmı Birleşik Sosyalist Alternatif adı altında seçimlere katılıyor ve
sonradan Birleşik Sosyalist Parti 'yi (BSP) kuruyorlar.
1994'te başlayan "geleceği birlikte
kuralım" parti girişimi yasal olarak politika yapmak isteyen bir çok solu
kapsayarak BSP'nin katılmasıyla Özgürlük ve Dayanışma Partisi kuruluyor.
Sonrası malum.....
Bir çok birlik tartışmaları oluyor, birlikler
kuruluyor ama o gün bugündür mücadeleci, sınıf kazanımlarını koruyan ve çoğaltan
birlik bir türlü gerçekleşemiyor. Kurulan bütün birlikler maddi güç olamadan
dağılıyorlar. İşin garibi ayrılanlar ilk yazdıkları bildiride "solun
birliğine" atıfta bulunmayı da ihmal etmiyorlar.
Bugün tarih 2017'nin ortası.
1984'den bugüne yaklaşık otuz üç yıl geçmiş. Dile
kolay otuz üç yıl. Bu otuz üç yılda kitlelerin siyasi tercihleri başta olmak
üzere Türkiye çok değişti.
Otuz üç yıl da sosyalistlerin kendi inisiyatifi ile
örgütleyip yönettikleri kamu emekçilerinin dernekten sendikaya geçmesinin
dışında hiç bir kazanımları yok. Grevsiz,
toplu sözleşmesiz de olsa taleplerini kurumsallaştırmış olmaları kazanımdır. Ne
yazık ki uygulanan bir dizi yanlış politikalar sonucunda KESK bugün etkisiz
duruma gelmiştir.
Türkiye'yi sarsan en önemli mücadeleler örneğin
Maden işçilerinin "Çankaya'nın
şişmanı, işçi düşmanı" sloganları ile Zonguldak'tan
Ankara'ya yürüyüşü, AKP iktidarını oldukça sarsan Gezi direnişi sosyalistlerin
dışında örgütlendi.
Özelleştirme, termik - nükleer santrallere karşı
mücadelede sürekli kaybeden olduk.
İşte böyle bir aşamada tek adam diktatörlüğüne karşı
K. Kılıçdaroğlu'nun "adalet
yürüyüşü" çıktı geldi.
"Adalet yürüyüşü" destekleyenler ve
desteklemeyenler olarak sağdan sola her kesimi böldü.
Bir ara yazmıştım tekrar da zarar yok; Türkiye'de
politika duygusal, slogan ve biçim üzerinden yapılıyor.
Herhangi gelişme karşısında anında refleks olarak
tepki veriliyor, dolayısıyla duygular aklın önüne geçiyor.
Bir şeyi sloganlardan hareketle değerlendirmeyi çok
seviyoruz, böylece o şeyi yıllar önce edindiğimiz sloganlaşmış kavramların
içine sıkıştırıveriyoruz.
En çok da biçime takılıyoruz. Görünen bizi çok
etkiliyor. Görünenin üzerine "teoriler" üretiyoruz.
Bu politikanın üç tarzı bizi yanlışa sürüklüyor.
Zaman zaman doğru yerde bulunmak ve doğru tavır almak rastlantısal oluyor.
Bu kısa özetten sonra yazımızın esasına geliyoruz.
Giderek daha yasakçı, daha baskıcı, daha ölçü
tanımaz diktaya doğru evrilen tek adam rejimi var. Buna karşıda "hak,
adalet, hukuk" diyerek sistem partisi olan ama oy verenlerinin
büyük çoğunluğu kendini solcu diye tanımlayan CHP başkaldırısı....
Bütün toplumu etkileyen, dünya kamuoyunun dikkatini
çeken eylem bir kez daha sosyalistlerin dışında gerçekleşiyordu.
Sadece Kürt hareketinin ulusal çıkarı açısından dikkate
aldığı marjinal sosyalistlerde eski hastalık nüksediyor. Aman ne derin
tahliller, peş peşe yazı döktürmeler, suçlamalar, mahkum etmeler vs vs vs....
Önce sosyalistler olarak kendi gerçeğimizi kabul etmemiz
gerekiyor. Bir avucuz. Sen ben bizim oğlan. Dolayısıyla "hak, adalet,
hukuk" diye yola çıkan CHP tabii ki soluna değil, sağına bakacak. Çünkü
onu etkileyen sol değil, sağ. Sen istediğin kadar bağır çağır "vay ayet
okuyor", "kapitalizmi kurtarmaya soyundu", " sistemi
yeniden revize etmek için yola çıktı" diye yaz-çiz.
Yazılanlar yanlış mı?
Değil, yazılanlar ana çerçeve olarak doğru.
Ama doğru olan görünen, ya görünenin esasında ne
var?
Önce görüneni yazmak istiyorum.
Görünen; bir tarafta tek adam yönetimi AKP ve MHP
koalisyonu, diğer yanda emperyalist devletler+TUSİAD+CHP+ HDP.
Görünen
saflaşma böyle. Buna görünen gerçeklik diyoruz.
"Adalet yürüyüşüne" karşı olan
sosyalistler bu görünenden hareketle tavır belirliyorlar.
Görünen gerçeklik bu da peki öz ne?
Bu görünen gerçekliğin özünü yakalamak için eylemin
bütününe bakmak gerekiyor. Mevcut burjuva hukukunu bile yok sayarak OHAL
rejiminden aldığı güçle KHK'ler ile en adaletsiz uygulamaları yapan tek adam
yönetimine karşı "adalet" temalı direniş ilerici özellik taşıyor mu
taşımıyor mu?
Soru bu.
Evet, işte öz burada.
Aklı başında hiç bir solcu "adalet
yürüyüşünün" ilerici özellik taşımadığını iddia edemez. Evet, bu yürüyüş ve final mitingi ilerici
özellik taşımaktadır.
Devrimciler ilerici olan her eylemin sınıflar
mücadelesine olumlu katkı yaptığını bilirler. Bu yüzden desteklemek doğru bir
tavırdı.
Görünen gerçekliğe takılı kalanlar ne yazık ki
eylemin ilerici özelliğini göremediler. Böyle olunca da eylemin dışında
kaldılar.
"Adalet yürüyüşü" 9 Temmuz'da devası bir
miting ile son buldu. Tüm Türkiye'yi ve dünyayı etkiledi.
Kitlelerin mücadele etmek isteği açığa çıktı. Yeni
bir yönetim talepleri belirginleşti. Dikta ile yönetilmek istemediklerini beyan
ettiler.
CHP bundan sonra ne yapacak bilinmiyor. Ama
sosyalistler ortaya çıkan kitlelerin bu mücadele azmini ileriye taşıyabilirler.
İşte soru bu: Ne yapmalı? (14 Temmuz 2017)
Comments
Post a Comment