Yükselen Muhalefeti Nasıl Tanımlayacağız.

Diktatörlüğün bir türlü baş edemediği, hatta yükselişini önleyemediği muhalefet var.

Diktatörlüğe karşı olan herkes bu muhalefetin genişlemesinden memnun, memnun ama iktidarı değiştirecek nitelik kazanamamasından da rahatsız.

Sorun da bu.

Ben bu yazıda ne yapılması gerekeni değil, yükselen bu muhalefetin hangi nitelikte olduğunu açıklamaya çalışacağım.

Diktatörlüğe karşı hayır diyen herkes birbirine kendini yakın hissediyor ve birbirini incitmemeye özen gösteriyor, zaman zaman aykırılıklarda olmuyor değil. Muhalif olan herkes birlik olmak gerektiğini bildiği için kendiliğinden oluşmuş olan ama gerçek anlamda örgütlü güç olmayan muhalefet saflarında hiç kimse bozucu davranış içinde olmak istemiyor. Bu yüzdende söylenmesi gerekenlerden herkes kendini imtina ediyor. Bu hassasiyetin iyi tarafları şüphesiz var, ancak kötü tarafları da bulunuyor.

Egemen sınıf bloku içinde yer alan ama iktidardan dıştalanmış Türkiye’nin en büyük “laik seçkinci burjuvazisi” bu durumdan memnun. Bu aynı zamanda uluslararası sermayenin de memnuniyeti oluyor. Bu kesimlerin siyasi kesimlerini oluşturan partileri de memnun. Hatta bazı farklılıklara rağmen Kürt burjuva hareketi de memnun. Pek fazla gücü olmayan muhalif işçi sendikaları da memnun.

Eee bu kadar memnunlardan oluşanlar içinde senin namemnunluğun nedir diyorsunuzdur.

Evet ben memnun değilim, çünkü muhalif hareket, genel anlamda, milliyetçi ve hatta İslami özellikler taşıyan bir harekettir.  

Açıklıyorum;

Baştan şunu belirteyim: Örgütlü olmayan bu muhaliflerin toplamına “Muhalif hareket” diyeceğim. Ayrıca bir de şunu ifade edeyim; Bugün Yeni Osmanlıcılık, Fetihçi ve Mandacı olarak ikiye bölünmüştür, bir de bunlardan farklılıkları bulunan Erbakan çizgisinin devamcıları vardır. Mandacı ve “Milli gömlekçi/ümmetçiler” de yumuşak muhalif pozisyondadırlar. Hatta Mandacılar iktidara yakın tutulmaya çalışılmaktadır. Bu kısım ayrı bir yazı konusu olduğu için üzerinde durmuyorum, sadece belirtmek istedim.

Devam ediyorum;

Diktatörlüğe karşı muhalif hareketi iki çizgide toplamak olanaklı:

Bir; “Atatürkçü”

İki; Kürt burjuva hareketi.

Her ikisi de milliyetçidir.

Her ikisinin içinde de İslamcılık vardır. Hatta Kürt burjuva hareketinde İslami özellikler daha da fazladır.

Bir; bütün milliyetçi hareketler kendinden olmayanı baskı altına alma özelliğine sahiptir. Dolayısıyla iki milliyetçi hareket de birleştirici değil ayrıştırıcı özellikler taşıyor.

İki; Milliyetçi temelde yükselen muhalif hareket işçi ve emekçileri gerçek sorunlarından uzaklaştırdığı gibi etnik köken temelinde bölüyor, hatta düşmanlaştırıyor ve onları kendi olmaktan çıkarıp milli duygu etrafında harekete geçiriyor.

Üç; Genel olarak milliyetçi hareket sömürücü sınıf olan burjuvazinin çıkarları gerçekleşmesi için sahne alır. İşçi ve emekçilerden aldığı kitle desteği ile İktidardaki burjuvazinin bir kanadını alaşağı ederken diğer muhalif kanadını iktidara taşır.

N’olçek şimdi?

Muhalif hareketin niteliğini bilmek ama onunla birlikte hareket etmek gerekir.
Bugün işçi ve emekçi sınıfları temsil ettikleri iddiası ile politika sahnesinde bulunanların gücü yok denecek kadar azdır. Silahlı eylemleri esas almış olan küçük gruplar hariç diğer, özellikle yasal alanda politika yapan sosyalist yapılarda kendilerine olan güvensizlikleriyle birleşen güçsüzlükleri sonucunda ya Türk milliyetçi muhalefete ya da Kürt burjuva hareketine eklemlenmişlerdir.

İttifak içinde olmak başka şeydir, eklemlenmek başka şeydir.

Umumi manzara; Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyıktır.

Buna rağmen “sol mememizin altındaki cevahiri karartmadan” muhalif kavgada yer almak gerekmektedir.

Nazım’ın dediği gibi:
 “Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...”
Umudumuzu tüketmeden mücadelede yerimizi almak kaçınılmazdır.
(23 Kasım 2017)



Comments