“Yerli ve Milli” Nakaratı Üzerine

Muhalefet haklı olarak tepki gösterdi.
Özetlersek:
CHP; iktidar hırsız, kanun tanımaz,
laikliğe aykırı ve Türkiye’yi Araplaştırıyor diyerek bunlar milli olamaz diye
itiraz ediyor. Bu yaklaşım liberaller ve laik seçkinci burjuvazi tarafından da
kabul görüyor.
Bir kısım sol; AKP proje partisi, başından
beri Büyük Ortadoğu Projesinin uygulayıcısı ve Erdoğan’da icranın başı olduğunu
ifade ederek "yerli ve milli" olamaz diyor.
Diğer sol; Emperyalizmin taşeronu,
İslamcı faşisttir millilik mümkün değil diyor.
Kürt hareketi; Kürt düşmanı noktasından
muhalefet ediyor.
Bu ileriye sürülenlerin hepsi doğru
olabilir ama “yerli ve milli” söylemini açıklamadığını düşünüyorum. Açıklamaya
yetmediği içinde Devlet Bahçeli’nin Erdoğan bizim de adayımızdır açıklamasının
ne anlama geldiğini anlayamadıklarını görüyorum.
“Yerli ve Milli” sloganını ne anlama
geliyor sorusuna yanıt arayalım.
Her iki sözcükte soyutlamadır, yani
kavramdır. Dolayısıyla her kavramda bir ideoloji taşır. Evet, ideoloji taşıyor
ama şöyle de düşünmekte yarar var.
“Yerli ve Milli” kavramlarına yüklenmek
istenilen ideolojiden arındırarak ele aldığımızda iyi bir yan buluyoruz.
Nedir o?
Türkiye emperyalizme bağımlı bir
ülkedir. Kendilerine gelişmiş ve modern ülke diyen emperyalistler bizim gibi
bağımlı ülke halklarını küçümserler ve yönetilmesi gereken yığınlar olarak
görürler. Bu anlayışlarını da ideoloji yayma kurum ve araçlarıyla sömürge
sistemi içine aldıkları halklara kabul ettirirler. Bu kabulün en güzel
ifadesini “bizden adam olmaz” veya “Türkün aklına ya kaçarken ya da sıçarken
gelir” gibi aşağılayacı sözlerde görürüz. Bu Avrupa merkezli bakış açısıdır.
Öyle ya nereden bakıyorsanız, onun gözlüklerini kullandığınız için, gözlük
sahibinin ideolojik penceresinden her şeyi görüp değerlendireceksinizdir.
Avrupa merkezli bakış açısının Ortadoğu –bizde dahil- ülkelerine uygulanmasının
ifadesi oryantalizmdir. Bu o kadar çok kabul görmüştür ki oryantal sanat
akımının bile oluşmasına neden olmuştur. Oryantalist hegemonya altındaki
toplumlar kendilerine yabancılaşır, kendi olmaktan çıkar ve üstün gördükleri,
kendilerini aşağılayan, modern gördükleri toplumların beklentilerine uygun,
onlara layık olacak şekilde davranışlar içine girerler. Bu aslında efendisine
köle olmanın kabulüdür. Biraz önce yukarıda belirttiğim yüklenmek istenilen
ideolojiden arındırarak düşündüğümüzde “Yerli ve Milli” kavramları Avrupa
merkezli ideolojiye karşı duruşu içerir. Bu anlamda “Yerli ve Milli” olmak kötü
bir şey değildir. Nitekim genç cumhuriyet uluslaşma sürecinde kendi özgücüne
güven oluşturabilmek için hem söylem olarak hem de politika olarak bir dizi
uygulama yapmıştır. Mustafa Kemal'in birçok konuşmasında da bu vardır. Onuncu
yıl marşı da bu içeriktedir. Bugün hala daha bu marşın özellikle Türk
ulusalcıları tarafından coşku ile söylenmesinin nedeni de burada bulunmaktadır.
Şimdi Erdoğan ve saray beslemelerinin
kullandığı anlamda “Yerli ve Milli” kavramlarını değerlendirelim. Daha işin
başında çelişik bir yapı olduğu fark edilmektedir.
Neden?
Biri Türkçe, biri Arapça sözcük yan
yana getirilmiştir. Arapça sözcüğün Türkçe karşılığı olmasaydı bu tür
kullanımın bir sakıncası yoktu, bende üzerinde durmazdım. Ne yazık ki Arapça
sözcüğün Türkçe karşılığı hem de içerdiği tını ve de daha dolu olmasıyla var. Tercih
edilen kavramlar, kısaca dil diyelim, hangi ideolojiye sahip olduğunuzu
gösterir. Herhangi biri hem "milliyim" diyor hem de kendi dilinin
sözcüklerini/kavramlarını kullanmıyorsa onun "milliliği" başka
anlamlar içeriyordur. Örneğin Erbakan “uçak” gibi Türkçe sözcük olmasına rağmen
ısrarla “tayyare” derdi. “Uçak” sözcüğünü bilmemesinden değil, domuz gibi
bildiği halde, o ısrarla “tayyare”yi tercih etmesinin nedeni ümmetçilik, kısmen
de Araplaşma anlayışının yansımasıydı. Çünkü “tayyare” sözcüğü/kavramı
Arapçadır.
Milli sözcüğü de Arapçadır, dilimize
Osmanlı döneminde gelip yerleşmiştir. Özellikle 1929’da okullarda Latin
harfleri ile Türkçe kelimeler kullanarak başlatılan eğitim-öğretim sürecine
paralel olarak Arapça, Farsça sözcüklerin yerine Türkçe sözcükler üretilmeye
başlanmıştır. İşte o tarihten sonra “milli” sözcüğünün yerine Türkçe “ulus”
sözcüğü getirilmiştir. Eğer ümmetçi değilseniz, gerçek anlamda Türk iseniz (bu
ifadenin tehlike içerdiğini biliyorum ama konunun anlaşılması için böyle
kullanmak zorundayım.) Evet, gerçek anlamda Türk iseniz ve Avrupa merkezli
ideolojiye karşı çıkarak kendi ulusunuzun özgücünü fark etmesini, kendi
değerlerinizi geliştirmeyi amaç edinmiş iseniz Arapça, Farsça ya da İngilizce,
Fransızca sözcük kullanmazsınız. Kullanıyorsanız samimi değilsinizdir.
Erdoğan ve saray beslemelerinin
"milliliği" ne yardan geçerim ne de serden çizgisindedir. Bir yandan
milliyetçi siyaseti benimserlerken diğer yandan da İslam birliği için
Araplaşmayı da ihmal etmemektedirler. Hem Araplaşma hem de milliyetçilik
ekletizme götürmektedir. Bu da İslam Türk sentezi ideolojisinin
"tutarlılığıdır"(!) Diktatörlüğün İslam Türk sentezi ideolojisi
tarihsiz ve eklektik olmasından dolayı farklı bir şey beklenmemelidir. Bu
tutarsızlık/ekletizm her alana yansıdığı gibi milliyetçilikte de kendini
göstermektedir.
"Yerli" kavramından
kastedilen sanırım Anadolu ve Anadolu insanın kültürüne vurgudur. Yani sizden
biri, sizden birileri, biz siziz, siz bizsiniz anlamındadır. Bu yüzden Erdoğan
zaman zaman kalabalıklara seslenirken "bu fani sizin
hizmetkârınızdır" demektedir.
Arap Baharı ile emperyalistlerin
politikasından bağımsız Yeni Osmanlıcılık politikaları uygulanmaya başlanmıştır.
Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesinde bende varım, benim çıkarlarım gözetilmeli,
bu paylaşımdan istediklerimi almak istiyorum diyerek adımlar atılmıştır. Bu
anlayış tarih ve kültür olarak benim hakkım var demeye kadar vardırılmış,
Osmanlı yönetirken Ortadoğu barış içinde yaşıyordu gibi saçma propaganda ile
çıkışlar yapılmıştır.
Bir anlamda emperyalistlerin
destekledikleri Erdoğan, Erdoğan olmaktan çıkmış Ortadoğu'nun yeniden
paylaşılmasında emperyalistlerin kabul etmeyeceği isteklerde bulunur, haritaların
çizilmesinde ters düşmeler yaşanır olmuştur.
Arap Baharı sürecinde bütün
emperyalistler ile çatışmaya giren Erdoğan yönetimi süreç içerisinde pabucun
pahalı olduğunu görmüş, A. Davutoğlu'nun tasfiyesiyle Batı emperyalizmine karşı
yeni emperyalist güç Rusya ile ittifaka gitmek zorunda kalmıştır.
Erdoğan'ın emperyalistlerden bağımsız
hareket etmek istediği bir gerçektir. Bunu da başarmak için kitleleri
"yerli ve milli" söylemiyle ikna etmeye çalışarak kitle desteğini
büyütmeye çalışmaktadır. Destek, sadece politikaların benimsenmesi ile
yetinilmeyerek savaşçı bir ruh halinin oluşması için de büyük çaba harcanmaktadır.
Biz solcular emperyalizme karşı
bağımsızlığı savunmakla kalmayıp bağımsızlık için savaşanlarızdır. Eee o zaman
Erdoğan ile buluşmuş olunmuyor mu? Görüntü kısmen örtüşmektedir ancak
Erdoğan'ın emperyalizme karşı duruşu ile solcuların duruşu benzeşme
görüntüsünün ötesinde çok büyük farklılar vardır.
Esas önemlisi de Erdoğan emperyalistler
ile çatışırken neyi amaçladığıdır. Bu çatışma tamamen ülke burjuvazisinin
enerji, pazar gereksinmeleri çözmek için Ortadoğu halklarını sömürgeleştirmeyi
hedeflemektedir. Bunu yapabilmek içinde tüm muhalifleri sindiren, baskı altına
alan ve gerçeklerin topluma ulaşmasını engelleyen İslam Türk Faşist rejimini
kurmaktadır. Erdoğan'ın emperyalistler ile çatışması gerici zemindedir.
Solcular ile Erdoğan'ın en önemli ayrım noktası da burasıdır. Çünkü solcular
sadece bağımsızlık değil, özgürlükçü demokratik laik bir sistem için mücadele
etmektedirler.
(13 Ocak 2018)
Comments
Post a Comment