“Yerli ve Milli” Nakaratı Üzerine


Son günlerde özellikle cuntacıların başarısız darbe girişiminden sonra “yerli ve milli” sloganı hemen hemen her yerde seslendirildi. Devlet Bahçeli’nin Erdoğan’ı cumhurbaşkanlığı seçiminde destekleyecekleri açıklamasının ardından saray beslemesi medya “yerli ve milli” olanlar ile gayri millilerin saflaşması diye yayına başladı. Erdoğan’ı destekleyenler “yerli ve milli”, desteklemeyenler gayri milli ilan edildi. Böylece Erdoğan’ın “ben gidersem devlet batar” sözü “yerli ve milli” cepheleştirilmesiyle Türkiye’nin kaderi ile Erdoğan’ın kaderi özdeşleştirildi.

Muhalefet haklı olarak tepki gösterdi.

Özetlersek:

CHP; iktidar hırsız, kanun tanımaz, laikliğe aykırı ve Türkiye’yi Araplaştırıyor diyerek bunlar milli olamaz diye itiraz ediyor. Bu yaklaşım liberaller ve laik seçkinci burjuvazi tarafından da kabul görüyor.

Bir kısım sol; AKP proje partisi, başından beri Büyük Ortadoğu Projesinin uygulayıcısı ve Erdoğan’da icranın başı olduğunu ifade ederek "yerli ve milli" olamaz diyor.

Diğer sol; Emperyalizmin taşeronu, İslamcı faşisttir millilik mümkün değil diyor.

Kürt hareketi; Kürt düşmanı noktasından muhalefet ediyor.

Bu ileriye sürülenlerin hepsi doğru olabilir ama “yerli ve milli” söylemini açıklamadığını düşünüyorum. Açıklamaya yetmediği içinde Devlet Bahçeli’nin Erdoğan bizim de adayımızdır açıklamasının ne anlama geldiğini anlayamadıklarını görüyorum.

“Yerli ve Milli” sloganını ne anlama geliyor sorusuna yanıt arayalım. 

Her iki sözcükte soyutlamadır, yani kavramdır. Dolayısıyla her kavramda bir ideoloji taşır. Evet, ideoloji taşıyor ama şöyle de düşünmekte yarar var.
“Yerli ve Milli” kavramlarına yüklenmek istenilen ideolojiden arındırarak ele aldığımızda iyi bir yan buluyoruz.

Nedir o?

Türkiye emperyalizme bağımlı bir ülkedir. Kendilerine gelişmiş ve modern ülke diyen emperyalistler bizim gibi bağımlı ülke halklarını küçümserler ve yönetilmesi gereken yığınlar olarak görürler. Bu anlayışlarını da ideoloji yayma kurum ve araçlarıyla sömürge sistemi içine aldıkları halklara kabul ettirirler. Bu kabulün en güzel ifadesini “bizden adam olmaz” veya “Türkün aklına ya kaçarken ya da sıçarken gelir” gibi aşağılayacı sözlerde görürüz. Bu Avrupa merkezli bakış açısıdır. Öyle ya nereden bakıyorsanız, onun gözlüklerini kullandığınız için, gözlük sahibinin ideolojik penceresinden her şeyi görüp değerlendireceksinizdir. Avrupa merkezli bakış açısının Ortadoğu –bizde dahil- ülkelerine uygulanmasının ifadesi oryantalizmdir. Bu o kadar çok kabul görmüştür ki oryantal sanat akımının bile oluşmasına neden olmuştur. Oryantalist hegemonya altındaki toplumlar kendilerine yabancılaşır, kendi olmaktan çıkar ve üstün gördükleri, kendilerini aşağılayan, modern gördükleri toplumların beklentilerine uygun, onlara layık olacak şekilde davranışlar içine girerler. Bu aslında efendisine köle olmanın kabulüdür. Biraz önce yukarıda belirttiğim yüklenmek istenilen ideolojiden arındırarak düşündüğümüzde “Yerli ve Milli” kavramları Avrupa merkezli ideolojiye karşı duruşu içerir. Bu anlamda “Yerli ve Milli” olmak kötü bir şey değildir. Nitekim genç cumhuriyet uluslaşma sürecinde kendi özgücüne güven oluşturabilmek için hem söylem olarak hem de politika olarak bir dizi uygulama yapmıştır. Mustafa Kemal'in birçok konuşmasında da bu vardır. Onuncu yıl marşı da bu içeriktedir. Bugün hala daha bu marşın özellikle Türk ulusalcıları tarafından coşku ile söylenmesinin nedeni de burada bulunmaktadır.

Şimdi Erdoğan ve saray beslemelerinin kullandığı anlamda “Yerli ve Milli” kavramlarını değerlendirelim. Daha işin başında çelişik bir yapı olduğu fark edilmektedir.

Neden?

Biri Türkçe, biri Arapça sözcük yan yana getirilmiştir. Arapça sözcüğün Türkçe karşılığı olmasaydı bu tür kullanımın bir sakıncası yoktu, bende üzerinde durmazdım. Ne yazık ki Arapça sözcüğün Türkçe karşılığı hem de içerdiği tını ve de daha dolu olmasıyla var. Tercih edilen kavramlar, kısaca dil diyelim, hangi ideolojiye sahip olduğunuzu gösterir. Herhangi biri hem "milliyim" diyor hem de kendi dilinin sözcüklerini/kavramlarını kullanmıyorsa onun "milliliği" başka anlamlar içeriyordur. Örneğin Erbakan “uçak” gibi Türkçe sözcük olmasına rağmen ısrarla “tayyare” derdi. “Uçak” sözcüğünü bilmemesinden değil, domuz gibi bildiği halde, o ısrarla “tayyare”yi tercih etmesinin nedeni ümmetçilik, kısmen de Araplaşma anlayışının yansımasıydı. Çünkü “tayyare” sözcüğü/kavramı Arapçadır.

Milli sözcüğü de Arapçadır, dilimize Osmanlı döneminde gelip yerleşmiştir. Özellikle 1929’da okullarda Latin harfleri ile Türkçe kelimeler kullanarak başlatılan eğitim-öğretim sürecine paralel olarak Arapça, Farsça sözcüklerin yerine Türkçe sözcükler üretilmeye başlanmıştır. İşte o tarihten sonra “milli” sözcüğünün yerine Türkçe “ulus” sözcüğü getirilmiştir. Eğer ümmetçi değilseniz, gerçek anlamda Türk iseniz (bu ifadenin tehlike içerdiğini biliyorum ama konunun anlaşılması için böyle kullanmak zorundayım.) Evet, gerçek anlamda Türk iseniz ve Avrupa merkezli ideolojiye karşı çıkarak kendi ulusunuzun özgücünü fark etmesini, kendi değerlerinizi geliştirmeyi amaç edinmiş iseniz Arapça, Farsça ya da İngilizce, Fransızca sözcük kullanmazsınız. Kullanıyorsanız samimi değilsinizdir.

Erdoğan ve saray beslemelerinin "milliliği" ne yardan geçerim ne de serden çizgisindedir. Bir yandan milliyetçi siyaseti benimserlerken diğer yandan da İslam birliği için Araplaşmayı da ihmal etmemektedirler. Hem Araplaşma hem de milliyetçilik ekletizme götürmektedir. Bu da İslam Türk sentezi ideolojisinin "tutarlılığıdır"(!) Diktatörlüğün İslam Türk sentezi ideolojisi tarihsiz ve eklektik olmasından dolayı farklı bir şey beklenmemelidir. Bu tutarsızlık/ekletizm her alana yansıdığı gibi milliyetçilikte de kendini göstermektedir.

"Yerli" kavramından kastedilen sanırım Anadolu ve Anadolu insanın kültürüne vurgudur. Yani sizden biri, sizden birileri, biz siziz, siz bizsiniz anlamındadır. Bu yüzden Erdoğan zaman zaman kalabalıklara seslenirken "bu fani sizin hizmetkârınızdır" demektedir.

Arap Baharı ile emperyalistlerin politikasından bağımsız Yeni Osmanlıcılık politikaları uygulanmaya başlanmıştır. Ortadoğu'nun yeniden şekillenmesinde bende varım, benim çıkarlarım gözetilmeli, bu paylaşımdan istediklerimi almak istiyorum diyerek adımlar atılmıştır. Bu anlayış tarih ve kültür olarak benim hakkım var demeye kadar vardırılmış, Osmanlı yönetirken Ortadoğu barış içinde yaşıyordu gibi saçma propaganda ile çıkışlar yapılmıştır.

Bir anlamda emperyalistlerin destekledikleri Erdoğan, Erdoğan olmaktan çıkmış Ortadoğu'nun yeniden paylaşılmasında emperyalistlerin kabul etmeyeceği isteklerde bulunur, haritaların çizilmesinde ters düşmeler yaşanır olmuştur.

Arap Baharı sürecinde bütün emperyalistler ile çatışmaya giren Erdoğan yönetimi süreç içerisinde pabucun pahalı olduğunu görmüş, A. Davutoğlu'nun tasfiyesiyle Batı emperyalizmine karşı yeni emperyalist güç Rusya ile ittifaka gitmek zorunda kalmıştır.

Erdoğan'ın emperyalistlerden bağımsız hareket etmek istediği bir gerçektir. Bunu da başarmak için kitleleri "yerli ve milli" söylemiyle ikna etmeye çalışarak kitle desteğini büyütmeye çalışmaktadır. Destek, sadece politikaların benimsenmesi ile yetinilmeyerek savaşçı bir ruh halinin oluşması için de büyük çaba harcanmaktadır.   
  
Biz solcular emperyalizme karşı bağımsızlığı savunmakla kalmayıp bağımsızlık için savaşanlarızdır. Eee o zaman Erdoğan ile buluşmuş olunmuyor mu? Görüntü kısmen örtüşmektedir ancak Erdoğan'ın emperyalizme karşı duruşu ile solcuların duruşu benzeşme görüntüsünün ötesinde çok büyük farklılar vardır.  

Esas önemlisi de Erdoğan emperyalistler ile çatışırken neyi amaçladığıdır. Bu çatışma tamamen ülke burjuvazisinin enerji, pazar gereksinmeleri çözmek için Ortadoğu halklarını sömürgeleştirmeyi hedeflemektedir. Bunu yapabilmek içinde tüm muhalifleri sindiren, baskı altına alan ve gerçeklerin topluma ulaşmasını engelleyen İslam Türk Faşist rejimini kurmaktadır. Erdoğan'ın emperyalistler ile çatışması gerici zemindedir. Solcular ile Erdoğan'ın en önemli ayrım noktası da burasıdır. Çünkü solcular sadece bağımsızlık değil, özgürlükçü demokratik laik bir sistem için mücadele etmektedirler.
(13 Ocak 2018)   



Comments