24 Haziran seçim
sonuçları değerlendirmesi
Devlet
biçimini belirleyecek seçimler sona erdi. Dikkat ederseniz devletin özünden söz
etmiyorum, devletin biçimi diye yazıyorum. İslam veya faşist anlayışa göre
yapılandırılmışta olsa devletin biçimi değişir, özü burjuva olarak kalır.

Anayasa reformuyla başlamış olan geçiş süreci 24 Haziran
seçimleriyle hızla devam edecektir. Erdoğan’a göre bu sürecin tamamlanacağı tarih
2023’tür. Ancak bugünkü görüntü kitlelerin siyasi eğilimi bu süreci kısaltacağının
işaretini veriyor ama muhalefetin tavrı da bu sürecin ne şekilde evrileceğini
önemli ölçüde etkileyecektir.
Bütün adaylar ve seçime katılmış partiler kapitalizmi en iyi
ben yönetirim, yavaş yavaş içine girilen bu krizden ülkeyi, dolayısıyla
sistemi, ben düzlüğe çıkarırım iddiasıyla ortaya çıktılar.
Eşitsiz ve adil olmayan yarışta adaylar ve partiler ülke
ekonomisini, burjuvazinin küresel diyerek sömürüyü ve sömürgeciliği gizlemeye
çalıştığı emperyalist ekonomiye en iyi ben eklemlerim, uluslararası her türlü
sermayenin güvenliğini ben sağlar, kâr transferlerini gönüllerince yapması garantisini
ben veririm diyerek yarıştılar.
Seçim sonuçları bize milliyetçi dalganın oldukça
yükseldiğini gösteriyor. Milliyetçiliği sadece Cumhur ittifakını oluşturan
partiler ile sınırlamamak gerekiyor. Millet ittifakına oy vermiş seçmenlerin en
az yarısı bu partilerin milliyetçi siyaset ve söylemini tercih etmiştir.
Toplumun yüzde yetmişbeşi milliyetçilikte buluşmuştur. Cumhur ittifakı da
propagandasını milliyetçilik ve bağımsızlık üzerine oturmuştur. Özellikle de emperyalizme karşı bir
duruşlarının olduğunu, doların yükselmesini de bu tavır alışlarından dolayı
komplo kurulmakta olduğu şeklinde propaganda yapmışlardır.
Bütün baskılara ve engellemelere rağmen artık bir gerçekte
de ortadadır: Kürtler kimlik bilinçlerinden hareket ederek önemli bir siyasi
güç olduklarını kanıtlamışlardır.
Erdoğan ve AKP’nin sürekli seçim kazanmasını devletin
ideoloji üreten ve yayan araçlarında aramalıyız. Tabii ki sadece bu değil, daha
birçok nedenler var.
Erdoğan ve AKP’nin ideoloji üretme ve yayma araçları
karşısında muhalefetin her anlamda çok yetersiz kalması kazanmayı kolaylaştıran
önemli faktördür.
Sözcüğün geniş anlamıyla kullanıyorum; muhalefet, Yeni
Osmanlıcık ideolojisine karşı ideolojik mücadele veremediğinden kitleler
üzerinde oluşturulan hegemonyayı ne yazık ki zaafa uğratamıyor.
Bu konuya ilişkin bütün muhalefetin kamusal alan üzerinde
kafa yorması, burjuvazinin feodal+kilise iktidarına karşı nasıl kullandığını,
kendisi iktidar olduktan sonra bu alanı nasıl ele geçirip ideolojik hegemonya
kurduğunu defalarca incelemesi gerekiyor. Öyle sloganlarla, sembollerle, sadece
Atatürkçülük söylemiyle, büyük şehirlerde ikiyüz-üçyüz hadi beşyüz kişinin
duyduğu günlük basın açıklamalarıyla, birde kendi üyesinin bile satın almadığı
çıkarılan yayınlarla bu mücadeleyi yükseltmenin olanağı yok.
24 Haziran seçimlerinde üç cephe vardı.
Birinci cephe: İslam Türk sentezi etrafında oluşmuş
AKP+MHP+BBP+Hüdapar
İkinci cephe: Sekülerizm anlayışında buluşmuş CHP+İP+DP ve
Saadet Partisi. Burada bir parantez açarak şunu belirtmek istiyorum, CHP, İP ve
DP seküler çizgide bir araya gelirken Saadet Partisi bu anlayışta değildir. Onu
bu cepheye katan devlet biçiminde sekülerlerle aynı düşünmesidir. Ayrıca DP,
İyi Parti içinden bu cephede yerini almıştır.
Üçüncü cephe: Demokrasi ve Özgürlük söylemiyle bir araya
gelmiş Kürt hareketi+sosyalistler+ aydınlar.
Seçimler bu cepheler arasında eşitsiz ve adil olmayan
şekilde oldu.
İkinci ve üçüncü cepheyi oluşturanlar devletin biçimi
konusunda, burjuva parlamenter sistem anlayışında oldukça yakındılar. İkinci
ortak paydaları da sekülerizmde buluşuyor olmalarıydı.
Üçüncü cephede yer alan ama hemen hemen hiç güçleri olmayan
sosyalist ve aydınların laiklikten yana olduklarını da belirtelim de haksızlık
yapmayalım.
Siyasi manzara böyleydi ve burjuva parlamentarizmden yana
olanlar kaybetti.
Seçimin iki kazananı var: Birisi Erdoağan+Bahçeli ittifakı,
diğeri de Kürt burjuva hareketi. Şimdi burada bir parantez daha açarak şunları
yazmak istiyorum: Sosyalistlerin Kürt burjuva hareketinin siyasi örgütlenmesi
olan HDP’nin içinde yer alıyor olması o siyasi hareketin niteliğini
değiştirmez.
Bütün engellemelere, belediye başkanları, milletvekilleri,
yöneticileri, hatta yerel yöneticileri cezaevine konmuş olmasına, şiddet, tehdit
ve yasaklara rağmen, Erdoğan’ın kazanma sevincine limon sıkan HDP’nin barajı
geçmesi bu seçimin ikinci kazananıdır.
HDP’nin içinde yer alan veya listelerinden seçimlere
katılmış olan sosyalistlerinde kazandık diye sevinmesi doğaldır. Ancak bu
kazanma sosyalist politika yapıyor olmasının başarası değildir. Bu Türk soluyla
ittifak kurmak zorunluluğunun bilincinde olan Kürt burjuva hareketinin
hediyesidir. Sosyalistler bunun kıymetini (!)bilmeli, yoksa L. Tüzel’in,
dolayısıyla Emeğin Partisi’nin yaşadıklarını yaşarlar.
Son seçimler ve referandum incelendiğinde değişmeyen bir
gerçeklik var: Ne yaparlarsa yapsınlar İslam Türk sentezi ideolojisini
kabullenmeyen yüzde kırksekiz gibi bir kitle var. Bu önemli bir umuttur ancak
mücadele etmesini ve politika yapmasını bilene…
Bu seçimin en çok kaybedeni CHP/Kılıçdaroğlu ekibi ve
kendini lider/önder sanan sosyalist şeflerdir. 12 Eylül darbesinden sonra
sürekli seçim kaybediyor olmalarına rağmen hala şefliklerine hiçbir şey olmamış
gibi utanmadan, yüzsüzce devam edebiliyorlar. Bu pişkinliğe dur denilmediği
sürece sosyalist hareketin kitleselleşmesi tamamen rastlantılara kalmaktadır.(26 Haziran 2018)
Comments
Post a Comment